17 Mayıs 2011 Salı

Botticelli ve Primavera

Arno nehri kıyısında dükkanı olan deri ustasının oğlu, Floransalı Sandro Botticelli’nin (1446 – 1510) gerçek ismi Alessandro di Mariano Vanni Filipepi’dir. Fra Filippo Lippi’nin ve Verrocchio’nun öğrencisi olduktan sonra 1470’de kendi atölyesini kuran sanatçı Medici ailesinin korumasında çalışmalarını sürdürür. 14. yüzyılda Duccio, Cimabue, Giotto, Simone Martini, Lorenzetti ile resimde Bizans etkileri kırılmaya başlar. Floransa’da 15. yüzyılda, Rönesans resminin biçimlenmesinde ve gelişmesinde etken olan Massacio, Fra Angelica, Uccello, Fra Filippo Lippi, Gentile de Fabriano, Benozzo Gozzali, Domenico Ghirlandio, Luca Signorelli, Antonio Pollaiuolo, Pinti Ruchio, Piero Della Francesca, Botticelli, Leonardo da Vinci vb. sanatçılar genellikle kilise ve belediye saraylarının duvarlarına freskler yaparlar. Yaş sıva üzerine suda çözülmüş boya pigmentleri kullanılan bu duvar resmi zorlu bir tekniktir. Ressamlar güneş doğmadan kalkıp sıva kurumadan boyayı sürmek zorundadır.

Sanata, bilime, doğaya, insana, bireyselliğe değer verilen Floransa’nın altın çağında sanatçılar, filozoflar, edebiyatçılar, mimarlar, bilim adamları birbirleriyle yakınlık kurarlar ve hümanist düşünceyi yayarlar. Entelektüeller Yunan ve Roma’nın özgün sanat ve edebi eserleriyle, derin ve gizemli gerçekler içerdiğini düşündükleri mitolojisiyle ilgilenirler. Klasik Yunanca metinleri çevirirler. Küçük bir kent olmasına rağmen ekonomik yönden gelişmiş Floransa’nın çok sayıda üretken ve özel kişilikleri ortaya çıkarması hayranlık uyandırır. Çok yönlü evrensel insan tipi bu döneme özgüdür. Kültürel ortamın şekillenmesinde hümanist hareketin kurucularından Leon Battista Alberti’nin de katkıları büyüktür. 
 
Böyle bir ortamda yaşayan Botticelli’nin Floransa’daki kiliselerde ve Vatikan’da Sistina Şapeli’nde dini konulu resimleri yer alır. Ayrıca Medici Ailesi’nin portrelerini de yapar. Ancak en bilinen resimleri ‘İlkbahar’, ‘Aphrodite’nin Doğuşu’, ‘Venüs ve Mars’ adlı mitolojik konulu olanlardır. Aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite denizin beyaz köpüklü dalgalarından doğar. Doğduktan sonra Kythera’ya uğrar sonra da Kıbrıs’ta karaya çıkar. Yürüdükçe ayaklarının altından yeşil çimenler fışkırır. Ağaçlarda sembollerinden olan güller açar. Homeros onun Zeus ile Okeanos’un kızı olduğunu belirtir.

