Her mevsimde ayrı bir güzellikte olan İstanbul'un tam anlamıyla içine girmeden onu seyretmek daha hoş geliyor bazen. İnsanların metropolde yaşamanın gereklerini yerine getirmedeki umursamazlığı sinir bozucu. Doğduğu yerlerden göç edenlerin kentin düzenine uyması icap ederken, gelen önceden alıştığı yaşam tarzını da beraberinde getiriyor. Tamam çeşitliliğe diyeceğim bir şey yok ama kişilerin önce kendine, sonra karşısındakine saygısıyla; düşünceli davranışlarıyla ve uzun bir geçmişe sahip kente karşı özenli tutumuyla kültürel zenginliğe ulaşılabilir. Başkasını rahatsız etmediği, şehrin dokusuna zarar vermediği sürece herkes istediği gibi yaşama hakkına sahip elbette. Büyük kentin göç ve nüfus yoğunluğuyla beraber trafik, düzensiz ve fazla yapılaşma sorunları da var. Bunun yanında kargaşa, uyumsuz şeylerin bir araya gelişiyle kendini gösteren zevksizlik, çeşitli kokular, bunaltıcı nemli hava da var. Hiçbir suçu olmayan, sadece sessizce ama hüzünle tanıklığını sürdüren İstanbul'un gün geçtikçe yıprandığını görmek üzüntü verici. Yine de doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım ve keşfedebilecek farklı yaşantıların sürdürüldüğü sokakları olan, karmaşık, kozmopolit, monotonluktan uzak, büyülü, esrarengiz, tarihinden ve sanatından kopmadan geleceğe ulaşmaya çalışan ve tam anlamıyla yaşayan bu kentte ömür tüketmekten memnunum. Kısa süreli uzaklaşmalar iyi geliyor ama dönüp dolaşıp geleceğim yer yine İstanbul. Bir de Konstantinos Kavafis'in çok güzel ifade ettiği gibi "gidip gidebileceğim tek yer"de bu kent...
5 Mart 2009 Perşembe
2 Mart 2009 Pazartesi
İllüstrasyon
Lauren Alexander, Saige Roberts, Mati Rose Mcdonough, illüstrasyonlarını ve resimlerini beğeniyorum; favorim Saige Roberts. Bu isimler Amerikalı ve 30 ’lu yaşlarındalar. Bloglarından ve sitelerinden anladığım kadarıyla aileleriyle birlikte sanatla iç içe geçen mütevazi bir yaşamları var. Her birinin ayrı bir üslubu ve tekniği olsa da sezgileri, hayalgüçleri, renk seçimleri ve sade çizimleriyle etkilendikleri şeyleri yansıtıyorlar.
Bazen renklerin uyandırdığı neşeyle birlikte hafif bir hüzün de hissediliyor yine de karamsarlık yok. Hayatın karmaşası ve hızı içinde fark edilemeyenleri gösteren bir iletkense sanatçı onlarda bunu yapıyorlar. Özgünlüklerini teknikleriyle de ortaya koyuyorlar. İşlerini farklı nesnelerle zenginleştiriyorlar: kağıt, ahşap, tual gibi malzemeler üzerine kalem, mürekkep, akrilik, suluboya, pastel boyalar ve çeşitli objelerle kolajlar... Herhangi bir sınır da yok. İngiltere’de yaşayan Sascalia adlı sanatçının çizimleri de ilgimi çekti. Gerçeklikleri hayal aleminin süzgecinden geçiren ve karşıtlıkların keskin hatlarını yumuşatan illustrasyonları ve resimleri seviyorum.
***** Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
27 Şubat 2009 Cuma
Van Gogh’un Kaygısı
"…Nasıl yararlı olabilirim dünyaya? Bir amaca hizmet etmem, iyi bir şeyler yapmam olası mı? Daha çok öğrenmenin, kimi konuları daha derinden incelemenin yollarını nasıl bulabilirim? Görüyorsun, hiç durmadan kafamı meşgul eden bu. derken kendimi yoksulluk yüzünden dört yanımdan kuşatılmış hissediyorum, ulaşamayacağım kadar uzakta olan belirli işlerin gerekli şeylerin dışına itildiğimi duyuyorum. Melankoliden kurtulamamamın nedenlerinden biri bu işte; sonra dostluğun, güçlü, ciddi sevgilerin olabileceği yerde bir boşluk buluyor insan içinde, moral enerjisini kemiren bir düş kırıklığı duyuyor; sanki yazgı, sevecenlik içgüdülerine karşı bir barikat kurmuş, içimde bir iğrenme seli yükselip beni boğacak gibi oluyor ve haykırıyorsun: Daha ne kadar sürecek bu Tanrım!...
