Kent yaşamının zorluğundan, kalabalığından kırsal yerlere kaçan ve Paris’in dışında Barbizon köyü yakınlarında Fontainebleau ormanlarında doğa ile iç içe yaşayan bir grup Barbizon Okulu (1830-1870) sanatçıları olarak anılırlar. Jean Baptiste Camille Corot, Théodore Rousseau, Charles François Daubigny, Narcisse Virgilio Diaz de la Peña, Jules Dupré, Constant Troyon ve Jean-François Millet gibi ressamlar açık havada dolaşıp notlar alır, eskizler yaparlar. Pek çok yönden farklı olmakla birlikte sanatçılar büyülendikleri doğa gezilerinin ardından, fikirlerini paylaşmak, teknik uygulamaları tartışmak ve manzaranın bağımsız bir konu olarak tanınması için bir araya gelirler. 17. yüzyıl Hollanda manzara ve İngiliz ressam John Constable'ın resimlerinden etkilenerek romantik ışık altında manzara içinde ağaçlar, inekler, uzaklara giden yol gibi görüntülerle doğayı yüceltirken hoş görünen yanlarını idealize edilmiş olarak değil ama gerçekçi bir biçimde gösterirler. Fransız doğa ressamları manzara yanı sıra natürmort ve portre de çalışırlar. 19. yüzyıl sonlarında belli bir alıcı kitlesi olup evlere giren küçük ve orta boyutlu bu resimler Türkiye, Avrupa ve Amerika’dan giden diğer sanatçıların da ilgisini çeker.
sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 Ekim 2020 Cumartesi
1 Ekim 2019 Salı
İçimdeki Çocuk Sergisi

8 Mayıs 2018 Salı
Adamlar
Bu grup çok çok iyi. Sözler, vokal, yorum, müzik harika, Sağlam sound, güçlü ses farklı yorum, sarsıcı, vurucu ve ironik sözler... Bu ülkede böyle bağımsız müzik yapan gençlerin olması iyi giden bir şeyler olduğuna dair de umut verici. The Doors sevdikleri öyle belli ki. -Favori gruplarımdan biri olan The Doors'u iyi ki seviyorlar.- 2013 yılında İstanbul'da kurulan Adamlar'ın üyeleri: Vokal ve gitarda Tolga Akdoğan, elektrik gitarda Emre Malikler, bas gitarda Can Aydemir ve davulda Berkan Tilavel. İki albümleri var: 2014 tarihli 'Eski Dostum Tankla Gelmiş' ve 2016 tarihli 'Rüyalarda Buruşmuşuz'.
Grubun söz yazarı, gitarist ve solisti Tolga: "İnsan o kadar salak ki
hayatı doğru yaşayamıyor. Ne yapması gerektiği çok belli aslında...
Telefonuyla, aldığı kıyafetle var olmaya çalıştıkça kendini de hayatı da
yoruyor... Siyaseti, politikayı yok edelim, dünya bize kalsın. Nasıl
olsa bir yolunu buluruz. İnşaat sektörü de yok ola."
Şimdilik en beğendiğim şarkıları: Utanmazsan Unutmam 💙
Şimdilik en beğendiğim şarkıları: Utanmazsan Unutmam 💙
5 Mayıs 2018 Cumartesi
Güneşin Kızkardeşi ve Çok Ağladım
Bazı şarkıları ilk duyduğumda ya müziği, ya sözleri ya da yorumu dikkatimi çeker ve yeniden dinlerim. Buraya eklediğim iki şarkıyı ise hem söz, hem yorum, hem müzik hem de video olarak beğendim ve ard arda onlarca kez hatta günlerce takıntılı dinledim -dinliyorum-, izledim -izliyorum-. Gökçe Kılınçer'in Güneşin Kızkardeşi adlı şarkısını ilk olarak Kasım 2016'da 'Cesur ve Güzel' dizisindeki Sühan'ın koşu sahnesinde duydum. Sonrasında sürekli Gökçe Kılınçer'in albümünü dinledim. Bu şarkıyla birlikte Aşk Beni Bulunca ve Ne tadı Var Bu Dünyanın favorilerim.
11 Şubat 2018 Pazar
Türk Resminde Soyut'un Başlangıcı
20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan soyut sanat, sanatçının içine yönelmesi ve kendini
keşfetmesidir. Soyut: Abstract kökeni Latince "abstrahere” sözcüğüdür ve bu şekliyle çıkartmak, eksiltmek, azaltmak gibi çok
matematiksel bir anlamı vardır. Nesneler dünyasında yer almayan yani nesnel
olmayan, sadece düşünceler dünyasında kalan her şey soyut sözcüğünün kapsamına
girer. (Çağa, 1984: 41)
Soyut bir resim, yüzyıllardır alışılmış insan figürlü resimlerden farklı bir etki verir. Burada konu resmin kendi sorunları olur. Renk ve kompozisyon elemanlarının birbirleriyle uyumu yanı sıra sanatçının iç dünyasının şekillenmesi, ortaya konulması önemlidir. İlk bakışta seyirciye tanıdık figürler ve nesneler çağrıştırmadığı için anlaşılmaz gelebilir. Sanatçılar modem resmin ortaya çıktığı dönemlerde bu tür resmi açıklama gereği duyarlar. Wassily Kandinsky 1912 tarihli "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitabında soyut sanatın felsefi yönüyle, Paul Klee "On Modem Art" da modern sanat ile ilgili yazar. Her iki sanatçı da resim ve müzik arasında ilişki kurarlar. Piet Mondrian ise görünen şeylerin gerisindeki gerçekliği arar. İnsanın duygularını harekete geçirecek yaklaşımlardan kaçınır. Ona göre ”Gerçek objeler kullanıldığı zaman duygular harekete geçer ve saf gerçek görünmez". Doğadan yola çıkarak soyutlar, sonunda doğayla da bağlantısı kalmayan bir noktaya ulaşır. Soyut resimde figüratif resimdeki gibi gelenekselleşmiş perspektif ve derinlik ön ve arka plan bilgileri önemini yitirir.
Soyut bir resim, yüzyıllardır alışılmış insan figürlü resimlerden farklı bir etki verir. Burada konu resmin kendi sorunları olur. Renk ve kompozisyon elemanlarının birbirleriyle uyumu yanı sıra sanatçının iç dünyasının şekillenmesi, ortaya konulması önemlidir. İlk bakışta seyirciye tanıdık figürler ve nesneler çağrıştırmadığı için anlaşılmaz gelebilir. Sanatçılar modem resmin ortaya çıktığı dönemlerde bu tür resmi açıklama gereği duyarlar. Wassily Kandinsky 1912 tarihli "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitabında soyut sanatın felsefi yönüyle, Paul Klee "On Modem Art" da modern sanat ile ilgili yazar. Her iki sanatçı da resim ve müzik arasında ilişki kurarlar. Piet Mondrian ise görünen şeylerin gerisindeki gerçekliği arar. İnsanın duygularını harekete geçirecek yaklaşımlardan kaçınır. Ona göre ”Gerçek objeler kullanıldığı zaman duygular harekete geçer ve saf gerçek görünmez". Doğadan yola çıkarak soyutlar, sonunda doğayla da bağlantısı kalmayan bir noktaya ulaşır. Soyut resimde figüratif resimdeki gibi gelenekselleşmiş perspektif ve derinlik ön ve arka plan bilgileri önemini yitirir.
12 Ocak 2018 Cuma
Loving Vincent

Vincent van Gogh yaşadığı dönemde değil de 20. yüzyılda değeri anlaşılan, 37 gibi çok genç bir yaşta hayatına son veren, yalnızlığı derinden duyumsayan ama yine de bir umut ve coşkuyla hayata tutunmaya çalışan bir ressam. 28 yaşından sonra resme başlayıp olağanüstü bir çabayla yüzlerce eser meydana getiren aynı zamanda kendini gerçekleştirmeyi öncelikle kendine ispatlamaya uğraşan sevgi dolu ama kaçınılmaz olarak yalnız bir ruh.