Sandro Botticelli, Aphrodite'nin Doğuşu, 1485, Tuval üzerine Tempera, 172.5 x 278.5 cm,  Floransa Uffizi Müzesi
Botticelli’nin İlkbahar’dan (1480-82) sonra yaptığı ‘Aphrodite’nin Doğuşu’nda (1485) orta planda istridyeden çıkan ve ciddi görünen tanrıçanın sağ tarafında deniz suyunu dalgalandıran ve onun karaya ulaşmasına yardım eden batı rüzgârı Zephyros ve doğu rüzgârı Euros ya da Zephyros’un karısı Khloris gökten gül yağdırıyorlar. Solunda ise uzun saçlı narin bir Nympha -peri- ya da Hora* veya Kharit’lerden** Thalia üzerini örtmek için doğanın güzelliklerini çağrıştıran çiçekli bir pelerinle onu karşılıyor. Arka planda kıyı boyunca uzanan bahçelerde ve toprakta henüz çiçeklenme yok. Çıplaklık burada fiziksel bir güzellikten çok ruhsal güzelliği hatırlatan sadeliktedir. İnsan vücudunun çıplak tasviri bağımsız düşüncenin yerleşmiş olduğunu gösterir. Uyumlu, özgür ve zarif çizgiler; ince ve güzel bedendeki normalden uzun boyun ve sarkık omuzlar gibi ufak tefek anatomik hataların fark edilebilirliğini önlüyor. Uçuşan dalgalı saçlar, elbise, parmakların aralandığı elin duruşu ve vücutların hareketi zarafeti artırıyor. Bu resme kaynak olan metnin Latin Ozan Ovidius’a ait olduğu ileri sürülür. Aphrodite doğar, karaya ayak basar. Dünya onu beklerken henüz ağaçlarda meyveler yoktur. İlkbahar’da ise artık olgunlaşmıştır; çevresi canlanmıştır ve yemyeşildir.

Sandro Botticelli, İlkbahar, 1480-82, Pano üzerine tempera, 203 x 314 cm, Floransa Uffizi Müzesi
Medici Ailesinin Castello’daki villasında bir gelinin yatak odasına asılmak için ahşap pano üzerine yapılmış ‘İlkbahar’da Botticelli klasik edebiyattan esinlenir. Angelo Poliziano’nun şiirlerinde sözü edilen Aphrodite’nin ülkesini alegorik bir biçimde yorumlar. Aphrodite doğduktan sonra aynı bitki örtüsünün, aynı yaprakların, ağaçlar arasında aynı boşlukların olduğu ormanda yine merkezde gösterilir. Bir önceki resimde çıplakken burada giyiniktir: artık o resimdeki genç kız değildir. Başındaki taç bulunduğu yerin sahibi ve saygın biri olduğunu simgeler. Ama burada da başı diğerine benzer şekilde sağa doğru eğiktir. Meryem’in tasvirlerini andıran bir duruş ve pelerinli giysi göze çarpar. Güzellik tanrıçasının başının yukarısında okunu atmakta olan ve aşkın önemini belli eden çocuk Eros yatay bir şekilde uzanır. 

Tanrıçanın sağında Kharit’ler ve en sağda ise başında Hades’in görünmez kılan başlığıyla, ayağında kanatlı sandallarıyla, belinde kılıcıyla çevik vücutlu genç bir adam olarak haberci tanrı Hermes görülür. Hermes elindeki iki yılan sarılı değneğiyle kış bulutlarını dağıtır. Böylece bahar gelecektir. Baharı kutlarcasına zarif bir kucaklaşma halindeki Üç Güzellerin bedenlerini ışık saçan aura gibi saran hafif, beyaz ve uzun giysileri zarafet ve çekiciliklerini ortaya serer. Saçlardaki karanfiller, güller, taşlar simgesel anlamlarla dolu sessiz bir düş dünyasındaki güzellikleri pekiştirir.

Kompozisyonun solunda ağaçların arasından sahneye giren Zephyros, bir Nymypa olan Khloris’i ormanda yakalayıp sahip olur. Pişmanlığını kanıtlamak için onunla evlenince; Khloris çiçeklerin ve tomurcukların tanrıçası Flora’ya, mevsim de ilkbahara dönüşür. Botticelli bu anı Khloris’in ağzından çiçekler çıkararak resmeder. Dönemin Floransa’sında kadının evleneceği kişiyi seçme şansı pek yoktur. Erken Rönesans’ın en büyük boyutlu mitolojik konulu çalışmasında sevgi ve evlilikten beklenen bereket çiçeklerle ve meyvelerle dolu bahçe ile ifade edilir. Sanatçı burada Medici Ailesi’nin meyve ağaçlarına göndermede bulunurken evli çiftin çocuklarının olmasını umut ettiğini de anlarız. Yeşil renkli Zephyros’un arkasında kalan ağaçlarda meyve yoktur. Khloris’le evlendikten sonra görünürler. Aphrodite’nin bitkilerinden biri de evliliği, cinsel isteği, çocuk doğurmayı simgeleyen mersin yaprağıdır. Tanrıça cinselliğin evlilik ile olması gerektiğini destekler. Üç Güzeller de erdemi, ışıltıyı, parlaklığı, neşeyi, iffet ve güzelliği vurgulamak için oradadırlar. 

Doğal, ruhsal ve zihinsel birliktelikle entelektüel boyut kazanan, dekoratif, etkileyici, estetik ve alegorik yönü güçlü bir anlatıma sahip resimde figürler sihirli ortamdan doğanın içine atlamak ister gibiler. Konu antik dünyadan olsa da düşünce ve aktarım Rönesans’a özgüdür. Floransalıların doğaya ve insana yöneldiği hümanist yaşamında neşe, mutluluk, güven gibi duygularını dile getirir. Yeni Platoncu anlayışa uygun güzellik kavramı, kutsal ve felsefi aşk, iyimserlik, yaşam sevinci ve tazelik hissedilir. Bilimsel gözlemin önem kazanması doğanın incelenmesine yol açar. İnsan doğanın bir parçasıdır, bireydir, özgürdür, kendine güvenir, kişiliğini önemser. Resim biçim ve içeriğin bütünleşmesi yönünden de başarılıdır.

Botticelli’de renk ve özellikle çizgi ön plandadır. Resme canlılık getiren ateşli ve atılgan çizişi aynı zamanda tarzını da belirler. Mavi, sarı, kırmızı, yeşil, beyaz sınırlı ve lokal olarak bir denge içindedir. Figürler anıtsal ve hacimli, kumaşlar kıvrımlıdır. İfade yoğun ve kontrollüdür. Karakterler genellikle melankolik ve düşüncelidir. Yalınlık, geometrik kurgu, narin ve yumuşak çizgiler, simetri, inandırıcı bir doğa, sevgi ve güzelliğin önemsendiği gösterişsiz bir şiirsellik onun sanatının özelliklerindendir.


Sanatçı, Floransa’daki karışıklığa, zorba yönetime, çürümeye tepkili ve duyarlıdır. Dominiken Tarikatı’ndan keşiş Savonarola’nın takipçisi olunca yoğun mistisizm etkisiyle pek çok eserini tahrip eder. Savonarola devrildikten sonra çalışmalarını sürdürür. Pagan tanrıları, tanrıçaları ile Hıristiyan inancını birbiriyle kaynaştıran Botticelli’nin sanatı 1480’ler ve 1490’lar boyunca saygı görüp kopya edilse de 16. yüzyılın ilk yıllarında Leonardo da Vinci ve Michelangelo’nun yapıtları ile kıyaslanınca modası geçmiş bulunur. Yalnız ve unutulmuş bir ressam olarak 65 yaşında hayata veda eder. 19. yüzyılda Ön-Raffaellocular tarafından yeniden keşfedilip Rönesans resminin en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilir.


Notlar:
 
*Horalar Aphrodite’nin çevresinde Kharitler ile bazen Dionysos alayında bazen Persephone ile birlikte görülürler. Eunomia toplum düzenini, Dike adaleti, Eirene bereket ve mutluluk sağlayan barışı sembolize eder.

**Aphrodite’nin ve Apollon’un alayındaki Üç Güzeller doğayı ve güzellikleri temsil ederler. Sanatın koruyucusu genç tanrıçalardan Euphrosyne sevinç ve neşe, Aglaie parlaklık, Thalia çiçeklenmedir.
 
Nalan Yılmaz, Botticelli'nin İlkbaharı, 13 Mayıs 2011, Lebriz Sanal Dergi

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...