Heinz Mack monokrom resimlerinde dinamizm hissi oluşturmak için yüzeyi
titreşimliymiş gibi gösteren seri çizgiler uygular. Yine düz yüzeylerde
ve disklerde cam, kontrplak, mukavva ve motorla kinetik etki sağlar. “Bizim
‘titreşim’ dediğimiz, gözlerimizin estetik olarak deneyimlediği,
sürekli hareketin bir ifadesidir. Çalışmanın yaşamı ve soluğu olan
hareketin ahengi, ruhumuzu titreştirir.” 1991 yılında saf ve parlak
renkli soyut kompozisyonlarında renk, ritim, ışık ve titreşim
ilişkilerini inceler. Taş, metal, ahşap, alüminyum, alçı, kum, cam veya
seramik malzemeli ışıklı ve hafif kinetik geometrik heykellerinde
dinamik hareket, strüktür ve ışığı görselleştirir. Sabancı Müzesi’ndeki
denize bakan terastaki altın renkli ‘Dokuz Sütun Üzerindeki Gökyüzü’
adlı anıtsal yerleştirmesi gün ışığının ve ayın yansımalarıyla göğe
doğru yükseliyor.
Sadelik arayışındaki Günther Uecker tuvali pencere olmaktan çıkarıp mekâna çevirmek ister. 1960’lı yıllar boyunca çalıştığı televizyon, sandalye, sehpa, masa, piyano vb. mobilyalara sık dizilişle çakılı çivili yüzeyler üzerinde ışık kırılıp titreşirken değişik görünümlere de zemin hazırlar. Çiviler ışıkla bütünleşip canlanır ve yeni anlamlar kazanır. ‘Algının şiiri’ diye tanımladığı bu durum eserler aracılığıyla estetik hareketi oluşturur. “Artık elimde gerçek mekânın içine giren –tuval ile görünür hale gelen yanılsama mekânın değil- bir malzeme vardı. Ve içinde yaşadığımız mekânın içine giren, o mekânda bulunan gerçekliğin ışık ve gölgeler aracılığıyla kendini ifadesini sağlayan işte bu malzemeyi, çiviyi, ben daha da geliştirmeye çalıştım.” Cam, metal, alüminyum, mantar, karton ve çivi gibi malzemelerle tek renkli yüzeylere çark gibi dönen elektronik devinim getirir.
Sadece 30 yaşındayken hayata veda eden İtalyan Piero Manzoni’ye göre “Resim bir şey söylemek zorunda değil sadece var olmalıdır.” 1957 yılında yapmaya başladığı Akromlar serisinde çeşitli yöntemler ve tutkal, kaolin, pamuk, cam elyaf, strafor gibi malzemelerle beyaz renge yönelerek sonsuz başlangıç alanı sunar. Monokromda ve az olanda her şey anlamını yitirirken sanatçı özgürleşir. Lucio Fontana delik ya da kesik tek renkli tuvallerinde ve heykellerinde yüzeyin ötesinde mekân ve ışık ilişkilerinin uyandırdığı görsel etkiler üzerinde durur. Geleneksel resim yüzeyini yadsıyan sanatçı tuvali keserek ardındakinin görünmesini sağlarken sonsuzluk duygusu da verir. Bu tür eserlerinde fırça ve boya kullanmadan pamuk dolgu, polistiren, akrilik reçine, kabarık fiberglas, kaolin vb. malzemelerle homojen strüktürler oluşturur.
1966 yılında 55. son sergilerini açan ZERO sanatçıları izleyenin
seyredeceği değil aktif katılımla kavramlar üzerine düşüneceği, anlamaya
çaba gösterip analiz edebileceği çalışmalar ortaya koyarlar. Kesme,
delme, yakma gibi yeni olanaklarla sanata farklı bir anlam
kazandırırlar. Boşluk-zaman sürekliliğini alışılmış yöntemler dışındaki
anlatım araçlarıyla ve teknolojik malzemelerle optik, dinamik ve kinetik
sanat gösterilerine dönüştürerek açığa çıkarırlar. Hem durağan
devingenlikle optik yanılsamaları hem de mekanik aletlerle, elektronik
sistemle, doğa gücüyle veya seyircinin eliyle hareket ettirilen
sistemleri aynı zamanda saf renklerle, yapay ve doğal ışıkla
oluşturdukları mekânsal dinamizmin çevreyle etkileşimini ve uyumunu
sergide görmek mümkün.
Nalan Yılmaz, ZERO. Geleceğe Geri Sayım, 16 Aralık 2015, Lebriz Sanal Dergi
*****Bu
sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder