gezinti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gezinti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ekim 2013 Perşembe

Anish Kapoor'un Boşlukları

Turner ödülüne ve işindeki başarısından, dünya çapındaki ününden dolayı da İngiltere kraliçesi tarafından verilen Sir ünvanına sahip çağdaş heykel sanatçısı Anish Kapoor’un 32 çalışması 5 Ocak tarihine kadar Akbank’ın desteğiyle Sakıp Sabancı Müzesi’nde sergileniyor. Londra’dan taşınan ve ağırlığı tonlarca olan soyut taş heykeller yerleştirilirken müzede bazı düzenlemeler yapılmış. Daha önce sergilenmiş eserlerle birlikte dünyanın değişik bölgelerinden gelen kumtaşı, granit, kireçtaşı, mermer, kaymaktaşı, oniks gibi doğal taşlarla oluşturulan ve sonsuzluğu çağrıştıran çarpıcı heykellerle karşılaşınca insan sessizlik, mütevazılık ve zamansızlık içinde neyse o olduğunu fark ediyor. Boyutlarıyla gösterişli ama biçimleriyle sade olan bu çalışmalar kavramsal derinliğiyle, duruşuyla tuhaf bir şekilde insanı kendisine çekiyor. Boşluklara bakmak yetmiyor dokunmak ihtiyacı uyandırıyor...

20 Eylül 2013 Cuma

13. İstanbul Bienali

Tophane'de Antrepo 3 nolu binada 20 Ekim'e kadar ücretsiz gezilebilen 13. İstanbul Bienali'nde  Fulya Erdemci küratörlüğünde, Lale Müldür'ün 'Anne ben barbar mıyım?' kitabından alınan başlık altında  kamusal alan, kamusallık ve sanat ilişkisi üzerinde duruluyor. Toplumda baskı altında olanlara odaklanılıp, sanatla protesto ve sanatın gerçek hayatın içinde olduğu gündeme geliyor. Aslında önceden planlandığı gibi bu etkinlik kamusal alanda yapılsaydı daha çok anlam bulacaktı ama Gezi Parkı protestoları sonrası açık alanlar yerine kapalı olanlar tercih edildi. Bienal'in diğer mekanları: Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, ARTER, Salt Beyoğlu, 5533. Bu mekanlarda 88 yerli ve yabancı  sanatçının video, yerleştirme, desen, fotoğraf, ses, tuval ve teknik olanaklardan da yararlanıp çok çeşitli malzemelerle oluşturdukları çalışmalarını görebilmek mümkün...

23 Nisan 2013 Salı

Lale Zamanı

                                                          

8 Kasım 2012 Perşembe

Mavi Zambaklar ve Moda

Sakıp Sabancı Müzesindeki 'Monet'nin Bahçesi' sergisine gitmek için hiç durmayan ve şiddetli yağmurlu bir günü seçmişim. Yüksel Arslan'ın Santral İstanbul'daki retrospektifine de en soğuk günde gitmiştim. Sanat aşkı kar, yağmur dinlemiyor :).  Claude Monet'nin neredeyse soyut denilebilecek tabloları  etkileyici. Özellikle boyutları, boya dokusu, birbirinden ayrı fırça vuruşları, ışık, renkler izleyeni kendine çekiyor. Doğadan esinlenip geçici, anlık ışık oluşumlarını yansıtan sanatçı "Kuşlar nasıl ötüyorsa biz de öyle resim yapıyoruz" diyerek empresyonizm hakkında düşüncesini belirtir. Giverny'deki bahçesindeki  ışığın etkileriyle büyülü bir hal alan nilüferleri ve diğer çiçekleri tonların birbiri içinde eridiği, zarif biçimde ve sonsuz geçişlerle resmeder.

Müzedeki diğer sergi: 'Bir Ülke Değişirken - Tanzimattan  Cumhuriyete Türk Resmi'.  Bu galeride müzenin koleksiyonundaki resimler sürekli teşhirde.  Sergi Türk Resim Sanatı'nın gelişimini göstermesi açısından önemli. Şeker Ahmet Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Hoca Ali Rıza, Nazmi Ziya, İbrahim Çallı, Fikret Mualla vb. isimlerin manzara, natürmort ve figürlü çalışmaları görülebiliyor.  Fransa'da yaşamış olan bohem ressam Fikret Mualla'nın* aynı anda hem neşe hem melankoli barındıran, hayatı olağan akışı içinde gösteren resimlerinin ruhsal durumuyla ve bunalımlarıyla da ilgisi var. Herhangi bir sanatsal hareket içinde yer almayan, benzersiz çalışmaları kendi gerçekliği içinde bağımsız.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Üsküdar'ın Şirin Semti: Sultantepe

"Selim siz bu Sultantepe için bir şeyler yazmalısınız. Bundan güzel yer olamaz... Sultantepe'de peyzaj bütün ilham ve keşifti... İstanbul'dan nasıl ayrılabilirim... Elimden gelse hep orada otururum." Aydaki Kadın - Ahmet Hamdi Tanpınar

3 Haziran 2012 Pazar

Baharın Son Günleri


Baharın son günlerinde bir yürüyüş sırasında gördüğüm güzellikler. Ne yazık ki her zamanki gibi bahar kısa sürdü. Daha doğrusu yağmur, rüzgar, sıcak, soğuk gibi değişen hava koşullarıyla doyasıya tadına varılamadı. Haziran ile birlikte birden sıcaklar bastırdı. Hava 18 - 25 derece arasında kalsa keşke :) ama 30 derece üzeri bunaltıcı ve nem oranı yüksek günler başlıyor.


***** Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

6 Nisan 2012 Cuma

Beyaz Kumsalıyla, Mavinin ve Yeşilin Her Tonuyla Koh Chang

İlk Tayland seyahatimizde Bangkok´u gezmek ve deniz kenarı için en yakın yer olan Pattaya’yı ziyaret etmek bizim için yeterliydi. Yine de Tayland ucuzluğu, dört mevsim sıcak iklimi, tropikal adaları ve doğa güzellikleri ile bizi tekrar çağırdığında, sakin bir tatil için ülkenin ikinci  büyük adası Koh Chang´i seçtik. Bir arkadaşımızın turizmin yeni gelişmeye başladığı bu adaya geç olmadan gitmemizi tavsiye etmesi seçimimizi kolaylaştırdı.

Bangkok havaalanında şoförlü bir araba kiralayarak Kamboçya sınırındaki Trat şehrine 5 saat sürecek bir yolculuğa başladık. Arada birkaç yerleşim belirtisi görüp sonra uzunca süre ormanlardan geçerek biraz tedirgin edici bir yolculuğa rağmen “Trat Trat” diyerek sürekli gülen şoförümüz rahatlamamızı sağlıyordu. Feribot iskelesine vardığımızda son seferin yarım saat önce yapıldığını öğrenip derin bir hayal kırıklığı yaşadık. Trat şehrinde şoförümüz sayesinde kalacak bir yer bulduk ve sık ağaçlı bir orman içinde kertenkele ve bilumum böcekle paylaştığımız bungalovumuza sığındık. Geç edinilmiş bir bilgi de olsa feribot seferlerinin akşam 19:00´dan sonra yapılmadığını öğrendik. Trat şehrine 1 saatlik bir uçuş ile ulaşmak varken bu araba yolculuğunu yaptığımız için kendimize biraz kızdık ama 'tatilimiz yeni başlıyor' diyerek tadımızı kaçırmadık. Ertesi sabah erkenden feribot iskelesindeydik ve 25 dakika süren yolculuğumuz sonunda adaya adım attık...

Adadaki bembeyaz kum sahillerdeki oteller, ağaçların arasına gizlenmiş bungalov tarzı evlerden oluşuyor. Yeni yapılanlarda daha yüksek katlıları da görülüyor. 'Mu Koh Chang' milli parkın bünyesindeki adanın doğası, sahili ve denizi gerçekten çok etkileyici. Denize girilen kumsallar adanın Batı sahili boyunca uzanıyor.  En popüleri ve uzun olanı White Sand Plajı ki burası restoranların, dükkânların en çok toplandığı bölge. Ayrıca barlarıyla gece yaşamının da en renkli olduğu yer. Sahile paralel giden tek bir yolun kenarlarında yol boyu market, hediyelik eşya dükkanı, restoranlar, masaj salonları görmek mümkün. Adada motosiklet kiralayarak gezilebiliyor ama yolun sağdan akışına çok dikkat edilmeli. Yerli halk turistlerin çok kaza yaptığını belirtti. Biz cesaret edemedik ama motosiklet üstünde gezen turistlere de imrendik doğrusu. Tayland denince mutlaka masaj da aklımızın bir köşesinde duruyor tabi. Yol kenarındaki masaj salonlarında, oteldeki fiyatların 3 de 1’i oranında ücretlerle masaj yaptırdık. Otel salonları kadar beyaz ve hijyenik görünmese de masörler masajın hakkını verdiler gerçekten. Özellikle sıcak taş ve ayak masajlarını tatilimiz boyunca her gün yaptırdık. Keşke bu rahatlık hissini depolayabilseydik bütün sene kullanırdık.


Bu tropikal adanın Tay dilindeki anlamı 'Fil Adası'. Bu isim adanın coğrafi şeklinin file benzemesinden geliyor. Adadaki filler buraya sonradan getirilmiş. Adının hakkını vermek istercesine 61 değişik kuş türünü barındıran tropikal yağmur ormanının derinliklerine doğru bozuk bir patikada, çeşitli böcekler ve ağaçlar arasında fille trekking yapmak bizim için çok değişik bir deneyimdi. Fille trekking için Baan Chang Thai'yi ziyaret ettik ve burada birkaç bebek fili de görme şansımız oldu. Filimizi yönlendiren Tay'ın fille dereye girme önerisini kibarca reddettik. Tropikal orman gezisi bize yeterli oldu. Fille daha fazla aksiyon istemedik.

Akvaryum gibi denizi, dalmak ve derinlerdeki güzellikleri keşfetmek için bize ilham verse de bir daha buraya gelmek için bir bahanemiz olması açısından dalma işini erteledik. Dalış tutkunları için mercan resiflerindeki dalış turları çok ilgi çekici görünüyordu. Ormanın derinliklerinde patikalardan yürüyerek ulaşabildiğimiz küçük şelalelerin aktığı doğal havuzlarda soğuk suya aldırmadan yüzmek ve çevremizdeki tropikal ormanın güzelliğini görmek unutulmaz anılarımıza eklendi. Khlong Phlu ziyaret edebileceğiniz güzel bir şelale.


Kıyı balıkçılığı yapan köylülerin yaşadığı, doğallığı henüz bozulmamış, denizin üstündeki evleriyle Bang Bao balıkçı kasabası da ilginizi çekebilir. Hindistan cevizi ağaçlarının çokluğundan sütünü de bol tükettik. Ayrıca kahvaltıda birçok değişik tropik meyveyi de tattık. Karnımızı en çok ekmek ve meyveler doyurdu desek yalan olmaz. Mango, ananas en çok karşımıza çıkan meyvelerdi. Önünden geçerken kasapların açıkta satılan etlerinin görünüşü ve kokuları iştahınızı kaçırmazsa Tay yemekleri baharatlı, tatlı-ekşi soslu tavukları, deniz ürünleri ve  noddle’ları ile çok lezzetliydi. Restoranların salaş görüntüleri bizi kaçırmadı. Zaten otel dışında daha iyi bir alternatif yoktu. Sahildeki otelimizin restoranını sadece bir akşam yemeğinde ziyaret ettik. Ayağımız kumlarda, gözümüz yıldızlarda, kulağımız dalgaların sesinde gayet romantik bir akşam yemeğiydi.

Adada ulaşım için arkasında oturma düzeni oluşturulmuş havadar pikapları kullandık. Bazen sadece bizi taşıyarak -tabi ki pazarlıkla- taksiye, bazen de şoförümüz durduran herkesi alınca dolmuşa dönen araçları. Kış mevsimini yaşayan Koh Chang, gün içerisinde bir saat kadar yağmurlu oluyordu ama sıcacık bir yağmur altında yürümek bizi rahatlatan bir aktiviteydi. Haziran - Ekim arası yağışlı dönemiymiş. Türkiye'den 5 saat ileri olduğunu da unutmadan ekleyeyim. Masaja, billur denize ve yeşile doyamadan tatilimiz sona erdi. Zamanın ağır geçtiği hissi uyandıran sakinliği ise bizi tekrar kendine çekecek gibi.

Yazı ve fotoğraflar: FİLİZ ERDOĞAN, 2008

Filiz Erdoğan'ın diğer gezi yazıları:

Bir Ortaçağ Şehri: Český Krumlov
Zürih, Rapperswil, Maienfeld ve Heidihaus
Aslan Şehir: SİNGAPUR
 

*****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   2008-2018 Creative Commons License

20 Aralık 2011 Salı

Viyana'da Hundertwasser Evi

...Viyana’daki Mimar Joseph Krawina’nın planladığı ve Friedensreich Hundertwasser’in hayata geçirdiği ‘Hundertwasser Evi’ kitsch kapsamında ele alınıyor. Modern mimariye zıt, düz çizgilerin ve tekrarların olmadığı post-modern bu yapı, “Ressam özgür olmak istediği evler ve mimariler hayal eder ve bunları da gerçekleştirir.” ve "Renk dolu bir dünya cennet ile eş anlamlıdır." diyen ressam, şair ve mimar Hundertwasser’in hayalgücünü kullanarak fantastik öğelerin nasıl enerjik, coşkulu ve göze hoş gelecek şekilde bir araya getirildiğinin de kanıtıdır. Geçtiğimiz yaz bir kısmı kamuya açık bir kısmı özel teraslardaki ağaçları, bitkileri; geometrik bölümlenmiş rengarenk cepheleri; farklı malzemelerle, boyutlarla ve renklerle oluşturulmuş pencereleri sütun ve kaideleri gördüğümde bina-insan-doğa birlikteliğinin somutlaşan masalsı bir örneği olduğunu düşündüm...* 

Viyana Hundertwasser Evi
İnsana ve doğaya uygun renk ve şekillerle tasarlanmış  bu organik binalarda yaşamak ister miydim emin değilim. Çevremde daha sade şeyler görmekten yanayım ama Gaudi yapılarını andırsa da kendine özgü bir havaya sahip bu büyüleyici görünüm de oldukça yaratıcı. Kente ayrı bir ruh kattığı kesin. Kapitalist tüketimin ve sıradanın karşısında bir düşüncenin aktarıldığı kesin. Beklenilen, alışılagelmiş olandan uzak ve sürprizli...   

*Nalan Yılmaz,  Sanata Yüzeysel Bir Tepki: Kitsch, 14 Aralık, 2011, Lebriz Sanal Dergi

Ayrıca Viyana ile ilgili ayrıntılı yazım için tıklayın: Viyana'da Bir Hafta Sonu

*****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafın tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

5 Kasım 2011 Cumartesi

Zürih, Rapperswil, Maienfeld ve Heidihaus

İsviçre, Maienfeld, Heididorf
80'lerde çocuk olmanın belirli başlıkları vardır. Televizyon evlere 70’li yıllardan sonra girmeye başlar ve çok özel bir yere sahip olur. Geriye bakıldığında akılda kalanların çoğu televizyon programları ile ilgilidir. Günümüzün yetişkinleri olan 80'lerin çocukları; TRT'de yayınlanan çizgi filmlerden Heidi'yi mutlaka o yıllardan hatırladıklarının içinde sayarlar. Heidi bizim için bugünkü çocukların Sünger Bob'u  gibiydi. Bütün çocuklar gözümüzü ayırmadan seyrederdik. Okul bahçesinde şarkısını bağıra çağıra söyleyişimiz -tabi ki biraz uydurarak- bizi neşelendirirdi. Heidi çocukluk anılarımda kalmışken ve 30’lu yaşlarımın ikinci yarısındayken Heidi'nin büyükbabasının kulübesinin önünde durmak öyle heyecan vericiydi ki. Heidi sanki o neşeli kahkahalarını atarak sevimli kulübeden koşarak çıkacaktı. Tabi çevredeki keçiler de bu beklentiyi artırıyordu.

İsviçre’nin doğasının güzelliği ile ünlü Zürih kenti geçtiğimiz yaz üç günümüzü geçirmek için çok ideal göründü. Zenginliğini havaalanından hissetmeye başladığımız şehir için yazılacak çok şey var ama burada fazla söz edemeyeceğim çünkü anlatmak istediğim başka bir yer var. Zürih'te mevsim yaz ise 'Classic Trolley' yazan şirin kırmızı otobüslerle yapılan şehir turu detaylı gezmek istediğiniz yerleri seçip tekrar gelmeniz için fikir verecektir. Tramvay benzeri otobüsün açık pencerelerinden güzel binaları, göle dökülen nehir üstündeki köprüleri görebilirsiniz. Tabi ki birçok gezilebilecek kilise ve müze de bu listeye eklenebilir.

23 Eylül 2011 Cuma

Hayal ve Hakikat

"İstanbul Modern, 16 Eylül'de başlayan ve 22 Ocak 2012' ye kadar sürecek olan ve geçen gün ziyaret ettiğim “Hayal ve Hakikat - Türkiye’den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar” sergisi ile, Türkiye'nin toplumsal ve kültürel dönüşümünü kadın sanatçıların üretimleri üzerinden gündeme getirmeyi amaçlıyor. Modern ve çağdaş sanatta kadın sanatçıların öncü ve eleştirel pozisyonlarını merkez alan sergi, Türkiye’nin sosyokültürel tarihine yeni ve alternatif bir bakış sunuyor. Küratörler Fatmagül Berktay, Levent Çalıkoğlu, Zeynep İnankur ve Burcu Pelvanoğlu’nun oluşturduğu seçki,  kadın sanatçıların 1900’lü yılların başından bugüne uzanan üretim sürecini kapsayarak, resimden videoya birçok farklı sanat disiplinine yer veriyor.

Aynı zamanda modern ve çağdaş Türk sanatı tarihinin özeti niteliğini taşıyan sergi, hayat hikayeleri ve üretimleri hakkında fazla bir bilgiye sahip olmadığımız ve artık adları unutulmaya yüz tutmuş öncü kadın sanatçıları, yeniden keşfedilen modernleri ve neredeyse son kırk yıldır çağdaş sanat ortamını düşünsel tavır ve pratik eylemleriyle yönlendiren yaklaşık 80 sanatçıyı birbirine bağlıyor...

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Prag'daki Müzeler

Prag nüfusuna oranla müzeler açısından zengin bir şehir. Açık alanda görülebilen kentin simgesi anıtlar ve yapılar dışında; Musevi Müzesi, Prag Şehir Müzesi, Ulusal Müze, Askeri Müze, Ulusal Teknik Müzesi, Mozart Müzesi, Antonin Dvorák Müzesi, Bedrich Smetana Müzesi, Kepler Müzesi, Dekoratif Sanatlar Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi, Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi, Genç Sanat Müzesi, Oyuncak Müzesi, Müzik Enstrümanları Müzesi, özel koleksiyonların sergilendiği müzeler vb. saymak mümkün. Komünizm Müzesi, İşkence Aletleri Müzesi, Absinth Müzesi, Seks Aletleri Müzesi gibi ilginç olanları da var. Ayrıca çeşitli yerlerdeki Ulusal Galeri Sergileri, Prag Sanat Galerisi, Prag Kale Galerisi ve benzerleri de eklenebilir.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Viyana'da Bir Hafta Sonu

Prag kırmızı üçgen çatılı evleriyle, kararmış kuleleri ve heykelleriyle, eski sokakları ve meydanlarıyla hüzünlü ve gizemli. Biraz kasvette var evet Kafka'nın ruhundan mıdır nedir? Yine de ne olacağını bilmeden peşinden sürükleyen ve insanı içine çeken bir cazibeye sahip. Viyana ise bir zamanlar  imparatorluk merkezi: müzikle, sanatla ve kültürle dolu olduğunu hissettirircesine görkemli ve gösterişli. Viyana'da Türk etkisi pek çok alanda yoğun -mesela günlük yaşamlarının vazgeçilmezi kahveyi Türklerden görüp almışlar- ve çok sayıda Türk yaşıyor olsa da ne yazık ki Viyana tarihinde ve kültüründe Türkler abartılı biçimde hep olumsuz ve zalim olarak anılmış. Bu günümüze kadar da çeşitli şekillerle canlı tutulmuş.

Viyana

17 Temmuz 2011 Pazar

Masal Kuleleriyle Prag - 3

Prag'da tarihi doku yanı sıra 1992’de başlanıp 1996’da tamamlanan Frank Gehry‘nin tasarladığı ‘Dans Eden Bina’ Praha 2’de nehir kıyısında, Jiraskuv köprüsü yakınlarındadır. Belirsizlik duygusu uyandıran alışılmışın dışında bir biçime sahip binanın içine girmedim. Cephelerde yuvarlak formların, eğriliğin ve yamukluğun gözlendiği, ofis olarak kullanılan ve çatısında bir restoranın olduğu Post-Modern anlayıştaki Dekonstrüktivist yapının orijinal adı dans eden kadınla erkeği temsil ettiği için ‘Fred ve Ginger’dır. 

Arnavut taşlarıyla çeşitli biçimlerde döşenmiş ara sokaklar genellikle sakin. Zaten meydanlarda ve geniş kaldırımlı caddelerde de fazla kalabalık yok. Ne de olsa kentin nüfusu yaklaşık 1,5 milyon. Turistik bölgelerde biraz yoğunluk oluyor. Çeklerin soğuk, donuk ve kaba olduklarına dair bir söylenti var. Kız kardeşim de oraya yerleştiklerinde öyle düşünüyordu. Şimdi biraz daha gelişme olduğunu belirtti. Yakın zamanda Prag’ı ziyaret eden bir arkadaşım ise restoranlardaki garsonların kabalığından şikâyetçiydi. Kaldığım üç haftalık süre içinde bu tarz bir durumla karşılaşmadım. Mesafeliler, yine de apartmanda, markette vb. ortamlarda gülümseyerek “Dobrý den“ ve “Děkuji“ diyorlar mutlaka.

15 Temmuz 2011 Cuma

Masal Kuleleriyle Prag - 2

1344 yılında IV. Charles tarafından inşası başlatılan, Prag’ın en büyük ve önemli katedrali Aziz Vitus‘ta dini hizmetler yanı sıra kral ve kraliçelerin taç giyme törenleri de yapılırdı. Sonraki yıllarda yarı değerli taşlarla ve duvar resimleriyle hareketlendirilen dekorasyonuyla katedralin kült merkezi olan Aziz Wenceslas Şapeli, Altın Kapı ve ana çan kulesi eklenmiştir. Kapısında askerlerin beklediği kaleye girip, ikinci ve üçüncü avlular arasındaki geçiş yolundan sonra karşılaşılan katedralin bronz kapısı Aziz Wenceslas ve Aziz Adalbert hakkında efsaneleri gösteren kabartmalarla süslüdür. Kapının üzerinde sivri kemerli bölüm içinde dini konulu sahneler, yukarıda ise tipik bir gotik öğe olan ve merkezdeki nefe ışık sağlayan gül pencere, yan kısımlarda yapıyı kötü güçlerden koruduğuna inanılan çıkıntı şeklinde korkunç hayvan veya yaratık heykelleri -garguy- etkileyici bir görsellik sunuyor. Göğe doğru yükselme uzatılmış öğelerle, dışarıdan kulelerle, yapıyı destekleyen payandalarla, içeriden sütunce ve plastır demetiyle oluşturulan birleşik payelerle, galeriler ve sivri kemerlerle ifade buluyor. Pencerelerdeki renkli vitraylar mistik bir atmosfer yaratarak iç mekandaki soyutluğu ve maneviyatı güçlendiriyor. 



13 Temmuz 2011 Çarşamba

Masal Kuleleriyle Prag - 1

Prag tarihi ve entelektüel yapısıyla Orta Avrupa’nın gözdesi olmakla birlikte son on yılda Türklerin de seyahat planlarına dâhil ettikleri bir yer. Genellikle seyahat firmaları Budapeşte, Viyana ve Prag turu düzenler ve PVB derler. Bu üçlüden görmediğim Tuna kıyısındaki Budapeşte Avrupa’nın incisi diye tanımlanır. Kız kardeşimi, eşini ve yeğenlerimi ziyarete gittiğim Prag’da uçak bulutların üzerinden alçalınca edindiğim ilk izlenim “Ne kadar çok yeşil alan ve planlı bir yerleşim var” oldu. Havaalanından kent merkezine giderken de bu düşüncem değişmedi. 


5 Temmuz 2011 Salı

Praha Vytopna Restaurant

Prag'da bir akşam yemeğe gittiğimiz ve yeğenlerimin çok sevdiği Vytopna Restaurant turistlerin de ilgisini çekiyor. Masaların yanlarına 400 metre uzunluğunda minyatür raylar döşenmiş ve içeçekler her masanın ortasına küçük tren vagonlarıyla dağıtılıyor. Bardaklar boşalınca tren onları almak için bir kez daha geliyor. Çocuklu masalara Thomas adlı tren servis yapıyor. Ayrıca geleneksel demiryolları ile ilgili olan restoranın sahibinin tren koleksiyonu cam bölmeler içinde sergileniyor. Aileler ve özellikle çocuklar için eğlenceli restoranun menüsünde ızgara somon, kızartılmış ördek, salatalar, makarnalar, vejeteryan yemekleri, biftek, tavuk ve çeşitli tatlılar yer alıyor.

Prag, Vytopna Restaurant
Prag ile ilgili diğer yazılarım:  

Masal Kuleleriyle Prag 
Prag'daki Müzeler
Kafka Müzesi

*****Bu sayfadaki yazının ve görsellerin tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

3 Mayıs 2011 Salı

Ve Karşınızda Mayıs

Mayıs geldi. Evde ve dışarıda gördüğüm güzellikleriyle nihayet bahar da kendini gösterdi: 
güneş, çiçekler, kuşlar, ağaçlar, ruh hali gülümsüyor sanki :)

28 Ocak 2011 Cuma

Bir Ortaçağ Şehri: Český Krumlov

Prag seyahatinizde bir gününüzü ayırarak 1992 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası ve Anıtlar listesine alınan Český Krumlov’u gezebilirsiniz. 1253 yılında ilk yerleşimin olduğu bu şehirde eski dokuyu sonuna kadar hissedip, dar Arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşmak eşsiz bir turistik deneyim olacaktır. Prag`a 180 km. uzaklıktaki kentte Vltava nehri kavisler çizerek şehri dolaşır. 

Krumlov adı Latince ve Almanca kökenlidir ve “engebeli çayır” anlamına gelir. Český ifadesi ise 15. yüzyılda eklenir. Bu bölgeden ilk kez Avusturyalı bir şövalye ve lirik şair Ulrich'in “Der Fraundienst” adlı şiirinde bahsedilir. 

Prag’dakinden sonra ülkenin ikinci büyük kalesi olan tepedeki kompleks 1240 yılına tarihlenir. Kalenin olduğu tepeye ara sokakları dolaşarak ulaşılır. Buradan kuleye de çıkabilir şehrin panoramik görünümünü izleyebilirsiniz. 7 hektarlık bir parkla çevrili olan etkileyici büyük kompleks 40 bina, 5 mahkeme binası, kilise ve saraydan oluşuyor. Tiyatro binası için bir saatlik bir tura katılabilirsiniz. Yılda bir defa burada tiyatro oyunu sergileniyor. Kale çevresindeki bahçelerde hava uygunsa gezinti ve piknik yapmak çok hoşunuza gidecek. Girişin ücretsiz olduğu bahçede ayrıca birkaç ayının yaşadığı bölüme de bakabilirsiniz.

14 Kasım 2010 Pazar

Kasım ve Yapraklar


Kasım ayını seviyorum. Yakında depresif bulduğum bir aya gireceğiz ve ardından kış. Hep yağmurlu ve soğuk geçen Ekim'den sonra şimdi hafif serin ama güneşli havanın tadını çıkarma zamanı. Doğa tüm renklerini sergiliyor. Dışarıdan yaprak toplayıp odama koyuyorum. Yeşil dal parçalarını da vazoya. Aklıma 17 yaşındayken okuduğum bir Leo Buscaglia kitabı da gelmiyor değil. Öğrencilerine bahçedeki yerlere düşmüş yaprakları toplatıp salonun ortasına koyduran profesör... O zaman bu saçma gelmemişti. Şimdi daha iyi anlıyorum sadece.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

29 Ekim 2010 Cuma

29 Ekim



29 Ekim akşamı İstanbul rüya gibiydi. Boğaz'daki ve köprüdeki ışık gösterisi ve havai fişekler çok güzeldi. İstanbul'da bu tür gösteriler yüzyıllardır yapılıyor aslında. Osmanlı'da şenlikler düzenlenirmiş genellikle Haliç'te. Minyatürlerden gördüklerimize göre o şenliklerde, düğünlerde de pek çok gösterinin yanı sıra havai fişekler atılırmış.


Önemli not: Gösteri görsel olarak etkileyiciydi ama işin başka bir boyutunu da çevreci, doğaya saygılı ve hayvan haklarını savunan, evinde iki köpek bir kedi besleyen, elinden geldiğince dışarıdakilerle de ilgilenmeye çalışan bir arkadaşımın havai fişek gösterilerini 'salaklık' olarak nitelendirmesiyle fark ettim. Kuşlar havai fişeklerden panikliyorlarmış, gürültüden şoka giriyorlarmış. Duman ve ateş ölümlerine neden oluyormuş ki bu çok üzücü. Durum bu kadar ciddiyse havai fişek eksik olsun. Kuşların özgürce gökyüzünde uçmaları birkaç dakikalık gösteriden çok daha önemli. Dünyayı paylaştığımız diğer canlıların ölümlerine neden olmaya hakkımız yok...  


*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...