23 Şubat 2009 Pazartesi
Sanat Eseri Olan İnsan Hayatı
İnsan kendi kendisini oluştururken sanat eserine dönüşmez mi? Somut bir üretimde bulunmasa da yaşamı boyunca acı, sıkıntı, hüzün, mutluluk, neşe ve sevinç içinde olmamış mıdır? Sadece var olmanın altında çaresizliği duyumsamamış mıdır? Sanat yalnızca insanın belirli somut araçlar kullanarak ortaya çıkardığı bir üretim midir? Yaşayarak ve var olarak da durmadan kendini üreten insanın yaptığı bütün sanat eserlerinden üstün değil midir?
Normal bir sanat eserinde yetkinlik, özgünlük, içtenlik, özen, yeni bir şeyleri yeni bir tarzda sunmak ve nitelik önemliyken burada iyi veya kötü sunuş önemli değildir. Onun sanat olduğu ancak dışına çıkıldığında anlaşılabilir. Hiçlik ve boşluk içindeyken. Aynı zamanda yadsımayla; yaşantıyı, var olmayı, iyi ve kötü olarak adlandırılan her düşünceyi, kavramı ve eylemi.
İnsan yaşamının ya da yaşantılarının sanat olmasından kastedilen performans sanatı ya da tiyatro değil. Bu tür sanatlar da diğer insan eylemleri gibidir. Elbette insan tasarılarını ve düşüncelerini eyleme dönüştürme ve böylece kendi gelişimini sürdürebilme kaygısını taşır. Yaşantıların oluşabilmesi için de sürekli bir eylem gerekir hiçliğin ve yokluğun karşıtı olarak. Yine de eylem tek başına belirleyici değildir.
Yaşantıların toplamıyla oluşan insan hayatı bile, sanat olsa ne çıkar olmasa ne çıkar. Hoş olan ve zevk duyulan her şey gibi uyumsuzluğun ve başkaldırının da vardığı nokta ölüm olduktan sonra. Hiçbir haz, hiçbir keyif, hatta daha derin ve iz bırakıcı olsa da hiçbir mutluluk kalıcı değildir. Ve an dışında bir zaman da yoktur.
Nalan Yılmaz, Sanat Üzerine Düşünceler, 2 Haziran 2003, Hürriyet, Agora
Benzer yazılar:
Resim Üzerine Düşünceler
Sanatçı Kimdir?
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
22 Şubat 2009 Pazar
Sanatçı Kimdir?
Sanatçının üretimi tektir. Tıpkı bugüne kadar bir benzeri daha yaratılmamış insan gibi. Yüzyıllardır dünyaya gelen milyarlarca insanın birbirinden farklı olması gibi. Sanatçı yeni formlar ortaya koyar, eskileri tekrarlamaz ya da olanı değiştirir ve farklılaştırır.
Sanatçı değer taşıyan, benzeri olmayan bir çalışma içinde olandır. Bir eserin biçimlenmesi de becerinin, bilginin ve tekniğin ötesinde kendiliğinden gelen içten bir yetenek olan dehanın sayesindedir.
Sanatçı evren karşısındaki şaşkınlığını, hiçlik, güzellik ve onunla birlikte ölüm korkusunu coşkun bir şekilde kendini sezgilerine ve dehasına bırakarak bitmek bilmeyen bir çabayla ifadelendirmeye çalışandır.
Sanatçı sadece hoşa giden, estetiğe yönelik keyif alınabilecek ürünler değil sarsıcı, çarpıcı, kışkırtıcı, şaşırtıcı ve bir o kadar da düşündürücü eserler de oluşturandır. Sanatın tek amacı güzelliği yansıtmak ya da mesaj vermek değildir, olmamalıdır da.
Sanatçı değer taşıyan, benzeri olmayan bir çalışma içinde olandır. Bir eserin biçimlenmesi de becerinin, bilginin ve tekniğin ötesinde kendiliğinden gelen içten bir yetenek olan dehanın sayesindedir.
Sanatçı evren karşısındaki şaşkınlığını, hiçlik, güzellik ve onunla birlikte ölüm korkusunu coşkun bir şekilde kendini sezgilerine ve dehasına bırakarak bitmek bilmeyen bir çabayla ifadelendirmeye çalışandır.
Sanatçı sadece hoşa giden, estetiğe yönelik keyif alınabilecek ürünler değil sarsıcı, çarpıcı, kışkırtıcı, şaşırtıcı ve bir o kadar da düşündürücü eserler de oluşturandır. Sanatın tek amacı güzelliği yansıtmak ya da mesaj vermek değildir, olmamalıdır da.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)