Nesnelerin biçim ve renklerinin ışığa göre değişimlerini veren Empresyonizm -İzlenimcilik- zaman içinde etkisini yitirir. Paul Cezanne resmin giderek kaybolmasının tersine çizimi, kompozisyonu, sağlam biçimleri ve kalıcılığı önemser. İzlenimcilerin resmi çözüp dağıtmasını doğru bulmaz. Resmi çizilen şeyin varlığında cismin eksiksiz kavranmasında görür. Geçici ve öznel izlenim yerine resmi bir kurgu olarak düşünür. "Çizimin ve biçimlendirmenin sırrı, tonları birbirine kontras ya da uyum oluşturacak şekilde düzenlemekte yatar." Geometrik şekiller doğanın özüdür. Sanatçı doğanın özünü çıkarmalı, kalıcı olanı verebilmelidir. Anıtsal hacimli figürler, geometrik düzlemler, renk ve ışıkla hacim ve perspektif vermek, yatay ve düşeylerle denge kurmak, kübik formlar kullanmak, Cezanne'nın resimlerindeki özelliklerdendir. Özellikle hacim ve nesnelerin yapısı üzerine çalışmalarıyla ve "Doğadaki her şey küre, koni ve silindir gibi modeller alır kendine. Ressamlar bu basit formlara dayanarak resim yapmayı öğrenmelidirler." sözüyle nesnelerin kavramını sorgulayan Kübizm'in doğuşunda etkisi vardır. Kübistlerin hacim araştırmaları geleneksel sanattan kopuşu getirir. Hacim tek bakıştan değil farklı taraflarından da gösterilir..
Georges Seurat rastgele düzensizlik gösteren İzlenimcilik'e içgüdüsel bir deneyim olduğu için karşı çıkar ve resim sanatını nesnellik çerçevesinde ve bilimsel ilkeler doğrultusunda bir yöntemle ele alır. Empresyonizmi yeni bir sistem içinde düzenlemek amacıyla ayrıştırmacılık ve noktacılık tekniğini geliştirmeye başlar. Boyaları birbirine karıştırmaz, ışık tayfının katışıksız temel renklerini küçük noktalar halinde yan yana yerleştirir. Bu noktalar belli bir uzaklıktan bakıldığında kaynaşır ve görsel bir karışım halinde algılanır. Sanatın uyum olduğuna inanan ve büyük boyutlu tuvallerle çalışan sanatçı, resmin belli kurallar içinde ve sağlam kuramlara dayalı olarak yapılması gerektiği üzerinde durur. Cisimler netliklerini kazanmalıdır. Biçimler ve figürler geometrik düzenlenmelidir. Karşıt kuramların uygulanmasıyla birlikte saf renklere, ışık etkilerine, denge ve orana önem verilmesi resmi uyumlu yapar. Özellikle Noktacılık anlayışının simgesi olan "Grande Jatte Adasında Bir Pazar Günü Öğleden Sonra" adlı yapıtı tüm bu unsurların kusursuz görselleşmesidir.
Seurat'nın ressam ve kuramcı arkadaşı Paul Signac da bu Yeni-İzlenimcilik anlayışın temsilcisidir. Parlak renkler kullanmayı tercih eder. 1884'te 'Bağımsız Sanatçılar Cemiyeti'nin kurucularından olan Signac atölyesinde noktalama tekniğindeki tuval ve suluboya çalışmalarını sürdürür. 1907 yılında bir süre kaldığı İstanbul'da çok sayıda suluboya yapar. Genellikle sevdiği konular: deniz ve teknelerin de yer aldığı Akdeniz manzaralarıdır. Yeni-İzlenimcilerin anlatım aracı ışıklandırılmış renktir.
İzlenimciliğe diğer tepkiler Vincent van Gogh ve Paul Gauguin’den gelir. Van Gogh 1886'dan sonra Paris’e gittiğinde İzlenimcilerin etkisiyle paleti aydınlanır. Yine de onun tutkularını ve coşkusunu ifade etmekte İzlenimcilik yetersiz kalır. Seçtiği nesneler günlük hayattandır ama onlarda kişisel anlamlar saklıdır. Doğa görüntüleri iç yaşamın işaretleridir. Doğanın konuştuğunu duymalıdır insan. Konularının karşısında neler hissettiğini izleyene de sezdirir. Rengi parçalarken coşkusunu da dile getirir. Noktacılık tekniği yanı sıra, Sembolizm'den, Gauguin'in renklendirme yönteminden ve Japon estamplarından da etkilenen Van Gogh zaman içinde kendine özgü yepyeni bir tarz oluşturur. Güney Fransa'da geçirdiği son yıllarındaki onlarca çalışmasında çarpıcı ve koyu renklerle keskin hatlar, helezonlar, kıvrımlar, kesik çizgiler, lekeler, hareketli ve sadece ona özgü belirgin, kıvrak fırça vuruşları dikkat çeker. Renkler ve çizgilerle ifade güçlenir; kimi zaman neşeyi, coşkuyu, kimi zaman hüznü ve öfkeyi ortaya koyar. Sakin ve huzurlu olduğunu umarak gittiği Arles onun için acı veren bir yere dönüşür.
Paul Gauguin Empresyonizme ilgi gösterse de uygarlıktan hoşnutsuzlukla saf, ilkel ve egzotik bir dünya arayışına girerek Tahiti'ye gider. Ona göre sanat bir düşüncenin iletilmesidir. Onun için hayal ve simgesel dil önemlidir. Bu tutumuyla ve Emile Bernard ile oluşturdukları Sentezcilik türü ve parçacılık tekniğiyle Sembolizme öncülük eder. Gauguin kalın dış çizgilerle belirlediği geniş yüzeyleri saf ve canlı renklerle boyar. Kompozisyonlarındaki dekoratif, ritmik süsleyici çizim ve primitif üslubuyla görsellikten çok düşüncelerini ön planda tutar. İnsan varlığının evrensel görüntüsünü aktarma peşindedir. Nesneleri güçlü hayal dünyasıyla gizemli ve heykelsi bir uyumla görselleştirir. Kendinden sonraki pek çok sanatçıyı etkilyen ressama göre ilkel sanat ruhtan yola çıkar ve doğa ilkel sanata hizmet eder. Sanat soyutlamadır ve doğanın içinden çekip çıkarılmalıdır. Ortaya çıkarma süreci sonuçtan daha önemlidir.
Paul Gauguin Empresyonizme ilgi gösterse de uygarlıktan hoşnutsuzlukla saf, ilkel ve egzotik bir dünya arayışına girerek Tahiti'ye gider. Ona göre sanat bir düşüncenin iletilmesidir. Onun için hayal ve simgesel dil önemlidir. Bu tutumuyla ve Emile Bernard ile oluşturdukları Sentezcilik türü ve parçacılık tekniğiyle Sembolizme öncülük eder. Gauguin kalın dış çizgilerle belirlediği geniş yüzeyleri saf ve canlı renklerle boyar. Kompozisyonlarındaki dekoratif, ritmik süsleyici çizim ve primitif üslubuyla görsellikten çok düşüncelerini ön planda tutar. İnsan varlığının evrensel görüntüsünü aktarma peşindedir. Nesneleri güçlü hayal dünyasıyla gizemli ve heykelsi bir uyumla görselleştirir. Kendinden sonraki pek çok sanatçıyı etkilyen ressama göre ilkel sanat ruhtan yola çıkar ve doğa ilkel sanata hizmet eder. Sanat soyutlamadır ve doğanın içinden çekip çıkarılmalıdır. Ortaya çıkarma süreci sonuçtan daha önemlidir.
1890’larda Gauguin’den esinlenen avangard Nabiler evlerine kapanarak kendi dünyalarında yaşarlar. Seslerin, renklerin ve sözcüklerin ifade değerinin mucizevi olduğunu vurgularlar. Resim sanatını yeniden oluşturmaya önderlik etmek isterler. Pierre Bonnard, Maurice Denis, Édouard Vuillard, Paul Sérusier sembolik ve ruhsal yönü belirgin olan kısa süreli ancak etkili bu grubun üyelerindedir. Yalın ve incelikli bir üslup arayan Bonnard Japon tahta oymacılığına tutkundur. Düz renkler, ritmik düzenlemeler, ince güldürü içeren kompozisyonlar ilgisini çeker. Çoğunlukla alışılmışın dışında renklerle oluşturduğu resimlerinin genel havası eve ait bir dinginliği yansıtır. Maurice Denis manzaralar, figürlü kompozisyonlarla birlikte çoğunlukla dinsel konuları resmeder. Onun çalışmalarında kadın figürü zamansız ve ülküseldir.
İzlenimciliğe karşı ortaya çıkan bu tepkiler 20. yüzyıldaki modern sanatın oluşumunda rol oynaması açısından önem taşırlar. Avangard sanatçıları etkileyerek sanatta bambaşka açılımlara, yeni biçimlere ve anlatımlara öncülük ederler.
*****Bu sayfadaki yazının tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
İzlenimciliğe karşı ortaya çıkan bu tepkiler 20. yüzyıldaki modern sanatın oluşumunda rol oynaması açısından önem taşırlar. Avangard sanatçıları etkileyerek sanatta bambaşka açılımlara, yeni biçimlere ve anlatımlara öncülük ederler.
*****Bu sayfadaki yazının tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder