11 Mart 2016 Cuma

Ünlü Sanat Eserlerini Canlandıran Çocuklar

Prag’da yaşayan grafik tasarımcı ve fotoğrafçı Lucie Kruta 5 yıldır ünlü sanat eserlerini farklı bir bakış açısıyla ele alıyor. Üç çocuğunu model olarak kullandığı düzenlemelerinin fotoğraflarını ‘RembrandtedKids’ adlı blogunda paylaşıyor. Sanat tutkunu anne “sanatın oyunlardan, oyunların da sanattan esinlendiğini” ifade ediyor. Başlangıçta sadece tuhaf ve çılgın bir fikirken, zamanla sanat ve oyun iç içe geçip yeteneklerin de ortaya konulduğu eğlenceli bir üretime yol açıyor. Hem çocuklarıyla birlikte vakit geçirip hem de sanatsal çalışmalara yönelik etkinlikte bulunmak, bu projenin devamlılığını da sağlıyor ve yaşam tarzı haline geliyor.

Bir sanat eserini yeniden ele alma ve canlandırma pek çok kez uygulanan bir yöntem aslında. Edebiyatta, tiyatroda, sinemada, modada, dekorasyonda, grafik tasarımlarında, endüstri ürünlerinde, gıda sektöründe vb. alanlarda örneklerine rastlamak mümkün. Lucie Kruta da ünlü resimlerdeki figürlerin yerine çocuklarını yerleştirip fotoğraflarını çekiyor. Resimlerdeki figürlerin etrafındaki nesnelere ve bulundukları ortama yakın bir atmosfer sağlayarak yapılandırdığı bu düzenlemelerle kızı Natty’nin, oğulları Olive ve Victor’ın sanatsal yeteneklerini de gözlemleme şansı buluyor. Çoğunlukla kendiliğinden bir gelişimle ilerleyen çalışmalarında fotoğraf ve resim arasında da bağ kurarken her iki disiplinin biçimsel özelliklerini göz önünde bulunduruyor...

5 Mart 2016 Cumartesi

Gustave Courbet'nin Gerçekçi Resimleri

Fransa’nın İsviçre sınırı yakınındaki küçük bir kasabanın zengin bir ailesinden gelen ve hukuk öğrenimini bırakarak resim derslerine devam eden Gustave Courbet’de (1819-1877) sanat günlük yaşamın içinde sosyal gerçekliğin gösterildiği, alışılmadık ve rahatsız edici bir araca dönüşür. Figürlü resimlerindeki ideal vücut ölçülerinde olmayan, doğal davranışlarıyla iri yarı ve basit kişiler tepki toplar. Seyredene hoş duygular vermeyen gerçekçi konuları ve figürleriyle toplumsal eleştiri kavramını resme taşır. Özellikle Klasik ve Romantik anlayışı reddedişinin ve Realizmin simgesi olan; idealize edilmemiş yırtık giysili köylüleri tasvir ettiği ‘Taş Kırıcılar’ ile keder ve yas gibi gerçek deneyimlerin hiç abartmadan canlandırıldığı, sanatçının aile çevresinden kişilerden oluşan kalabalık figürlü ve büyük boyutlu ‘Ornans’da Gömme Töreni’ tepkiyle karşılanır. Eski denenmiş yöntemler yerine yeni arayışlar içinde olan Realizm'in kurucularından Courbet, ölümün herkesin başına geleceğini vurguladığı ve kuralları yıkan ‘Ornans’da Gömme Töreni’nin Romantizm'in mezarı olduğunu da belirtir...

29 Şubat 2016 Pazartesi

Realist Ressam: Jean François Millet

Çiftçi bir ailenin çocuğu olan Barbizon Okulu kurucularından ve manzara ustalarından Jean François Millet (1814-1875) doğayı yücelten görünümlerle birlikte kırsal kesim insanını da resmettiği için Realisttir. Louvre Müzesi’nde İtalyan ressamlarını ve Fransız klasiklerini özellikle figürlü veya figürsüz manzaralarıyla ünlü Nicolas Poussin’i inceler. Fransa’da çalışan insanlar sanatçıların ilgisini çeker. Akademiye ve Romantizm’e karşı çıkan Millet Paris dışındaki alanlarda çalışanların duruşlarını, hareketlerini coşku ve heyecan katmadan olduğu gibi gösterir. Günlük ve çalışma hayatının her anını detaylarıyla verirken görülen gerçeğin aktarılmasını önemser. Resimlerinde Barbizon Okulu'ndan farklı olarak manzara içinde insan figürü ön plandadır. Aynı konuyu pek çok kez ele aldığı desenlerini ve kalın fırça darbeleriyle açıklı koyulu lekelerle ve ışıkla resimlerini oluşturur. 1864 yılından sonra topladığı Japon baskıları onun için esin kaynağı olur.

Millet’in kendi anılarından yola çıkarak yaptığı, en bilinen tablolarından küçük boyutlu ‘Akşam Duası’nda güneş batmak üzereyken, arka plandaki kilisenin çanı çalınca patates toplamayı bırakıp Angelus duasını eden köylüler görülür.
19. yüzyılda dua sahneleri ilgi gören konulardan biridir. Geniş düzlük bir arazide patetes hasatı yapan işçilerin etrafında sepet, çatal, çuval ve el arabası vb. nesneler yer alır. Sanatçı köylülerin günlük yaşamının değişmez ritimlerindeki kısa bir anı yakalayıp resmeder. Işık duruşları vurgularken yüzleri gölgede kaldığı için tam seçilemeyen kadın ve adamdan oluşan anıtsal iki figür içsel değerleri, Tanrı’ya saygıyı, toprağı, emeği ve çalışmayı simgeler. Orijinal adıyla L'Angélus 20. yüzyılda dünyaca ünlü bir ikon haline gelir...

21 Şubat 2016 Pazar

Gölbaşı - Trysa Mezar Anıtı’nda Kentaurlar

Kentauros ya da daha çok bilinen adıyla Kentaur belden yukarısı insan, aşağısı at olan, Mezopotamya kökenli karışık* yaratıklardandır. İlk olarak I. Ur Sülalesi Dönemi’nde (M.Ö. 2500-2350) ve Akad Dönemi’nde (M.Ö. 2350-2150) boğa-kentaurlar yanı sıra, Kassitler zamanında (M.Ö. 16 - 12. yüzyıl) Babil sınır taşları -kudurru- ile kanatlı, konik şapkalı ve kılıçlı olarak bir antilopu yakalarken silindir mühürler üzerinde görülür. Ayrıca Mitanni etkileriyle Orta Asur Dönemi’ndeki mühürlerde tasvirleri vardır. Kanatsız aslan gövdeli Urmahlullû Ninova’da Asurbanipal’in sarayındaki banyoyu kötü ruhlardan koruyucu görevini üstlenir. Gövdenin aslan olması sfenkse de yakındır ama sfenks kanatlı ve genellikle kadın başlıdır. Mezopotamya’da tasvirlerine rastlanan fantastik yaratıklardan Kentaur sonraki yüzyıllarda Suriye, Fenike, Anadolu, Girit - Miken ve özellikle Yunan sanatlarında çok karşılaşılan bir figür olur. Yakın Doğu ve Anadolu uygarlıkları etkili stilde -Orientalizan- M.Ö. 720’lerden itibaren en çok vazolarda, tapınak frizlerinde, altın levhalarda, bronz eşyalarda yer alan Kentauros çoğunlukla at bacaklarına sahiptir ama ön bacaklarının insan bacağı gibi gösterildiği örnekler de vardır.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...