2 Kasım 2017 Perşembe
Koleksiyon Sergisi: Kapı Çalana Açılır
15. İstanbul Bienali süresince yani 12 Kasım'a kadar açık ve bienale parelel bir etkinlik olan 'Kapı Çalana Açılır' Sergisi Nakkaştepe'deki Abdülmecid Efendi Köşkü'nde ücretsiz gezilebilir. Melih Fereli ve Károly Aliotti'nin küratörlüğünü yaptığı sergide Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç'un Koleksiyonundan bir seçkiyi 24 sanatçının 30 eseriyle görmek mümkün. Köşkle ilgili bu blogda daha önce yazdığım için o konuya değinmeyeceğim ama normalde ziyarete kapalı biz de üç yıl önce özel izinle girmiştik. Sergiyi gezmeye gelenler hem Osmanlı Hanedanından bir ressamın 1918 yılına kadar kültür ve sanat merkezi gibi kullandığı ve ince bir zevki yansıtan detaylarıyla güzel yazlık köşkünü hem de gerçekten seçkin ve görülmeye değer bir koleksiyonu keşfedecekler. Sanatçı, sanata destek veren, sanatçılarla dost olan çok yönlü ve iyi yetişmiş Şehzade Abdülmecid Efendi'nin köşkünün böyle bir sergiye ev sahipliği yapması da köşkün geçmişteki kültür ve sanat dolu günlerine uyuyor. O yüzden İstanbul'daysanız bir iki saatinizi ayırıp sona ermeden mutlaka gezin. Köşkün etrafındaki bahçe düzenlemesi, ağaçlarda oynaşan sincapları, kuşlarıyla ve huzurlu, sakin ortamı da sanat, mimari ve doğa bütünlüğünde güzel zaman geçirmeyi vaad ediyor. Ayrıca sergiye girişte ziyaretçilerin ücretsiz alabileceği minik kitapçık bilgileri ve fotoğraflarıyla çok iyi hazırlanmış.
27 Ekim 2017 Cuma
Aylaklar

Yürümek ve aylaklık iki sevdiğim kavram. Bu kavramların birleşimi -zamanı yavaşlatan amaçsızca yürüyen kent gezgini- Flâneur* de 27 yıldır benimsediğim ve hakkında yazılar yazdığım bir figür 💙. Ve İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nde sanatçıların bu konuyla ilgili çalışmaları yer alıyor.
Ücretsiz gezilebilen 'Aylaklar' Sergisi için son bir hafta!
🏡🏠🏢🚶👟🎵🎨🌇🏪🏫🚶🌳🐦🌸☕🏭🚶
Ücretsiz gezilebilen 'Aylaklar' Sergisi için son bir hafta!
🏡🏠🏢🚶👟🎵🎨🌇🏪🏫🚶🌳🐦🌸☕🏭🚶
Basın Bülteni → 📰
"İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Bige Örer’in küratörlüğündeki Aylaklar başlıklı sergiye ev sahipliği yapacak. 13 Eylül - 3 Kasım 2017 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek sergide, Cité des arts*’daki misafir sanatçı programına katılarak farklı zamanlarda Paris’te yaşayan sanatçılardan beşinin işleri yer alacak: Aslı Çavuşoğlu, İnci Furni, Yasemin Özcan, İz Öztat & Zişan ve Güneş Terkol. Sanatçıların şehirle kurdukları ilişkide belirleyici eylem olan “yürüme” fikrinden yola çıkan bu sergi, 15. İstanbul Bienali’nin paralel etkinlikleri arasında yer alıyor.
15 Ekim 2017 Pazar
Ai Weiwei Porselene Dair Sergisi
Çinli çağdaş sanatçı Ai Weiwei'nin Türkiye'deki ilk sergisi Sakıp Sabancı Müzesi'nde. 12 Eylül 2017 - 28 Ocak 2018 tarihleri arasında ziyarete açık olan kapsamlı sergide sanatçının 100'e yakın yerleştirme, video, duvar kağıdı, fotoğraf vb. çalışmaları görülebilir. Ai Weiwei porselen malzemenin kullanıldığı çalışmalarında geleneksel tekniklerle günümüzün sorunlarını ve değer sistemlerini sorgulayarak
çağdaş bir şekilde yorumlamış. Eserlerinde Çin geleneksel sanatı yanı sıra Batı sanat tarihine de göndermelere rastlanıyor. Yeniden üretimle, tekrarlamalarla ve alışılmış olana karşı koyarak kendine özgü bir kurgulamaya gidiyor.
Çalışmalarında kültürel ve tarihi açıdan önemli olan geleneksel Çin porselenleri üzerinde görülen motifleri güncel konularla bütünleştiriyor. Özellikle duvar kağıtlarında ve üst üste yerleştirilmiş vazolardaki savaş, harabeler, yolculuk, denizi geçmek, sığınmacı kampları gibi sahneler oldukça etkileyici. Bu trajik konuya insanların dikkatini çekip mültecilerin içinde bulunduğu zor koşulları gözler önüne seriyor. Porselenlerde işleyerek 60-65 milyon insanın evlerinden ve vatanlarından ayrılmak zorunda kalması meselesiyle yüzleşilmesi gerektiğini de anlamamızı sağlıyor.
Çalışmalarında kültürel ve tarihi açıdan önemli olan geleneksel Çin porselenleri üzerinde görülen motifleri güncel konularla bütünleştiriyor. Özellikle duvar kağıtlarında ve üst üste yerleştirilmiş vazolardaki savaş, harabeler, yolculuk, denizi geçmek, sığınmacı kampları gibi sahneler oldukça etkileyici. Bu trajik konuya insanların dikkatini çekip mültecilerin içinde bulunduğu zor koşulları gözler önüne seriyor. Porselenlerde işleyerek 60-65 milyon insanın evlerinden ve vatanlarından ayrılmak zorunda kalması meselesiyle yüzleşilmesi gerektiğini de anlamamızı sağlıyor.
29 Nisan 2017 Cumartesi
13. Yıl Anısına
Ressam Nazmi Yılmaz (1944 İstanbul - 2004 İstanbul)
Sevgili babamı hayattan ayrılışının 13. yılında sevgi, saygı ve büyük özlemle anıyorum...
*****
Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 2008-2018 

8 Şubat 2017 Çarşamba
Sanata Yüzeysel Bir Tepki: Kitsch
Kitsch Modernizm ile üstü örtülen
ama Post-Modernizm ile yeniden canlanan Modernizme yönelik bir eleştiri. Pop Sanat
ironik biçimde popüler kültür ile kitsch görüntüleri kullanır. Post-Modernizm de eski ile yeniyi birleştirdiği için ironiktir ve kitsch ile benzerliklere sahiptir.
Kitsch; sanatta, bakışta,
yaşamda bayağılık, ucuzluk, taklit, uyumsuzluk, rüküşlük, düzeysiz ve gelişigüzel
beğeni, içeriksiz bir özentilik, abartı, kaba bir ifade biçimi, teknik ve
sanatsal yetersizlik gibi tariflerle açıklanıyor. Olumlu karşılanan bir şey
değil.* 2000-2500 yıl öncesinden beri böyle bir zevkin varlığı biliniyor. Mesela
Roma döneminde Yunan heykellerinin kopyaları yapılırdı. 19. yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşme sonucu eski
biçim anlayışıyla yeni teknolojiye uygun üretilen tasarımlardaki zevksizlik
göze batar. Diğer taraftan sanat hala belirli bir kesimin ulaşabileceği değerli
bir şeydir. Bu duruma bilinçli veya bilinçsiz tepkiler olur.
30 Ocak 2017 Pazartesi
Sappho, Şiir ve Desen
Aristokrat bir ailenin kızı olan Sappho M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllarda Midilli adasında -antik dönem adıyla Lesbos- yaşamış bir şairdir. O yüzyıllarda en parlak dönemini sürdüren lirik şiir geleneği içinde yetişmiştir. Antik Yunan'ın bilinen birkaç kadın şairinden biri olan Sappho'nun, genç kızlarla ilişkisi olduğu için şiirlerinin yer aldığı -belki de dokuz cildi bulan- kitaplar din adamları tarafından yakılmış ve sansür uygulanmış. 19.
yüzyılın sonlarında Nil
Vadisi'nde 8. yüzyıla kadar tarihlenen el yazmaları keşfedilir ve bu el yazmalarından bazılarının Sappho'nun
çalışmalarını içerdiği kanıtlanır. Mısır'daki kazılarda ortaya çıkarılan ve İskenderiye kütüphanesindeki papirüs şeritleri üzerinde de Sappho'nun şiirlerine rastlanır.
5 Kasım 2016 Cumartesi
Zamanın Sarkacındaki Adam

![]() |
Burhan Uygur, Ressam ve Çulsuz Modeli, 9 x 13 cm, Fotoğraf üzerine desen, Nazmi Yılmaz Ailesi Koleksiyonu |
24 Ağustos 2016 Çarşamba
Romantizm ve Sanat
18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar süren ve edebiyatta, felsefede,
sanatta, müzikte görülen Romantizmde yaratıcılık ve bireysellik vurgulanır. Uzak ve ulaşılmaz olanın özlemini duyan Romantikleri gece, alacakaranlık, düşler, doğa, eski uygarlıklardan kalıntılar ve doğaüstü şeyler çeker.
Gerçeklikten, toplumsal sorunlardan kaçarak geçmişe, kasvetli,
esrarengiz ve gizemli olana* ilgi gösterirler. Özgürlük, yalnızlık, tinsellik, duygular, içe yönelme ve sezgiler önemsenir. Doğa ve insan kaynaşır. Romantik kişi bireyseldir,
dâhilere özgü bir tembelliğe sahiptir, kendi varlığında kendini uyumsuz,
aykırı biri olarak duyumsar. Duygular ile gerçek dünya arasındaki fark
büyüktür. Bütün bu özelliklerden dolayı romantiklerin pek çoğu
melankoliktir ve genç yaşta genellikle veremden ölürken bazıları da
intihar eder.
Genç dehalardan Novalis gecenin gündüze üstünlüğünden, gizemli karanlıkların ayartıcılığından söz eder. Novalis’e göre: Gizemli yol içe açılandır. Doğa uçsuz bucaksız bir simgedir. Evren insanın içindedir ve insan evrenin sırlarını çözmek için kendine yönelmelidir. İngiliz şair Shelley evrenin ruhu olduğuna inanır. Kederli Alman şair Hölderlin’in şiirlerinde doğaya övgü vardır ve doğanın insanı içinde bulunduğu kuşkulardan, çaresizlik hissinden kurtaracağı belirtilir. Çağın hüznünü yansıtan Chateaubriand kurulu düzeni yadsır. Çalışmalarında yaşama duyduğu kini ve umutsuzluğunu işler. Başka bir romantik Lamartine'in şiirlerinde ise hiçlik ve boşluk duygusu egemendir. Hayatının son dönemlerinde öncekine oranla daha acı bir kederle yazılmış içe kapanık ve dağınık şiirleri vardır. Romantiklerin en yalnızı Gérard de Nerval'dır (1808–1855). Bilgilerinin aşırılığından beynine fazla yüklenme olan ve mistik hezeyan krizlerinin ardından sekiz ay tımarhanede kalan Nerval bu dönemden sonra simyacılığa, parapsikolojiye, metafiziğe, mitolojiye ilgi gösterip bu konuları araştırır. İmkânsız aşkına kavuşamaması hastalığını ilerletir...
Genç dehalardan Novalis gecenin gündüze üstünlüğünden, gizemli karanlıkların ayartıcılığından söz eder. Novalis’e göre: Gizemli yol içe açılandır. Doğa uçsuz bucaksız bir simgedir. Evren insanın içindedir ve insan evrenin sırlarını çözmek için kendine yönelmelidir. İngiliz şair Shelley evrenin ruhu olduğuna inanır. Kederli Alman şair Hölderlin’in şiirlerinde doğaya övgü vardır ve doğanın insanı içinde bulunduğu kuşkulardan, çaresizlik hissinden kurtaracağı belirtilir. Çağın hüznünü yansıtan Chateaubriand kurulu düzeni yadsır. Çalışmalarında yaşama duyduğu kini ve umutsuzluğunu işler. Başka bir romantik Lamartine'in şiirlerinde ise hiçlik ve boşluk duygusu egemendir. Hayatının son dönemlerinde öncekine oranla daha acı bir kederle yazılmış içe kapanık ve dağınık şiirleri vardır. Romantiklerin en yalnızı Gérard de Nerval'dır (1808–1855). Bilgilerinin aşırılığından beynine fazla yüklenme olan ve mistik hezeyan krizlerinin ardından sekiz ay tımarhanede kalan Nerval bu dönemden sonra simyacılığa, parapsikolojiye, metafiziğe, mitolojiye ilgi gösterip bu konuları araştırır. İmkânsız aşkına kavuşamaması hastalığını ilerletir...
14 Haziran 2016 Salı
Sudaki Van Gogh
Geleneksel Osmanlı Sanatı olan Ebru'da en sevdiğim ressamlardan biri olan Vincent van Gogh'un resimlerini görmek ne hoş... Video ve çalışma Garip Ay'a ait.
29 Nisan 2016 Cuma
12. Yıl Anısına
Ressam Nazmi Yılmaz'ın (23 Ocak 1944, İstanbul - 29 Nisan 2004, İstanbul)
Kişisel ve Karma Sergilerinden Seçme Davetiyeler ve
Basından Seçme Yazılar
Kişisel ve Karma Sergilerinden Seçme Davetiyeler ve
Basından Seçme Yazılar
Hayattan ayrılışının 12. yılında özlem, sevgi ve saygıyla anıyorum...
26 Nisan 2016 Salı
Heinz Mack: Işık, Renk, Hareket ve Ritim
“Sanatım, dünyanın tüm çirkinlikleri giyinmiş perişanlığına, mutlak
güzellik ile karşı duruş niteliğindedir.” sözlerinin sahibi Alman sanatçı
Heinz Mack’ın Sakıp Sabancı Müzesi’nde 18 Şubat’ta açılan sergisi 17 Temmuz’a
kadar ziyaret edilebilecek. Müzede 2 Eylül’den 10 Ocak’a kadar süren bir önceki
sergide ‘ZERO. Geleceğe Geri Sayım’da uluslararası sanat ağı ZERO’nun
üç kurucu üyesinden biri olan Heinz Mack’ın da eserleri yer alıyordu. O sergide de görülen terastaki anıtsal çalışma
‘Dokuz
Sütun Üzerindeki Gökyüzü’ ile birlikte, ‘MACK. Sadece Işık ve Renk’ adlı
kapsamlı sergi, öncü sanatçının 1950’lerden 2015 yılına kadarki 100’den fazla
eseriyle 60 yıllık sanat kariyerini takip etme fırsatını sunuyor. Sergiye konferanslar,
eğitim programları, atölye çalışmaları gibi etkinlikler ve bir katalog eşlik
ediyor.
Müzenin üç kattaki sergi
salonlarında Resim, Heykel, Sahra Projesi, Mürekkep Çizimleri, Çöl
Rölyefleri, Kinetik ana başlıklarıyla sanatçının rotorları, ışıklı
objeleri, duvar ve yer rölyefleri, heykelleri, kâğıt üzerine Hint mürekkebi,
pastel, füzen ile çizimleri, grafikleri, “Kromatik Takımyıldızlar” adlı çok
renkli tuval resimleri ve açık alanlar için tasarladığı yerleştirmeleri görülüyor.
1960 sonrası doğanın sanatsal mekânlara dönüştüğü Arazi Sanatı’nın örneği çöl yerleştirmelerinden
ikisi müzenin galerilerindeki zeminlere uygulanmış. Çöl kumuyla oluşturulan bu
yerleştirmeler ışığı ön planda tutarken doğal ve yapayın birlikteliğini de
ortaya koyar. Farklı tekniklerde ve malzemelerle çalışmayı tercih eden Mack, o malzemenin içyapısını çözmeyi ve maddenin
görünümünü tamamıyla değiştirip ruh katmayı hedefler. Çocukluğu ormanlarla
çevrili kırsal alanda geçen sanatçı doğadan dönüştürülen endüstriyel formlarla
ilgilenir. Teknolojinin doğayı ve insanlığı yok edici yanı olmakla birlikte
onun içindeki yapıcı ruhu ve enerjiyi açığa çıkarmayı önemser.
15 Nisan 2016 Cuma
MACK. Sadece Işık ve Renk
Heinz Mack - "MACK. Sadece Işık ve Renk"
Sakıp Sabancı Müzesi - 18 Şubat - 17 Temmuz 2016
20 Mart 2016 Pazar
Empresyonizme İlk Tepkiler
Nesnelerin biçim ve renklerinin ışığa göre değişimlerini veren Empresyonizm -İzlenimcilik- zaman içinde etkisini yitirir. Paul Cezanne resmin giderek kaybolmasının tersine çizimi, kompozisyonu, sağlam biçimleri ve kalıcılığı önemser. İzlenimcilerin resmi çözüp dağıtmasını doğru bulmaz. Resmi çizilen şeyin varlığında cismin eksiksiz kavranmasında görür. Geçici ve öznel izlenim yerine resmi bir kurgu olarak düşünür. "Çizimin ve biçimlendirmenin sırrı, tonları birbirine kontras ya da uyum oluşturacak şekilde düzenlemekte yatar." Geometrik şekiller doğanın özüdür. Sanatçı doğanın özünü çıkarmalı, kalıcı olanı verebilmelidir. Anıtsal hacimli figürler, geometrik düzlemler, renk ve ışıkla hacim ve perspektif vermek, yatay ve düşeylerle denge kurmak, kübik formlar kullanmak, Cezanne'nın resimlerindeki özelliklerdendir. Özellikle hacim ve nesnelerin yapısı üzerine çalışmalarıyla ve "Doğadaki her şey küre, koni ve silindir gibi modeller alır kendine. Ressamlar bu basit formlara dayanarak resim yapmayı öğrenmelidirler." sözüyle nesnelerin kavramını sorgulayan Kübizm'in doğuşunda etkisi vardır. Kübistlerin hacim araştırmaları geleneksel sanattan kopuşu getirir. Hacim tek bakıştan değil farklı taraflarından da gösterilir..
11 Mart 2016 Cuma
Ünlü Sanat Eserlerini Canlandıran Çocuklar
Prag’da yaşayan grafik tasarımcı
ve fotoğrafçı Lucie Kruta 5 yıldır ünlü sanat eserlerini farklı bir bakış
açısıyla ele alıyor. Üç çocuğunu model olarak kullandığı düzenlemelerinin
fotoğraflarını ‘RembrandtedKids’ adlı blogunda paylaşıyor. Sanat tutkunu anne “sanatın oyunlardan, oyunların da sanattan esinlendiğini” ifade
ediyor. Başlangıçta sadece tuhaf ve çılgın bir fikirken, zamanla sanat ve oyun
iç içe geçip yeteneklerin de ortaya konulduğu eğlenceli bir üretime yol açıyor.
Hem çocuklarıyla birlikte vakit geçirip hem de sanatsal çalışmalara yönelik etkinlikte
bulunmak, bu projenin devamlılığını da sağlıyor ve yaşam tarzı haline geliyor.
Bir sanat eserini yeniden ele
alma ve canlandırma pek çok kez uygulanan bir yöntem aslında. Edebiyatta,
tiyatroda, sinemada, modada,
dekorasyonda, grafik tasarımlarında, endüstri ürünlerinde, gıda sektöründe vb.
alanlarda örneklerine rastlamak mümkün. Lucie Kruta da ünlü resimlerdeki
figürlerin yerine çocuklarını yerleştirip fotoğraflarını çekiyor. Resimlerdeki
figürlerin etrafındaki nesnelere ve bulundukları ortama yakın bir atmosfer
sağlayarak yapılandırdığı bu düzenlemelerle kızı Natty’nin, oğulları Olive ve
Victor’ın sanatsal yeteneklerini de gözlemleme şansı buluyor. Çoğunlukla
kendiliğinden bir gelişimle ilerleyen çalışmalarında fotoğraf ve resim arasında
da bağ kurarken her iki disiplinin biçimsel özelliklerini göz önünde
bulunduruyor...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)