20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan soyut sanat, sanatçının içine yönelmesi ve kendini
keşfetmesidir. Soyut: Abstract kökeni Latince "abstrahere” sözcüğüdür ve bu şekliyle çıkartmak, eksiltmek, azaltmak gibi çok
matematiksel bir anlamı vardır. Nesneler dünyasında yer almayan yani nesnel
olmayan, sadece düşünceler dünyasında kalan her şey soyut sözcüğünün kapsamına
girer. (Çağa, 1984: 41)
Soyut bir resim, yüzyıllardır alışılmış insan figürlü resimlerden farklı bir etki verir. Burada konu resmin kendi sorunları olur. Renk ve kompozisyon elemanlarının birbirleriyle uyumu yanı sıra sanatçının iç dünyasının şekillenmesi, ortaya konulması önemlidir. İlk bakışta seyirciye tanıdık figürler ve nesneler çağrıştırmadığı için anlaşılmaz gelebilir. Sanatçılar modem resmin ortaya çıktığı dönemlerde bu tür resmi açıklama gereği duyarlar. Wassily Kandinsky 1912 tarihli "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitabında soyut sanatın felsefi yönüyle, Paul Klee "On Modem Art" da modern sanat ile ilgili yazar. Her iki sanatçı da resim ve müzik arasında ilişki kurarlar. Piet Mondrian ise görünen şeylerin gerisindeki gerçekliği arar. İnsanın duygularını harekete geçirecek yaklaşımlardan kaçınır. Ona göre ”Gerçek objeler kullanıldığı zaman duygular harekete geçer ve saf gerçek görünmez". Doğadan yola çıkarak soyutlar, sonunda doğayla da bağlantısı kalmayan bir noktaya ulaşır. Soyut resimde figüratif resimdeki gibi gelenekselleşmiş perspektif ve derinlik ön ve arka plan bilgileri önemini yitirir.
Türkiye'de soyutun başlamasına hazırlık olarak D Grubu sanatçıları ve ondan önce de Müstakiller Grubu bulunur. 1933 ylının Temmuz ayında Zeki Faik İzer, Nurullah Berk,
Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino ve heykeltıraş Zühtü Müridoğlu bir
araya gelerek D grubunu kurarlar. Grubun sanatsal yönden çıkış noktası
empresyonist eğilimleri reddetmek ve kompozisyonu kübist ve konstrüktivist
akımlardan esinlenen sağlam bir desen ve inşa temeline
oturtmaktır. D grubu yeni bir akım değildir. Sadece sanatçıların toplandığı bir gruptur. 1947'ye kadar bu grup adı altında çalışmalarını sürdürürler.
"Türkiye'de soyut sanat hakkında ilk belirlemeler çok partili dönemin yürürlükte olduğu 1947 yılında başlar ve bu başlangıç noktasında karşıt görüşler ortaya çıkar. Paris'te eski hocası A. Lhote'la görüştükten sonra, Bhote'un da bağlı bulunduğu kübist akımın doğal bir gelişme sonucu olarak daha modem soyutlamalara dönüştüğü görüşüne katılan Nurullah Berk, soyut biçim deneylerine girişmekten yanadır. Aynı yıl Malik Aksel, mücerret resmin anormallikler ve olanaksızlıklar yüzünden bocaladığını belirtir. Soyut sanata yönelişlerin resmi kesimlerde olumlu karşılanmasına örnek, 1949 yılında düzenlenen 11. Devlet Sergisi'nde 'Aşk' adını taşıyan soyut figüratif düzenlemesiyle birincilik ödülünü Ferruh Başağa'nın kazanmasıdır. Paris'te yaşayan Nejat Devrim, Selim Turan ve Fahrünisa Zeid'in soyut çalışmaların göbeğinde bu akıma katılmalarının yanı sıra Türk Plastik Sanat çevrelerinde gerek akademi içi, gerekse dışında bu akım Zeki Faik İzer, Nuri İyem gibi sanatçılar tarafından büyük ölçüde desteklenir. Fakat soyut sanatın yerel, ulusal geleneklerin özümsendiği "somut" bir temele oturması gerektiği hakkındaki görüşler olaya genel olarak biçim ve yüzeysel doku açısından yaklaşan sanatçılarla tartışmalara neden oluyor. Fakat bu arada soyut resime yönelik resim çabalarının temelinde bazen renk unsuruna ağırlık kazandırmış olan figüratif; eğilimlerin bulunduğuna dikkat çekilmelidir." (Tansuğ, 1993: 251)
"Türk resminde yenilikçi çabaların 1950'li yıllara doğru figürcülükle soyutçuluk seçimleri arasında bir tercih sorunu olarak değerlendirildiği görülebiliyor. Bu açıdan baktığımız zaman doğayla ve dış nesnelerle bütün bağlarını kesmiş olan salt soyutçuluğun, tıpkı öteki eğilimler gibi batıyı 30 ya da 40 yıllık bir arayla izlemiş olduğu söylenebilir. Ağırlıklı yerini koruyan doğacı resmin yanında soyuta ilişkin ilk çalışmalar daha çok şiirsel ya da geometrik kökenli olmuştur. Burada geometrik soyutlamacı işlemleri Türk resminde yaygınlaştırmış olan Lhote estetiğinin bir tür zemin yaratmış olmasının payı vardı kuşkusuz."(Özsezgin, 1987: 34).
"1953 ve 1954 yıllarında Türkiye’de soyutta önemli bir çıkış sözkonusudur. Bu tarihlerdeki özellikle Adnan Çoker ve Lütfü Günay'ın sergileri bunu göstermektedir. 1950'lerden 1958'lere kadar dış ülkelerde açılan Türk ressamların sergilerinden Nejat Devrim, Selim Turan ve Fahrünisa Zeid'inkiler soyut resim tarihimizde önemli yere sahiptir. Adnan Turani'nin de Bamover, Hamburg ve Batı Berlin galerilerinde açılmış sergileri var. Akademi çatısı altında Zeki Faik İzer ve Sabri Berkel de soyutlamaya gidiyordu. 1959 ve 1960'larda İstanbul ve Ankara'da saptanan durum şudur: İstanbul'da Zeki Faik İzer, Sabri Berkel, Halil Dikmen, Şemsi Arel, Ercüment Kalmık, Ferruh Başağa, Nuri İyem ve Adnan Çoker soyut anlayışı beminsemiş aktif çalışan ressamlardı. Ankara'da ise Cemal Bingöl, Adnan Turani, Lütfi Güney ve Cemil Eren soyutun çeşitli anlayışlarını temsil ediyorlardı. Refik Epikman ile Eşref Üren de kimi lirik soyutlamalara yönelik çalışmalar yapmaya başlamışlardı." (Berk, Turani, 1981: 157)
Adnan Turani'nin soyut grafiğinde yer alan sınıflama şöyledir:
1- Geometrik Soyutlamacılar: Refik Ekipman, Hamit Görele, Ercüment Kalmık, bazı çalışmalarıyla Abidin Dino
2- Lirik Soyutlamacılar: Fahrünisa Zeid, Arif Kaptan, Özdemir Altan, Devrim Erbil, Turan Erol, Ömer Uluç, Mustafa Ayaz, Zafter Gençaydın ve Zeki Faik îzer
3- Geometrik non-figüratifler: Şemsi Arel, Cemal Bingöl, Sabri Berkel, İsmail Altıok, Halil Akdeniz, bazı çalışmalarıyla Elif Naci
4- Lirik non-figüratifler: Selim Turan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ferruh Başağa, Fethi Arda ve Hasan Kaptan
Kaynaklar:
-Berk, Nurullah, 'İstanbul Resim ve Heykel Müzesi', Akbank Kültür Yayını, İstanbul, 1972.
-Berk, Nurullah - Turani, Adnan, 'Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi', C. 2, Tiglat Basımevi, İstanbul 1981
-Çağa, Sema, 'Özgürlük-Soyut Resim ve Sanatçının Yalnızlığı Üzerine', Sanat Çevresi, s. 73, Kasım 1984
-Özsezgin, Kaya, 'Çağdaş Türk Resminde Yenileşme Süreci ve Bazı Sorunları', Türk Resminde Modernleşme Süreci, Galeri Baraz, İstanbul, 1987
-Tansuğ, Sezer, Çağdaş Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993
*****Bu sayfadaki yazının tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
Soyut bir resim, yüzyıllardır alışılmış insan figürlü resimlerden farklı bir etki verir. Burada konu resmin kendi sorunları olur. Renk ve kompozisyon elemanlarının birbirleriyle uyumu yanı sıra sanatçının iç dünyasının şekillenmesi, ortaya konulması önemlidir. İlk bakışta seyirciye tanıdık figürler ve nesneler çağrıştırmadığı için anlaşılmaz gelebilir. Sanatçılar modem resmin ortaya çıktığı dönemlerde bu tür resmi açıklama gereği duyarlar. Wassily Kandinsky 1912 tarihli "Sanatta Zihinsellik Üzerine" adlı kitabında soyut sanatın felsefi yönüyle, Paul Klee "On Modem Art" da modern sanat ile ilgili yazar. Her iki sanatçı da resim ve müzik arasında ilişki kurarlar. Piet Mondrian ise görünen şeylerin gerisindeki gerçekliği arar. İnsanın duygularını harekete geçirecek yaklaşımlardan kaçınır. Ona göre ”Gerçek objeler kullanıldığı zaman duygular harekete geçer ve saf gerçek görünmez". Doğadan yola çıkarak soyutlar, sonunda doğayla da bağlantısı kalmayan bir noktaya ulaşır. Soyut resimde figüratif resimdeki gibi gelenekselleşmiş perspektif ve derinlik ön ve arka plan bilgileri önemini yitirir.
"Türkiye'de soyut sanat hakkında ilk belirlemeler çok partili dönemin yürürlükte olduğu 1947 yılında başlar ve bu başlangıç noktasında karşıt görüşler ortaya çıkar. Paris'te eski hocası A. Lhote'la görüştükten sonra, Bhote'un da bağlı bulunduğu kübist akımın doğal bir gelişme sonucu olarak daha modem soyutlamalara dönüştüğü görüşüne katılan Nurullah Berk, soyut biçim deneylerine girişmekten yanadır. Aynı yıl Malik Aksel, mücerret resmin anormallikler ve olanaksızlıklar yüzünden bocaladığını belirtir. Soyut sanata yönelişlerin resmi kesimlerde olumlu karşılanmasına örnek, 1949 yılında düzenlenen 11. Devlet Sergisi'nde 'Aşk' adını taşıyan soyut figüratif düzenlemesiyle birincilik ödülünü Ferruh Başağa'nın kazanmasıdır. Paris'te yaşayan Nejat Devrim, Selim Turan ve Fahrünisa Zeid'in soyut çalışmaların göbeğinde bu akıma katılmalarının yanı sıra Türk Plastik Sanat çevrelerinde gerek akademi içi, gerekse dışında bu akım Zeki Faik İzer, Nuri İyem gibi sanatçılar tarafından büyük ölçüde desteklenir. Fakat soyut sanatın yerel, ulusal geleneklerin özümsendiği "somut" bir temele oturması gerektiği hakkındaki görüşler olaya genel olarak biçim ve yüzeysel doku açısından yaklaşan sanatçılarla tartışmalara neden oluyor. Fakat bu arada soyut resime yönelik resim çabalarının temelinde bazen renk unsuruna ağırlık kazandırmış olan figüratif; eğilimlerin bulunduğuna dikkat çekilmelidir." (Tansuğ, 1993: 251)
"Türk resminde yenilikçi çabaların 1950'li yıllara doğru figürcülükle soyutçuluk seçimleri arasında bir tercih sorunu olarak değerlendirildiği görülebiliyor. Bu açıdan baktığımız zaman doğayla ve dış nesnelerle bütün bağlarını kesmiş olan salt soyutçuluğun, tıpkı öteki eğilimler gibi batıyı 30 ya da 40 yıllık bir arayla izlemiş olduğu söylenebilir. Ağırlıklı yerini koruyan doğacı resmin yanında soyuta ilişkin ilk çalışmalar daha çok şiirsel ya da geometrik kökenli olmuştur. Burada geometrik soyutlamacı işlemleri Türk resminde yaygınlaştırmış olan Lhote estetiğinin bir tür zemin yaratmış olmasının payı vardı kuşkusuz."(Özsezgin, 1987: 34).
"1953 ve 1954 yıllarında Türkiye’de soyutta önemli bir çıkış sözkonusudur. Bu tarihlerdeki özellikle Adnan Çoker ve Lütfü Günay'ın sergileri bunu göstermektedir. 1950'lerden 1958'lere kadar dış ülkelerde açılan Türk ressamların sergilerinden Nejat Devrim, Selim Turan ve Fahrünisa Zeid'inkiler soyut resim tarihimizde önemli yere sahiptir. Adnan Turani'nin de Bamover, Hamburg ve Batı Berlin galerilerinde açılmış sergileri var. Akademi çatısı altında Zeki Faik İzer ve Sabri Berkel de soyutlamaya gidiyordu. 1959 ve 1960'larda İstanbul ve Ankara'da saptanan durum şudur: İstanbul'da Zeki Faik İzer, Sabri Berkel, Halil Dikmen, Şemsi Arel, Ercüment Kalmık, Ferruh Başağa, Nuri İyem ve Adnan Çoker soyut anlayışı beminsemiş aktif çalışan ressamlardı. Ankara'da ise Cemal Bingöl, Adnan Turani, Lütfi Güney ve Cemil Eren soyutun çeşitli anlayışlarını temsil ediyorlardı. Refik Epikman ile Eşref Üren de kimi lirik soyutlamalara yönelik çalışmalar yapmaya başlamışlardı." (Berk, Turani, 1981: 157)
Adnan Turani'nin soyut grafiğinde yer alan sınıflama şöyledir:
1- Geometrik Soyutlamacılar: Refik Ekipman, Hamit Görele, Ercüment Kalmık, bazı çalışmalarıyla Abidin Dino
2- Lirik Soyutlamacılar: Fahrünisa Zeid, Arif Kaptan, Özdemir Altan, Devrim Erbil, Turan Erol, Ömer Uluç, Mustafa Ayaz, Zafter Gençaydın ve Zeki Faik îzer
3- Geometrik non-figüratifler: Şemsi Arel, Cemal Bingöl, Sabri Berkel, İsmail Altıok, Halil Akdeniz, bazı çalışmalarıyla Elif Naci
4- Lirik non-figüratifler: Selim Turan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Ferruh Başağa, Fethi Arda ve Hasan Kaptan
Kaynaklar:
-Berk, Nurullah, 'İstanbul Resim ve Heykel Müzesi', Akbank Kültür Yayını, İstanbul, 1972.
-Berk, Nurullah - Turani, Adnan, 'Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi', C. 2, Tiglat Basımevi, İstanbul 1981
-Çağa, Sema, 'Özgürlük-Soyut Resim ve Sanatçının Yalnızlığı Üzerine', Sanat Çevresi, s. 73, Kasım 1984
-Özsezgin, Kaya, 'Çağdaş Türk Resminde Yenileşme Süreci ve Bazı Sorunları', Türk Resminde Modernleşme Süreci, Galeri Baraz, İstanbul, 1987
-Tansuğ, Sezer, Çağdaş Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993
*****Bu sayfadaki yazının tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder