16 Ocak 2012 Pazartesi

Ukiyo-e ve Resme Deli Olan Yaşlı Adam: Hokusai

Japonya’da 675 yıl boyunca askeri bir yönetim olan ve babadan oğula geçen Şogunluk hüküm sürer. 1867’de feodal rejim son bulur ve bütün hâkimiyet imparatorun olur. Başkent Kyoto’dan Tokyo’ya taşınır. 1603-1868 yılları arası Edo veya Tokugawa döneminde Tokugawa ailesi Japonya’yı dünyadan soyutlayarak şogun kurallarını uygular. Japonya’nın kapılarını Batıya kapadığı bu dönemde Hokusai Fransa ve Hollanda’dan gravürler getirtip Avrupa sanatını araştırır. Gölgelendirme, perspektif, hacimlendirme, renklendirme öğrenerek ‘Ukiyo-e’ tarzına uygular ve Japon sanatına farklı bir canlılık katar.

Tokyo’da el sanatçıları ve tüccarlardan oluşan yeni bir burjuva sınıfı ortaya çıkar. Konfüçyüsçü toplumsal değerlerin ve feodalitenin egemen olduğu zaman diliminde üretilen Japon ahşap baskılara yüzen veya geçici dünya anlamındaki ‘Ukiyo-e’ denir. Bu resimlerde çoğunlukla sıradan yaşamın sorumluluklarından kurtulmuş kısa güzel anlar, erotik sahneler, fahişeler, geyşalar, aktörler, sumo güreşçileri, efsaneler, tiyatro aktörleri vb. gibi konular, servet ve gösteriş yapan elit kesimin popüler eğlenceleri, zevkleri, moda ve nesnelerin estetik nitelikleri tercih edilir. İlk zamanlar sadece siyah mürekkeple tek renk baskılar yapılırken 18. yüzyıldan sonra renkli baskı tekniği uygulanır. Dönemin önde gelen Ukiyo-e sanatçıları: zarif kadın çizimleriyle Utamaro, Hokusai, romantik ve duygusal manzaralarıyla Hiroshige ve Kabuki aktörleri resimleriyle Sharaku’dur. Utamaro kuşları ve çiçekleri kitap illüstrasyonlarında kullanır ancak Hokusai’de bu motifler (kachô-e) gravürlerin (1833-1834) belli başlı konularından biri olur. Ukiyo-e baskılarında alışılmadık ve beklenmedik anlar, karmaşık ve kıvrımlı çizgiler, gelişkin renk duygusu, doğa ve kadın güzelliğine duyulan sevgi ustalıkla, gündelik yaşam ve manzara yüksek anlatım gücüyle aktarılır... 

Edo’nun (Tokyo’nun eski adı) önemli bölgelerinden biri olan Katsushika’da dünyaya gelen ve 89 yıl yaşayan Hokusai (1760-1849) 30 kez adını ve 90 kez evini değiştirir. Babası Şogun için aynalar üretirken altı yaşındaki Tokitarō (çocukluk adı) aynaların çevresini boyayarak resme başlar. Yanında çalıştığı ustasından ahşap oymacılığı ve kitap resimlemeyi öğrenir. Sık sık sanat okullarından atılan bohem sanatçı son çalışmalarını ‘resme deli olan yaşlı adam’ diye imzalar. Doğa manzaraları* ve olayları, kuşlar, çiçekler, şelaleler, Fujiyama ve okyanus görünümleri, tekneler, köprüler, tapınaklar, köyler, evler, geyşalar, sevişen çiftler, samuraylar, savaşçılar, dövüşçüler, sürücüler, oynayan çocuklar, dans edenler, balıkçılar, kabuki aktör portreleri, çeşitli meslek grubundan kişiler, egzotik insanlar, ejderhalar, atlar, deniz hayvanları, horozlar kısaca akla gelebilecek her türlü konuyla ilgili ardında otuz bin özgün baskı, resim, desen, kitap resmi, şiir derlemeleri bırakan çok üretken bir sanatçıdır. Formu ve kompozisyonu önemseyen Hokusai’nin çalışmalarında gerçeğin ve geniş bir hayalin birlikteliği, geometrik kurgu ve şiirsel bir atmosfer vardır. Bir serçenin çiçek veya ağaçlar üzerinde uçuşunu birkaç fırça vuruşuyla göstermek gibi sanatsal ustalıklardan hoşlanır.

1814’te ‘Manga’ adlı 15 ciltlik yaklaşık 4000 deseni basılır. İnsan, hayvan ve Buddha figürlerinden, günlük yaşam ve doğaüstü sahnelerinden oluşan Manga’da eskizler birbirinden bağımsızdır. Küçük boyutlu bu baskılar siyah, gri ve soluk ten rengidir. Son üç cilt sanatçının ölümünden sonra yayınlanır. ‘Sumido Nehri’ gibi bazı erken dönem manzaralarında stilizasyon ve perspektif hatalarıyla karşılaşılır. Özellikle denizin dalgası geleneksel Çin resmindeki gibi çizilmiştir.


1831’de yayınlanan ‘Fuji Dağı’nın 36 Görünümü’nde geniş perspektifli sakin kompozisyonları son derece gerçekçi bir yaklaşımla ele alır.  Bu serinin ilgi görmesi üzerine orijinal yayına 10 baskı daha eklenir. Kutsal kabul edilen ve ülkenin simgesi olan Fuji’nin çeşitli açılardan resmedildiği serinin (1826 – 1833) en önemli çalışması ‘Kanagawa’nın Büyük Dalgası’dır. Arka planda karlı Fuji Dağı ön planda dalgalı deniz, fırtınanın şiddetine kapılmış üç tekne ve sol üst köşede imza görülür. Kompozisyonun üçte ikisi aşağıdan ufuk çizgisiyle ayrılır. Deniz yükselerek ve dönerek gökyüzünün bir bölümünü kaplarken gözü ufuktaki dağa da çeker. Öndeki küçük dalga arkadaki dağ ile benzerlik gösterir. Fuji’nin çevresindeki koyuluk sabahın erken saatleri ve güneşin parlamakta olduğuna işarettir. Dalgalar denize köpüklenerek inerken görsel bir incelikle birlikte gerilim de yaratır. 10-12 metre boyutlarındaki öfkeli devasa dalga helezonik biçimde kıvrılarak tekneleri yutmak üzeredir. Canlı balık taşımak için kullanılan hızlı teknelerde sekizer balıkçı kürekleri tutarken ön kısımlarında ikişer yolcu daha yer alır. Orijinal baskıları pek çok müzeye dağılan resimle müthiş bir doğa olayı karşısında insan yaşamının kırılganlığı, güçsüzlüğü** fark edilir. Aynı zamanda çağdaşı Alman Caspar David Friedrich'in 1824 tarihli ‘Buz Denizi, Umudun Enkazı’ çalışmasını ve ne yazık ki canavar dalgalar geçen yıl Japonya’daki tsunami felaketini de akla getirir.

En bilinen yapıtlarını 1830 – 1840 yılları arasında oluşturan ve 1842’de geyşa, fahişe ve aktör resimleri yasaklanan sanatçı geleneksel Japon sanatında yer verilmeyen sıradan insanları ve çevresindekileri, doğanın sakinliğini ahşap baskıda başarılı biçimde yansıtmasıyla öncüdür. Bir dönem özel günler için az sayıda tasarlanan, deneysel ve abartılı bir tür olan Surimono baskılar ve Kyōka ehon (resimli mizahi şiirler kitabı) için illüstrasyonlar üretir. 60 yaşından sonra yaptığı manzara, genç kadınlar, çiçekler, bitkiler ve efsanelerle ilgili Surimonoları Iitsu adıyla imzalar. Özellikle ayakta duran tek veya birkaç kadın figürlü olanlar geç dönem Osmanlı nakkaşı Levni’nin bu tarz minyatürlerine benzer. Kadınlar uzatılmış yüzleriyle, ayrıntılı çizilmiş giysileriyle ve duruşlarıyla zariftir. Giysilerdeki veya diğer yüzeylerdeki ince ve gerçekçi çiçek motifleri natüralist bir etki uyandırır. Gözlem yeteneğiyle birlikte renk kullanımında, çizgide ustalık; aydınlık, net ve yalın bir ifade vardır.

19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa ve Japonya arasındaki diplomatik ilişkiler sonucu Paris’te Japon sanatıyla ilgili birçok sergi açılır. Hokusai’nin 75 yaşındayken yaptığı üç ciltlik diğer manzara serisi olan ‘Fuji Dağının 100 Görünümü’ kitabı Avrupa Sanatında ilham kaynağı olur. Empresyonistler, Sembolistler, Nabiler, James Abbott McNeill Whistler, sanatın her insana ulaşması gerektiğini savunan ve bunun için uğraşan Vincent Van Gogh, Klimt gibi ressamlar, Kübistler Utamaro, Hiroshige ve Hokusai’nin doğrudan, yoğun bir etkiye ve zarif renklere sahip yalın çalışmalarına hayranlık duyarlar ve koleksiyon oluştururlar. Bu resimlerden yapılan kopyalara Japonaiserie denir. Ayrıca Art Nouveau stili de dönemin renkli Japon baskılarından, porselenlerinden, mobilyalarından fazlasıyla esinlenir.


1839 yılında bir yangında sanatçının atölyesi ve pek çok işi tahrip olur. Hokusai’nin popülerliği düşüşe geçerken genç isimlerden Ando Hiroshige ilgi görmeye başlar. Sürekli daha iyi işlerin peşinde olan Hokusai: "Altı yaşımdan itibaren nesnelerin görünen şekillerini çizmeye karşı delilik derecesinde bir tutkum vardı. Elli yaşıma geldiğimde dünya kadar desen çizmiş, bunları bastırmıştım, ama yetmiş yaşımdan önce yaptıklarım can sıkmaya değecek şeyler değildi.  Yetmiş beş yaşıma geldiğimde doğadaki örneklerden, hayvanlardan, bitkilerden, ağaçlardan, kuşlardan, balıklardan ve böceklerden bir şeyler öğrenmiş olacağım. Seksen yaşıma geldiğimde göreceksiniz ki gerçek bir gelişme göstereceğim. Doksanımda yaşamın kendi sırlarına derinlemesine inen yolumu kat etmiş olacağım. Yüz yaşında olağanüstü bir sanatçı olacağım. Yüz on yaşına geldiğimde yarattığım her şey, bir nokta, bir çizgi daha evvel hiç olmadığı kadar yaşamın içine dalacak. Benim kadar uzun yaşayacak olan sizlere sesleniyorum verdiğim sözü tutacağım. Bunu yaşlılığımda yazdım. Kendime bugüne dek Hokusai dedim, ama bugün imzamı 'Resme deli olan  yaşlı adam" olarak atıyorum" şeklinde açıklama yapar. 

Notlar:

*Çin ve Japon resminde 1500 yıldır manzara var ama bu tarz ahşap baskıda uygulanmamıştı.
**Aslında ‘Kanagawa’nın Büyük Dalgası’nda kürekçilerin çevik hareketleri ve dağın sağlam duruşu akıbeti değiştirecekmiş gibi bir izlenim de bırakır. 

Nalan Yılmaz, Katsushika Hokusai, 11 Ocak 2012, Lebriz Sanal Dergi

Japon Kültüründe Sadelik: Wabi Sabi

*****Bu sayfadaki yazının tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...