30 Haziran 2008 Pazartesi

Mehmet Siyah Kalem'in Masalsı Figürleri

Kim olduğu ve nerede yaşadığı belirsizdir Mehmet Siyah Kalem’in. Bazı tarihçiler diğer adı Bahşi Uygur olan Herat’lı Muhammet Nakkaş olduğunu ileri sürmüştür. Timurlu kaynaklarında ise Bahşi Uygur’un Uygurlu Ali Şir Nevai’nin kütüphanecisi olduğu belirtilmiştir. Bedi el Zaman Mirza’nın hizmetine girdikten sonra Irak’a ve Hicaz’a gittiği ve 1507’de Herat’ta öldüğü de rivayet edilmiştir. Dost Muhammed, Kadı Ahmet, Gelibolulu Mustafa Ali gibi Osmanlı tarihçileri bu sanatçıdan bahsetmezler. 20. yüzyılda yapılan araştırmalarda efsanevi üstat ile ilgili ortaya somut bir şeyler konamamıştır.

Topkapı Sarayı hazine kitaplığında kayıtlı olan ve 2152, 2153, 2154, 2160 numaralı ciltlerden oluşan Fatih Albümü’ndeki bir grup çalışmaya sonradan Mehmet Siyah Kalem imzası atılmıştır. İmzalar, 2153 numaralı albümdeki aharsız kağıt üzerine yapılan renkli ve karakalem çizimlerin farklı yerlerinde farklı adlarladır. ‘Kar-ı Üstat Siyah Kalem’ adı ‘kalem ustası Mehmet’ anlamındadır. Siyah Kalem İranlı yazarlar tarafından kalın kenarlı, siyah beyaz çizgi resimler için kullanılan bir isimdir. Mehmet Siyah Kalem imzalı 64 resmin büyük bir kısmı el yazma için hazırlanmamıştır: Rulolardan kesilerek yapıştırılmış parçalardır. Rulo halindeki bu tür resimler Orta Asya göçebe topluluklarında anlatılan epik, dramatik ve dinsel metinlerin gözde canlandırılmasında yardımcı oluyorlardı. Hikaye, hikaye anlatıcısı ve tamamlayıcı olarak gösterilen resimler bir bütünlük içindedir. Albümdeki rulo parçalarının öykü metinleri günümüze gelmemiştir. Anlatılan hikayeler de zaman içinde unutulmuştur.

27 Haziran 2008 Cuma

Picasso'nun Mavi Dönemi ve Hüzünlü Resimleri

20. yüzyılın avangard ressamlarından biri olan Pablo Picasso’nun (1881-1975) özellikle kübist anlayış öncesi çalışmalarında üzgün figürlere rastlanır. Picasso, 1901’den sonra Barselona ve Paris’teki sanat yaşamında resimlerinde belirgin olarak mavi renge yer verir. Sanatçının bir süre Barcelona - Paris arasında gidip geldikten sonra Paris’e yerleştiği bu dönemde yaşam koşulları iyi değildir. Maddi sıkıntı içindedir. Çok sevdiği bir arkadaşının intiharı da onu etkiler. Resimlerinin konusu olan yoksulları, dilencileri, yaşlıları, çocukları, çaresiz insanları, körleri acı, umutsuzluk ve üzüntü içinde tasvir eder. Mavi Dönemindeki çalışmalarında hüzün ve melankoli hakimdir. “Tabloda tek renk kullanımı üzerine Goethe 1810 yılında şunları yazmıştır: Mavi hıristiyan sanatında Tanrısal olanı sembolize eder. Dünyevi olmayanı aynı zamanda melankolik ruh halini de simgeler. Aslında gökyüzünün rengi olan mavi çocukluğundan itibaren Picasso’nun en sevdiği renkti." (1). Bu rengi, ilk dönem resimlerinde güçlü duyguları ve hüznü ifade edebilmek için kullanır. Mavi Çıplak'ta -1902- Van Gogh’un ‘Hüzün’ adlı çalışmasındaki gibi oturan çıplak bir kadın arkası dönük resmedilmiş. Siyah saçlı kadın kollarını sağ dizi üzerinde kavuşturmuş ve başını kollarının arasına almıştır. Başı eller veya kollar arasında tutmak, Picasso’nun resimlerini sevdiği Munch’da da çok görülen bir ifadedir ve melankolik, üzgün ruh halini simgeler. Mavi tonların ağırlıkta olduğu kompozisyonda figürün konturları sert ve belirgindir...

23 Haziran 2008 Pazartesi

Mimar Sinan'ın 50 Yaşından Sonraki Üç Şaheseri

Dünya sanat tarihinde Türk mimarisinin yeri olmasında büyük rolü olan Mimar Sinan 1490 yılında Kayseri, Nesi’deki Ağırnas köyünde doğar. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı ordusuna katılır. Mimarlık için gerekli olan neccarlık eğitimi gören Sinan yapı ustalığından dolayı yeniçeri ocağının en büyük subaylarından biri olur. Sinan devletin ve sultanların inşaat işlerinden sorumlu olarak mimarbaşılığa getirilir ve bu görevini Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566), II. Selim (1566-1574) ve III. Murat (1574-1595) dönemlerinde elli yıl boyunca sürdürür. Kendisine bağlı olarak çalışan yardımcılarıyla 364 yapıyı inşa eder. Mimar Sinan’ın Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hassa Mimarları adı altında oluşturduğu lonca kendisinden sonra da devletin imar işlerine devam eder. En önemli eserleri olan Şehzade Cami’sini mühendislik bilgisinin ve mimarlık anlayışının gelişmiş olduğu elli dört yaşında, Süleymaniye Cami’sini altmış ve Selimiye Cami’sini seksen altı yaşında tamamlamıştır.

20 Haziran 2008 Cuma

Zeki Faik İzer: 1966-1976 Kolajlar

1991 yılından beri Çağdaş Türk Sanatçılarının resim, heykel ve seramik çalışmalarının görülmesine olanak sağlayan Nişantaşı’ndaki Kare Sanat Galerisi Zeki Faik İzer’in ölümünün 18. yılında bir anma sergisi düzenledi. 12 Ocak’ta sanatseverlerle buluşan ‘1966-1976 Kolajlar’ isimli sergi 28 Şubat’a kadar gezilebilir. Daha önce sergilenmemiş kolajlar Zeki Faik İzer’in soyut üslubunun belirgin özelliklerini yansıtıyor.

1905-1988 yılları arasında yaşamış olan sanatçı İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve 1928-1932 yılları arasında Paris’te, André Lhote ve Othon Friesz Atölyelerinde öğrenimine devam etmiştir. 1933 yılında kurduğu D Grubu'ndaki Abidin Dino, Cemal Tollu, Elif Naci, Nurullah Berk ve heykeltıraş Zühtü Müridoğlu gibi önemli sanatçılarla birlikte çalışmalarını sürdürmüştür. D Grubu bir akım değildir, sadece sanatçıların toplandığı bir gruptur. 1937 yılında fotoğraf hocası olan Zeki Faik İzer resim çalışmalarının yanı sıra fotoğraf da çekiyordu...

12 Haziran 2008 Perşembe

Kadın Ruhunu Resmeden Nazmi Yılmaz

Nazmi Yılmaz`ın (23 Ocak 1944, İstanbul - 29 Nisan 2004, İstanbul) çocukluk ve ilk gençlik yıllarında arkadaşlarının karikatürlerini çizerek başlayan resim merakı 1972 yılından sonra ünlü ressamların manzaralarından kopyalar yapmasıyla devam eder. Sonraki yıllarda figüratif çalışmalara ağırlık verir ve 1982 yılında Tünel'de ilk kişisel sergisini açar. O günden sonra İstanbul, Ankara ve İzmir`de 28 kişisel sergi düzenleyip 33 karma sergiye katılan sanatçı genellikle tuval üzerine yağlıboya veya akrilik, kağıt ve karton üzerine pastel ve karışık teknikte çalışmıştır. Desenlerinde ise kalemle çizim, pastelle veya suluboyayla renklendirme görülür.

İlk sergisinden sonra resimleriyle ilgili olarak basına görüşlerini şöyle iletir sanatçı: "Çocukluğumdan beri güzel sanatlara merakım vardı. Eser vermemde en büyük desteği eşim Latife Hanım'dan ve dostum ressam Burhan Uygur'dan gördüm. Çalışmalarımda mutlaka insan vardır, çünkü insanı kainatın mihveri ve yaratılan en mükemmel varlık olarak kabul ediyorum" (1). "Resimlerim yaşayan insan hayatının tuvallere aktarılmış gerçek görüntüleridir" (2)...

10 Haziran 2008 Salı

Max Beckmann ve Ruhun Acıları

1884 yılında Leipzig’de doğup 1950 yılında New York’da hayata veda eden Max Beckmann 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olarak kabul ediliyor. Birinci dünya savaşında gönüllü olarak sağlık hizmeti yapan sanatçı savaş ortamından ve ölüme yakınlıktan dolayı ruhsal olarak çöküntüye uğradı. Frankfurt’ta, Berlin’de ve Amsterdam’da çalışmalarını sürdürdükten sonra 1940 yılından ölümüne kadar New York’da yaşadı. 1980’den itibaren New York’ta, Zurih’te, Roma’da, Valencia’da, Madrit’te, Münih’te ve Paris’te açılan retrospektiflerinin ve sergilerinin ardından onun resimlerine gösterilen ilgi de arttı. Beckmann’ın hayatı ve sanatı hakkında pek çok kitap yazıldı. Günlükleri, mektupları ve kısa yazıları yayınlandı...

Alman ressam Max Beckmann büyük tuvallerde döneminin olaylarını, savaşları, eğlence dünyasını, İncilden ve Yunan mitolojisinden karakterleri; daha küçük boyutlularda ise portreleri ve manzaraları resimlerine konu olarak seçti. Beckmann Dostoyevski, Schopenhauer, Nietzsche ve Richard Wagner gibi yazarların, filozofların, müzisyenlerin eserleri ve sonsuzluk üzerine kafa yoran derin düşüncelere sahip ve ruhsal yönü güçlü biriydi. Pek çok çağdaşının aksine soyut yerine figüratifi tercih ederek doğanın özünü ve nesnelerin ruhunu ortaya çıkarmaya çalıştı.

8 Haziran 2008 Pazar

Caspar David Friedrich

5 Mayıs-20 Ağustos tarihleri arasında izlenebilecek olan ‘Romantizmin Bulunuşu’- Die Erfindug der Romantik- adlı sergi Caspar David Friedrich’in resimlerine son yıllarda artan ilgiyi gösteriyor. 19. yüzyılda Romantizmin en önemli temsilcilerinden biri olan Alman sanatçı için 1972 yılında Tate Galeri’de, 1991 ve 2002 yıllarında New York Metropolitan Müzesi’nde ve 1992 yılında Madrid Prado Müzesi’nde sergiler açıldı. Essen Folkwang Müzesi’ndeki bu retrospektif, Friedrich’in doğumunun 200. yılında Hamburg ve Dresden’de düzenlenenlerden sonraki en büyük ve en önemlisidir.

Sergi, Friedrich’in Romantizmi ortaya çıkarış çabalarını ve bunun sanatsal önemini vurguluyor. Aynı zamanda sanatçının çalışmalarındaki doğa görünümlerinin motiflerini ön plana çıkarmaya çalışıyor. Adı sanatta, düşüncede ve duygularda Romantizm’in getirdiği dönüşüme atıfta bulunan sergide kendi gelişimi içinde yedi bölümde sunulan Friedrich’in 50’den fazla müzeye ve özel koleksiyona ait 100 desen ve suluboya çalışmasıyla 70 yağlıboya resmi Berlin, Dresden, Hamburg ve St. Petersburg müzelerinden getirilmiş...

5 Haziran 2008 Perşembe

Varka ve Gülşah Minyatürlerinde Kedi Tasvirleri

Varka ve Gülşah Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan 71 minyatürlü Farsça bir el yazmadır ve nakkaşı 58b yaprağında adı yazılı olan Abdülmümin El Hoyi’dir. 13. yüzyıl başlarında Konya’da yapılan minyatürler Anadolu Selçuklu sanatına aittir. Uygurlardan itibaren gelişen üslubun Anadolu’daki devamı olan el yazmanın minyatürleri dönemin en önemli belgelerindendir. Orta Asya Türk tiplerinin görüldüğü resimlerde zamanının süsleme özellikleri de dikkat çeker. Figürler belirgin renklerle sade düzenlemeler içindedir.

Varka ve Gülşah hırs ve haksızlık dünyasında trajediye dönüşen bir aşk hikayesidir. Hikaye Hz. Muhammet’in döneminde Arabistan’da geçer. Ayyuki’ye göre kahramanlar Varka ve Gülşah Beni Şeyh Kabilesi’nin reisleri olan Human ve Hilal adlı iki kardeşin çocuklarıdır. Çocukluklarından beri birbirini seven gençler 16 yaşına geldiklerinde evlenmeye karar verirler. Düğün törenlerinde Gülşah’ın daha önce geri çevirdiği Beni Zeybe Kabilesi reisi Rabi İbn Adnan saldırıp Gülşah’ı kaçırır. Bunun üzerine Varka ve babası savaşmak için Beni Zeybe Kabilesi’nin yaşadığı yere giderler. Varka’nın babası da dahil bazı kişiler ölür. Rabi, Gülşah’ın sevgisini kazanmak için ona değerli hediyeler verir. Gülşah, Rabi’nin hediyelerini ve isteklerini kabul eder ama ondan bir hafta süre ister. Rabi, Varka’yı tutsak edince erkek kıyafeti giyen Gülşah kamptan kaçıp savaş alanına gelir ve Rabi’yi öldürür. Ancak Rabi’nin oğlu Gülşah’ı yeniden kaçırır. Varka, İbn Rabi’nin çadırına saldırıp başını kılıcıyla kesip Gülşah’ı kurtarır. Rabi ve oğlunun tehditlerinden kurtulan aşıklar beraber mutlu bir hayat sürmek isterken Gülşah’ın ailesinin engelleriyle karşılaşırlar. Gülşah’ın ailesi damatlarının zengin olmasını istedikleri için Varka, Yemen kralı olan dayısının yanına servet edinmeye gider. Gülşah’ın ailesi Varka’ya Gülşah’ın o gelene kadar evlenmeyeceğine dair söz vermiş olmalarına rağmen kızlarını altın, gümüş, deve ve köleler karşılığı Şam Şahıyla evlendirirler. Varka döndüğünde, Hilal ve eşi olayı örtbas etmek için Gülşah’ın öldüğünü söylerler hatta içine bir koyun gömdükleri mezar bile hazırlarlar. Çok fazla acı çeken Varka bir süre sonra yaralı olarak Şam Şahı’nın sarayına getirilir. Orada Gülşah’la karşılaştığında Şam Şahı’nın gösterdiği yakın ilgiyi kötüye kullanmak istemez. Acı içinde Allah’tan ölmeyi dileyerek saraydan ayrılır. İsteği gerçekleşince Gülşah onun mezarını bulur ve orada kendi hayatına son verir. Bundan sonra trajedi mucizevi bir şekilde değişikliğe uğrar. Hz. Muhammed aşıklara mutlu bir hayat bağışlar.

3 Haziran 2008 Salı

İspanyol Saray Ressamı: Velazquez

Portekiz kökenli soylu bir aileden gelen Velazquez, 6 Haziran 1599’da Sevilla’da doğdu. 1610 yılında aşırı gerçekçi üslubuyla bilinen Herrera’nın atölyesinde çalıştıktan sonra Francisco Pacheco’nun atölyesine geçti. 1617’de Aziz Luca Ressamlar Loncasına bağımsız usta olarak kabul edildi. 23 Nisan 1618’de Pacheco’nun kızıyla evlendi. 1622’de Pacheco’nun önerisiyle Madrid’e gitti ve orada kraliyet ailesinin portrelerini yaptı. Başarısından dolayı saray ressamlığına getirilen sanatçı 1624’te saraya yerleşti. 1627’de Madrid’e gelen Barok üslubun önemli temsilcisi Rubens’le tanıştı ve onun teşvikiyle 1629 yılında İtalya’ya giderek İtalyan ustalarının yapıtlarını inceledi.

Napoli’de kaldığı dönemde ünlü İspanyol ressamı Jose de Ribera ile tanıştı. 1633’ten sonra Madrid’ deki Buen Retino Sarayı’nın bazı salonlarını resimledi. 1647’de Alcazar ve Madrid’deki kraliyet yapılarının başmüfettişliği görevini üstlendi. 1644 yılında İtalyan ressamlarını yapıtlarını İspanya Sarayı için satın almak göreviyle İtalya’ya gitti. 1651’de kralın çağrısı üzerine İspanya’ya geri döndü. 1658’de üstün hizmetlerinden dolayı Santiago nişanı ile onurlandırıldı. İki yıl sonra 6 Ağustos 1660’ta bir soğuk algınlığı sonucu hayata veda etti. Büyük bir törenle gömülen sanatçının acısına dayanamayan eşi de bir hafta sonra öldü. Sevilla’da adına dikilen anıtın altında “gerçeğin ressamına” yazılı olan sanatçı gömülürken Kral IV. Philip “Artık mahvoldum” diyerek ağladı.

2 Haziran 2008 Pazartesi

Başlarken...

Bu blogda; Lebriz Sanal Dergi'de (2006 - 2016) ve Hürriyet'in internet dergisi Agora'da (2001 - 2007) yayınlanan araştırmalarım, makalelerim bağlantılarıyla birlikte yer alıyor. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora derslerinde aldığım Sanat Tarihi eğitimi sonucu öncelikle Sanat Tarihi ve Sanat ile ilgili yazılara yer vereceğim. Ancak kişisel bir blog olması nedeniyle ilgimi çeken konulardaki yazılarımı da eklemeyi düşünüyorum.

Nalan Yılmaz. 

"Hiçbir şey 'hiç'ten daha gerçek değildir." Samuel Beckett
 
"Sessizliğe gömülüyorsak o zaman korkmamalıyız, çünkü hiçliğin olduğu yerde Tanrı vardır." Emily Dickinson

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...