20 Ocak 2016 Çarşamba

Ahşap Kapıların Gizemi

“…Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir / Bir kez girilmiş sokaklar / Açılmamış kapılar…” Cemal Süreya

Mimaride en basit tanımıyla duvar veya bölme boşluğunu geçmek için kullanılan ve açılıp kapanabilen kapılar hep bir gizem taşırlar ve merak uyandırırlar. Kapalıysa ve kilitliyse dışarıda kalanlara ardında barındırdıklarını zihinde canlandırmak düşer. İçeridekiler içinse güven duyulan, dışarının olumsuzluklarından koruyan bir görevi vardır. Sığınaklarımıza girişi sağlayan kapı kapanınca insan gösterişsiz, sade, kendi halinde olmaktan memnun, dış dünyanın gerektirdiği rollere bürünmeden alıştığı, rahat hissettiği dünyaya, yalnızlığına ve içine çekilir. Demir ve çelik kapılar dış dünyadan korunmak için daha sağlam görünmekle birlikte soğuk ve ruhsuzdurlar. Oysa ahşap kapılar geniş kullanım olanağı sağlayan  malzemesinin uyandırdığı etkiyle çevre dostu, geri dönüştürülebilir, sağlıklı, canlı, daha zarif ve estetiktirler. Bazen demir ustalarının yaptıkları da ferforje olarak belli bir dekoratif etki uyandırır ama geçmişten geleceğe açılan ahşabın doğallığına ve sıcaklığına yaklaşamaz. 


Ekolojik olarak sürdürülebilir özelliğe sahip ahşap taşla birlikte geleneksel bir yapı malzemesidir. Strüktürel, işlevsel ve dekoratif olarak Osmanlı Dönemi'nde Geleneksel Türk Evi yapımında ve Anadolu kültürü içinde her ikisinin de ayrı bir yeri vardır. Ahşap ayrıca yoğun ve titiz bir işçilikle özellikle Anadolu Selçuklu Mimarisi'nde kündekari, çakma, oyma, kakma, ajur, boyama vb. çeşitli tekniklerle yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Gün geçtikçe yeni yapım sistemleriyle  kalıcılığını artırma yönünde gelişmeler olmuştur. Ahşap malzeme mimaride iç mekanda ve cephe kaplaması olarak günümüze taşınırken sosyal ve kültürel yönden devamlılık yanı sıra turistik açıdan da katkı sağlar.


Kurtlara ve suya karşı, yanmayı geciktirmeye yönelik dayanıklılık kazandırılsa bile hava koşullarına bağlı olarak dış mekândaki her şey zaman içinde yıpranır. Aslında termodinamiğin ikinci yasasına göre -entropi- zaman her şeyi geri dönüşsüz ileriye taşır ve eskitir. Ahşap kapıların eskimesi de Japon estetiğini simgeleyen 600 yıllık wabisabiyi çağrıştırır. İnsanın yaşlanması gibi doğadaki veya el yapımı nesnelerin de bir ömrü vardır. Onlara müdahale etmeden doğal yapıdaki yaşlanmayı yavaşlatmak, fark edilemeyecek şeylerdeki güzelliği görmek, doğa olaylarını önemsemek, yağmurun ve karın yağışını seyretmek, kendiliğindenlik, sıradan görünümlerin tadına varmak ve üstünlüğünü fark etmek gibi özellikler wabi sabi felsefesini yansıtırlar.  Temel düşünce; her şeyin geçiciliği, hiçbir şeyin mükemmel olmadığı ve bitmemiş, eksik kaldığı üzerine kuruludur. Zen tasarımı Wabi Sabi anlayışında atmamak, yenilememek, sadelik, zarif bir basitlik dikkat çeker. İddiasız, sessiz, yalın ve geçici şeylerdeki giz ve uyum önemlidir. Eski ahşap kapılar da bütün bu özellikleri kendinde toplayarak geçiciliği vurgularken yaşanmışlığın hissedildiği hoş bir melankoliye de neden olurlar. Hüznü ve estetik hazzı aynı anda yaşatırlar.


Yunan Mitolojisi’nde Hermes rüyaların ve ruhların rehberi, tanrıların habercisi, Zeus’un güvenilir elçisi, lirin mucididir. Ayrıca yolların, çobanların, hayvanların, sosyal ilişkilerin, ticaretin, şansın, etkili konuşma becerisinin ve hırsızların da tanrısıdır. Gece ile gündüz, rüya ile gerçek, bilinçle bilinçdışı, bilinenle bilinmeyen, ölümle yaşam, tanrılarla insanlar arasında duran eşikleri ve geçişleri; kısacası varoluşun tümünü kapsadığı için yol ve tarla kenarlarında onu simgeleyen sınır taşları dikilirdi. Sınır taşları tapınak, kütüphane, gymnasium gibi yapıların önlerine; evlerin girişlerine; halka açık alanlara, mezarlara yakın ve şehir sınırlarına da yerleştirilirdi.  İşte bu alaycı mitolojik tanrının simgelediği gibi soyut anlamda kapılar da bir yerden diğerine bir geçiş olarak nitelendirilebilir. Aralık kapılar ikilemde bırakan belirsiz bir durumdur.  Eşikten adım atmak mistik bir deneyimle bir şeyleri de ardında bırakmayı gerektirir. 


Ressam Burhan Uygurda işlevselliğini yitirmiş eski ahşap kapıların büyüsüne kapılarak onları bir sanat eserine dönüştürür. Bit pazarından aldığı iki kanatlı, 260 x 180 cm ölçülerindeki eski ahşap bir konak kapısının çıkıntılı ve oymalı yüzeyleri dışında her yerini akrilik boya kullanarak (1988-89) farklı konularla resmeder.  “Gerçek duyarlılık doğayı ve canlı varlıkları şiirin ve müziğin kavrayıcı etkisine açık bir yürekle sezinlemeyi gerektirir. Burhan Uygur da içinde yaşanılan çevrenin açtığı görkemli kapılardan içeri süzüldükçe gizlerini birbiri ardına açtığını fark etmişti.” Kaya Özsezgin,  Günümüz Türk Ressamları, Burhan Uygur, YKY, İstanbul, 2000. s: 32


Zamanı durduran, yaşanmışlığın izlerini ve zarif zenginliğini taşıyan masalsı Ege kasabası Cunda Adası'nın (Alibey) ve Büyükada'nın birbirinden güzel evlerininkilerle birlikte Ayvalık, Kuzguncuk, Kadıköy, Fener ve Balat’takilerin ahşap kapıları da dikkat çekicidir. Özellikle arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşmanın bambaşka bir keyif verdiği Cunda Adası'nda, bir kısmı restore edilerek butik otel olarak açılan, bir kısmı da konut olan cumbalı taş konakların renkli ahşap kepenkleri ve ahşap kapılarındaki farklı kapı tokmakları da görülmeye değer.


Nalan Yılmaz, Ahşap Kapıların Büyüsü, Lebriz Sanal Dergi, 18 Ocak 2016 

Benzer Yazılar:

İlkbahar'da Alaçatı Sokakları
Wabi Sabi
Japon Kültüründe Sadelik 
Ukiyo-e ve Hokusai 
Baltalimanı'nda Japon Bahçesi 
Zarif Basitliğin Yüceliği: Şibumi ve Sakura

*****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License 

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...