Efsanelerde
önemli yer bulan ve kutsal sayılan dağlarla birlikte; tepesinde
dervişlerin, devlerin, ötesinde mitolojik varlıkların yaşadığı dağlardan
da söz edilir. İçenlere ölümsüzlük veren yaşam suyu Ab-ı Hayat’ın da
bulunduğu Kaf Dağı onlardan biridir. Kazvini en sıra dışı kuşun Kaf
Dağı’nın tepesinde su kenarındaki bilge ağacının dallarında yaşayan,
insan gibi konuşan ve her şeyi bilen Simurg olduğunu belirtir. Güneş ve
aydan yaratıldığına, kuşların en güzeli olduğuna inanılan Simurg
güzellik, bereket, güç gibi kavramların da simgesidir. Uçarken hava
kararır, gök gürler. Kaf Dağı’nı geçmek isteyenler (Hz. