Prag nüfusuna oranla müzeler açısından zengin bir şehir. Açık alanda görülebilen kentin simgesi anıtlar ve yapılar dışında; Musevi Müzesi, Prag Şehir Müzesi, Ulusal Müze, Askeri Müze, Ulusal Teknik Müzesi, Mozart Müzesi, Antonin Dvorák Müzesi, Bedrich Smetana Müzesi, Kepler Müzesi, Dekoratif Sanatlar Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi, Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi, Genç Sanat Müzesi, Oyuncak Müzesi, Müzik Enstrümanları Müzesi, özel koleksiyonların sergilendiği müzeler vb. saymak mümkün. Komünizm Müzesi, İşkence Aletleri Müzesi, Absinth Müzesi, Seks Aletleri Müzesi gibi ilginç olanları da var. Ayrıca çeşitli yerlerdeki Ulusal Galeri Sergileri, Prag Sanat Galerisi, Prag Kale Galerisi ve benzerleri de eklenebilir.
19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başının önemli ressamlarından Çek Alphonse Mucha’ya adanan Mucha Müzesi; kent merkezinde bir sokaktaki Barok Kaunický Sarayı’nın giriş katında. Müzedeki dar ve uzunlamasına düzenleme; yağlıboya resimlerinden, karakalem çizimlerinden, pastel çalışmalarından, afişlerinden, taşbaskılarından, fotoğraflarından ve kişisel eşyalarından oluşan 100’ün üzerinde bir seçki ile sanatçının dünyasını görünür kılıyor. Giriş holünün yan kısmında hatıra ve hediyelik eşyalar satılan küçük dükkânlar; ilerisinde ise bilet alınan bölüm sonrasında ilk salona geçiliyor. Burada “sanatçının görevinin sanatı sıradan insanlara ulaştırmak olduğuna” inanan Mucha’nın Paris’te yaptığı ve Art Nouveau tarzını yansıtan dekoratif panoları sergileniyor. Ressam “panolarının sadece özel bazı odalar için değil herkes tarafından alınabilir olmasından mutluluk duyduğunu” belirtir. Mevsimleri, gündüzü geceyi, ayı, yıldızları sembolize eden bu panolarda; çiçekli dalgalı saçlarıyla ve kıvrımlı hafif giysileriyle güzel kadınlar, süsleyici unsurlar, zarif ve özenli çizgiler, uyumlu pastel renkler göze hitap ediyor.
19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başının önemli ressamlarından Çek Alphonse Mucha’ya adanan Mucha Müzesi; kent merkezinde bir sokaktaki Barok Kaunický Sarayı’nın giriş katında. Müzedeki dar ve uzunlamasına düzenleme; yağlıboya resimlerinden, karakalem çizimlerinden, pastel çalışmalarından, afişlerinden, taşbaskılarından, fotoğraflarından ve kişisel eşyalarından oluşan 100’ün üzerinde bir seçki ile sanatçının dünyasını görünür kılıyor. Giriş holünün yan kısmında hatıra ve hediyelik eşyalar satılan küçük dükkânlar; ilerisinde ise bilet alınan bölüm sonrasında ilk salona geçiliyor. Burada “sanatçının görevinin sanatı sıradan insanlara ulaştırmak olduğuna” inanan Mucha’nın Paris’te yaptığı ve Art Nouveau tarzını yansıtan dekoratif panoları sergileniyor. Ressam “panolarının sadece özel bazı odalar için değil herkes tarafından alınabilir olmasından mutluluk duyduğunu” belirtir. Mevsimleri, gündüzü geceyi, ayı, yıldızları sembolize eden bu panolarda; çiçekli dalgalı saçlarıyla ve kıvrımlı hafif giysileriyle güzel kadınlar, süsleyici unsurlar, zarif ve özenli çizgiler, uyumlu pastel renkler göze hitap ediyor.
Bir sonraki bölümde içlerinde Sarah Bernhardt’ın da olduğu çok tanınan ve sevilen afişlerinde (Gismonda, Medée, Kamelyalı Kadın, Prenses Hyacinth); uzun dar kompozisyon, çerçeve içine yerleştirilmiş kadın figürlerinin kafasının etrafında haleyi andıran yuvarlak formlar belirgin özellikler olarak öne çıkıyor. Yedi kısımlı sergileme düzeninde diğer salonlarda ‘Dekoratif Belgeler’ ve ‘Dekoratif Figürler’ adlı çalışmalarından çizimler, Paris’ten Bohemya’ya döndükten sonra resimlediği pullar, banknotlar, Çek Tiyatrosu için posterler, Slav Destanı adını verdiği bir dizi yağlıboya resimleri, heykelleri, dekoratif objeler, stüdyosunun ve modellerinin fotoğrafları görülüyor. Son bölümde ise Mucha’nın hayatını ve sanatını anlatan yarım saatlik bir belgesel de izlenebiliyor. Çıkışta Mucha nesneleriyle dolu dükkânlara uğramadan ayrılmak olmaz.
Mala Strana tarafında Vltava nehrinin kıyısındaki Kampa Müzesi üç katlı, hem tarihi hem modern öğelerin bir araya geldiği beyaz ve sade bir yapı. Bina sellerden, yangınlardan harap olmuş eski bir değirmenken restore edilerek bugünkü görünümüne kavuşmuş ve 2003 yılında ziyarete açılmış. Müzede Jan ve Meda Mládek koleksiyonundaki František Kupka’nın 215 çizimi ve resmi, Otto Gutfreund’un 17 heykeli, Çek yazar, şair, ressam ve çevirmen Jiří Kolář’ın çeşitli dönemlere ait 240’ın üzerinde çalışması ve Orta Avrupa’nın Modern ve Çağdaş sanatçılarının yapıtları daimi olarak sergileniyor. Eşiyle birlikte sanatçıları koruyup destekleyen ve eşini kaybettikten sonra müzenin kuruluşu için çalışan, Kupka ile Paris’te görüşüp arkadaşlık kuran ve bu benzeri olmayan koleksiyonu oluşturan Meda Mládek ulusların yaşamasının temelinde kültür olduğuna inanan bir sanat koleksiyoncusu ve sanat tarihçisi. Çek Cumhuriyeti’nde doğup çoğunlukla Cenevre ve Paris’te yaşamış olan Meda Mládek 1960’lı yıllarda Orta Avrupa ve sürgünde olan Çek sanatçıların yapıtlarını da toplar. Kampa Müzesi Jindřich Chalupecký’in ve Jiří ve Béla Kolář’ın birkaç bölümlü koleksiyonlarını bünyesinde barındırmakla birlikte sanatseverler için geçici avangart uluslararası sergiler de düzenliyor.
Müzenin bahçesinde Modern Çek heykeltıraşlarının heykelleri ile karşılanmak güzel. Yapının ikinci katında 1960’lardan 1980’lere tarihlenen geometrik ve minimalist, üçüncü katta ise Çek, Polonyalı, Hırvat, Sırp ve Macar sanatçıların kavramsal ve dışavurumcu çalışmaları yer alıyor. Özellikle Çek Karel Nepras imzalı kırmızı bir zemin üzerinde arka arkaya sıralanan yedi figürlü heykel, Vera Janouskova’nın ince uzun figürü, Zdeno Mayercak’ın ‘İsimsiz’i, Ales Vesely’n ‘Sandalye’si, Eva Kmentova’nın ‘Eller’i göze çarpıyor. <
Salonların bir kısmında 31 Temmuz’a kadar açık kalan ‘Soyutlama ve Ahenksizlik’ adlı sergide Wassily Kandinsky, František Kupka ve Arnold Schönberg’in eş zamanlı çalışmalarını görme fırsatım oldu. Girişte sol bölümde Arnold Schönberg ile ilgili ‘Ben Kimim?’ (2009) adlı kısa belgesel, merdivenle çıkılan sağ bölümde Milan Grygar’ın bir video filmi gösteriliyor. Serginin teması ilkeleri birbirine yakın olan soyutlama ve ahenksizlik arasındaki ilişkinin incelenmesine dayanıyor. Müziğin soyut resmin gelişimini nasıl etkilediği vurgulanıyor. Paris’e gitmeden önce sanat hayatını Prag’da ve Viyana’da sürdürmüş olan Kupka soyut resmin başlangıcında önemli bir isim. 1910’lu yıllardan ‘Bir Noktanın Etrafında,’ ‘Newton’un Daireleri’, ‘Kozmik İlkbahar: Yaratılış’, ‘Katedral’ vb. resimleri, tual üzerine yağlıboya, kağıt üzerine suluboya, guaj, karton üzerine pastel gibi çeşitli tekniklerdeki yapıtları, illüstrasyonları, posterleri bir arada. Kiliselerin renkli camlarından süzülen ışığın görünümünden, doğadan, müzikten, insan vücudu ve onun hareketlerinden etkilenerek geliştirdiği sanatında dairesel hareketler, saf ve canlı renkler, kozmik ve manevi sembolizmle geometrik formlar ön plandadır.
Tanınmış biçimler yerine sadece renk, ışık ve çizgi düzenlemeleriyle oluşturulan kompozisyonlar üzerinde aynı dönemlerde Kupka’dan farklı bir düşünceyle Kandinsky de çalışıyordu. Kandinsky doğal süreçler ve onların karmaşık dönüşümlerinden esinleniyordu. Sergide görülen ‘İsimsiz’, ‘Şövalyeler’, ‘Ormandaki Kadın’, ‘Siyah Daire’, ‘İzlenim V (Park)’, ‘Kompozisyon IV’ gibi resimleri kendi iç mantığını ve mistik yönünü dinamik çizgilerle, titreşimli renklerle görselliğe dönüşen organik bir kompozisyonla ortaya koyar. Ona göre tin maddesel, ruhsal ve düşünsel özellikleri içerir. Duyguları aşarak tinselliğe ulaşılır. Sanatta tin belirginleşir. Soyut sanat sanatçının duygulardan arınmış iç dünyasını dile getirir. Renkleri tını olarak duyup sesleri ruhsal titreşimler uyandıran renkler olarak görür.
Armoni ve melodi arasındaki geleneksel bağları çözmeye çalışan müzisyen, ressam Schönberg’in Viyana’daki ‘Arnold Schönberg Merkezi’nden getirilen resimleri az sayıda olmakla birlikte kendi portreleri, Gece Manzarası I ve II, doğa ve cadde görünümleri, yarı soyut ve soyut çalışmaları dikkate değer. Müziği dönemin ressamları için heyecan verici bulunan Schönberg resmin gerçeklikten kurtulmasına etken olur. Kandinsky ile yazışırlar, Berlin’e müzik dersi vermeye gider ve dört resmi Mavi Atlılar sergisine katılır.
Prag ile anılan Franz Kafka’nın Müzesi loş ve alışılmışın dışında iç mekan düzenlemesiyle yazarın bunaltılarını, umutsuzluğunu ve huzursuzluğunu hissettiren ilginç,
merak uyandıran ve kasvetli bir deneyime davet ediyor. Yargı, Dava, Şato,
Dönüşüm, Açlık Sanatçısı, Ceza Kolonisi, Amerika gibi kitapların yazarı
Kafka’nın (1883-1924) ana dili Almancadır ama Çekçe’yi de çok iyi bilir.
Babasının zoruyla hukuk eğitimini tamamlar. Baskıcı tutumundan dolayı iyi
ilişkiler içinde olamadığı babasına pek çok hikâyesinde yer verir. Bu hükmedici
tavır Kafka’nın kendine yönelik eleştirilerinde aşırıya kaçmasına, çelişkiler
ve bunalımlar yaşamasına neden olur. Kitaplarında olanı değil kendi kurallarına
uygun dünyayı kurgular Kafka çünkü dünya onun için ürperticidir.
Müzede yazarın kitaplarının ilk baskıları, yazışmaları, hayatına giren insanlarla ilgili belgeler, günlükleri, fotoğrafları, çizimleri, kullandığı nesneler dijital medya olanaklarıyla görsel, işitsel ve müzikle birlikte ziyaretçiye sunuluyor. Müzenin sürekli sergisi Varoluşçu Alan ve Hayali Topografya adlı iki bölümlü. Kafka’nın şehrinin derinliklerini, hayatını nasıl şekillendirdiğini ve üzerinde bıraktığı etkileri onun bakışıyla algılamak söz konusu. Prag melankolik büyüsüyle, başkalaştıran gücüyle, belirsizliğiyle ve boğucu mekansallığıyla Kafka’yı kuşatır ve varoluşuna harika bir arka fon olur.
Prag ile ilgili diğer yazılarım:
Masal Kuleleriyle Prag
Praha Vytopna Restaurant
Alphonse Mucha
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder