İstanbul her mevsimde ayrı bir güzelliğe bürünüyor. Bazen tam anlamıyla içine girmeden onu dışarıdan seyretmek daha iyi çünkü metropolde yaşamanın gereklerini yerine getirmedeki umursamazlık sinir bozucu olabiliyor. Doğduğu yerlerden göç edenlerin artık hayatlarını sürdürecekleri kentin düzenine uyması gerekir. Oysa gelen önceden alıştığı yaşam tarzını da beraberinde getiriyor. Sosyal çeşitliliğin, renkliliğin olması son derece doğal. Yine de temel bazı konularda anlaşmalı. Bireyin önce kendisine, sonra karşısındakine saygısıyla, düşünceli davranışlarıyla ve uzun bir geçmişe sahip kente karşı özenli tutumuyla kültürel zenginliğe ulaşılabilir. Başkasını rahatsız etmediği, şehrin dokusuna zarar vermediği sürece herkes geleneklerini devam ettirebilir ama bunlar tek doğruymuş gibi dayatılamaz...
18 Eylül 2011 Pazar
28 Ağustos 2011 Pazar
Nayad Bal'ın Kuşları
Nayad Bal'ın özellikle kuşlu, çiçekli, kalpli, yapraklı, evli, ağaçlı; zarif ve sade takı tasarımları harika. Üstelik kalp-kuş, çiçek-kuş, ev-ağaç, ev-kalp gibi birliktelikler de var. Gümüş, altın ve taş son derece uyumlu kullanılmış, detaylara özen gösterilmiş. Koleksiyonlar: Elegance, Simple, Happiness, Soul whisper, Birds fly, You are mine adları altında toplanıyor. Favorilerim Happiness ve You are mine.
20 Ağustos 2011 Cumartesi
Prag'daki Müzeler
Prag nüfusuna oranla müzeler açısından zengin bir şehir. Açık alanda görülebilen kentin simgesi anıtlar ve yapılar dışında; Musevi Müzesi, Prag Şehir Müzesi, Ulusal Müze, Askeri Müze, Ulusal Teknik Müzesi, Mozart Müzesi, Antonin Dvorák Müzesi, Bedrich Smetana Müzesi, Kepler Müzesi, Dekoratif Sanatlar Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi, Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi, Genç Sanat Müzesi, Oyuncak Müzesi, Müzik Enstrümanları Müzesi, özel koleksiyonların sergilendiği müzeler vb. saymak mümkün. Komünizm Müzesi, İşkence Aletleri Müzesi, Absinth Müzesi, Seks Aletleri Müzesi gibi ilginç olanları da var. Ayrıca çeşitli yerlerdeki Ulusal Galeri Sergileri, Prag Sanat Galerisi, Prag Kale Galerisi ve benzerleri de eklenebilir.
14 Ağustos 2011 Pazar
Ağaç Kitaplık
Fonksiyonla birlikte göze de hitap eden tasarımlar her zaman ilgi görür. Sadelik, kullanılan malzeme, renk önemli. Bu açıdan bakıldığında fotoğraftaki duvara monte edilen ağaç kitaplıkların çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Koreli genç tasarımcı Shawn Soh kitabın ağaçtan geldiğini de vurguluyor. Her ne kadar kitapların tozlanmaması için sertleştirilmiş cam kapaklı bir kitaplıkta durmasını uygun bulsam da bu tasarımı beğenmemem mümkün değil.
*****Bu
sayfadaki yazının tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Viyana'da Bir Hafta Sonu
Prag kırmızı üçgen çatılı evleriyle, kararmış kuleleri ve heykelleriyle, eski sokakları ve meydanlarıyla hüzünlü ve gizemli. Biraz kasvette var evet Kafka'nın ruhundan mıdır nedir? Yine de ne olacağını bilmeden peşinden sürükleyen ve insanı içine çeken bir cazibeye sahip. Viyana ise bir zamanlar imparatorluk merkezi: müzikle, sanatla ve kültürle dolu olduğunu hissettirircesine görkemli ve gösterişli. Viyana'da Türk etkisi pek çok alanda yoğun -mesela günlük yaşamlarının vazgeçilmezi kahveyi Türklerden görüp almışlar- ve çok sayıda Türk yaşıyor olsa da ne yazık ki Viyana tarihinde ve kültüründe Türkler abartılı biçimde hep olumsuz ve zalim olarak anılmış. Bu günümüze kadar da çeşitli şekillerle canlı tutulmuş.
Viyana |
17 Temmuz 2011 Pazar
Masal Kuleleriyle Prag - 3
Prag'da tarihi doku yanı sıra 1992’de başlanıp 1996’da
tamamlanan Frank Gehry‘nin tasarladığı ‘Dans Eden Bina’ Praha 2’de nehir
kıyısında, Jiraskuv köprüsü yakınlarındadır. Belirsizlik duygusu uyandıran
alışılmışın dışında bir biçime sahip binanın içine girmedim. Cephelerde
yuvarlak formların, eğriliğin ve yamukluğun gözlendiği, ofis olarak kullanılan
ve çatısında bir restoranın olduğu Post-Modern anlayıştaki Dekonstrüktivist
yapının orijinal adı dans eden kadınla erkeği temsil ettiği için ‘Fred ve
Ginger’dır.
Arnavut taşlarıyla çeşitli biçimlerde döşenmiş ara sokaklar genellikle sakin. Zaten meydanlarda ve geniş kaldırımlı caddelerde de fazla kalabalık yok. Ne de olsa kentin nüfusu yaklaşık 1,5 milyon. Turistik bölgelerde biraz yoğunluk oluyor. Çeklerin soğuk, donuk ve kaba olduklarına dair bir söylenti var. Kız kardeşim de oraya yerleştiklerinde öyle düşünüyordu. Şimdi biraz daha gelişme olduğunu belirtti. Yakın zamanda Prag’ı ziyaret eden bir arkadaşım ise restoranlardaki garsonların kabalığından şikâyetçiydi. Kaldığım üç haftalık süre içinde bu tarz bir durumla karşılaşmadım. Mesafeliler, yine de apartmanda, markette vb. ortamlarda gülümseyerek “Dobrý den“ ve “Děkuji“ diyorlar mutlaka.
15 Temmuz 2011 Cuma
Masal Kuleleriyle Prag - 2
1344 yılında IV. Charles tarafından inşası başlatılan, Prag’ın en büyük ve önemli katedrali Aziz Vitus‘ta dini hizmetler yanı sıra kral ve kraliçelerin taç giyme törenleri de yapılırdı.
Sonraki yıllarda yarı değerli taşlarla ve duvar resimleriyle hareketlendirilen
dekorasyonuyla katedralin kült merkezi olan Aziz Wenceslas Şapeli, Altın Kapı
ve ana çan kulesi eklenmiştir. Kapısında askerlerin beklediği kaleye girip,
ikinci ve üçüncü avlular arasındaki geçiş yolundan sonra karşılaşılan
katedralin bronz kapısı Aziz Wenceslas ve Aziz Adalbert hakkında efsaneleri
gösteren kabartmalarla süslüdür. Kapının üzerinde sivri kemerli bölüm içinde
dini konulu sahneler, yukarıda ise tipik bir gotik öğe olan ve merkezdeki nefe
ışık sağlayan gül pencere, yan kısımlarda yapıyı kötü güçlerden koruduğuna
inanılan çıkıntı şeklinde korkunç hayvan veya yaratık heykelleri -garguy-
etkileyici bir görsellik sunuyor. Göğe doğru yükselme uzatılmış öğelerle,
dışarıdan kulelerle, yapıyı destekleyen payandalarla, içeriden sütunce ve
plastır demetiyle oluşturulan birleşik payelerle, galeriler ve sivri kemerlerle
ifade buluyor. Pencerelerdeki renkli vitraylar mistik bir atmosfer yaratarak iç
mekandaki soyutluğu ve maneviyatı güçlendiriyor.
13 Temmuz 2011 Çarşamba
Masal Kuleleriyle Prag - 1
Prag tarihi ve entelektüel yapısıyla Orta Avrupa’nın gözdesi olmakla birlikte son on yılda Türklerin de seyahat planlarına dâhil ettikleri bir yer. Genellikle seyahat firmaları Budapeşte, Viyana ve Prag turu düzenler ve PVB derler. Bu
üçlüden görmediğim Tuna kıyısındaki Budapeşte Avrupa’nın incisi diye
tanımlanır. Kız kardeşimi, eşini ve yeğenlerimi ziyarete gittiğim
Prag’da uçak bulutların üzerinden alçalınca edindiğim ilk izlenim “Ne
kadar çok yeşil alan ve planlı bir yerleşim var” oldu. Havaalanından kent
merkezine giderken de bu düşüncem değişmedi.
5 Temmuz 2011 Salı
Praha Vytopna Restaurant
Prag'da bir akşam yemeğe gittiğimiz ve yeğenlerimin çok sevdiği Vytopna Restaurant turistlerin de ilgisini çekiyor. Masaların yanlarına 400 metre uzunluğunda minyatür raylar döşenmiş ve içeçekler her masanın ortasına küçük tren vagonlarıyla dağıtılıyor. Bardaklar boşalınca tren onları almak için bir kez daha geliyor. Çocuklu masalara Thomas adlı tren servis yapıyor. Ayrıca geleneksel demiryolları ile ilgili olan restoranın sahibinin tren koleksiyonu cam bölmeler içinde sergileniyor. Aileler ve özellikle çocuklar için eğlenceli restoranun menüsünde ızgara somon, kızartılmış ördek, salatalar, makarnalar, vejeteryan yemekleri, biftek, tavuk ve çeşitli tatlılar yer alıyor.
Prag, Vytopna Restaurant |
Prag ile ilgili diğer yazılarım:
Masal Kuleleriyle Prag
Prag'daki Müzeler
Kafka Müzesi
Masal Kuleleriyle Prag
Prag'daki Müzeler
Kafka Müzesi
*****Bu
sayfadaki yazının ve görsellerin tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
17 Mayıs 2011 Salı
Botticelli ve Primavera
Arno nehri kıyısında dükkanı olan deri ustasının oğlu, Floransalı Sandro
Botticelli’nin (1446 – 1510) gerçek ismi Alessandro di Mariano Vanni
Filipepi’dir. Fra Filippo Lippi’nin ve Verrocchio’nun öğrencisi olduktan
sonra 1470’de kendi atölyesini kuran sanatçı Medici ailesinin
korumasında çalışmalarını sürdürür. 14. yüzyılda Duccio, Cimabue,
Giotto, Simone Martini, Lorenzetti ile resimde Bizans etkileri kırılmaya
başlar. Floransa’da 15. yüzyılda, Rönesans resminin biçimlenmesinde ve
gelişmesinde etken olan Massacio, Fra Angelica, Uccello, Fra Filippo
Lippi, Gentile de Fabriano, Benozzo Gozzali, Domenico Ghirlandio, Luca
Signorelli, Antonio Pollaiuolo, Pinti Ruchio, Piero Della Francesca,
Botticelli, Leonardo da Vinci vb. sanatçılar genellikle kilise ve
belediye saraylarının duvarlarına freskler yaparlar. Yaş sıva üzerine
suda çözülmüş boya pigmentleri kullanılan bu duvar resmi zorlu bir
tekniktir. Ressamlar güneş doğmadan kalkıp sıva kurumadan boyayı sürmek
zorundadır.
Sanata, bilime, doğaya, insana, bireyselliğe değer verilen Floransa’nın altın çağında sanatçılar, filozoflar, edebiyatçılar, mimarlar, bilim adamları birbirleriyle yakınlık kurarlar ve hümanist düşünceyi yayarlar. Entelektüeller Yunan ve Roma’nın özgün sanat ve edebi eserleriyle, derin ve gizemli gerçekler içerdiğini düşündükleri mitolojisiyle ilgilenirler. Klasik Yunanca metinleri çevirirler. Küçük bir kent olmasına rağmen ekonomik yönden gelişmiş Floransa’nın çok sayıda üretken ve özel kişilikleri ortaya çıkarması hayranlık uyandırır. Çok yönlü evrensel insan tipi bu döneme özgüdür. Kültürel ortamın şekillenmesinde hümanist hareketin kurucularından Leon Battista Alberti’nin de katkıları büyüktür.
Sanata, bilime, doğaya, insana, bireyselliğe değer verilen Floransa’nın altın çağında sanatçılar, filozoflar, edebiyatçılar, mimarlar, bilim adamları birbirleriyle yakınlık kurarlar ve hümanist düşünceyi yayarlar. Entelektüeller Yunan ve Roma’nın özgün sanat ve edebi eserleriyle, derin ve gizemli gerçekler içerdiğini düşündükleri mitolojisiyle ilgilenirler. Klasik Yunanca metinleri çevirirler. Küçük bir kent olmasına rağmen ekonomik yönden gelişmiş Floransa’nın çok sayıda üretken ve özel kişilikleri ortaya çıkarması hayranlık uyandırır. Çok yönlü evrensel insan tipi bu döneme özgüdür. Kültürel ortamın şekillenmesinde hümanist hareketin kurucularından Leon Battista Alberti’nin de katkıları büyüktür.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)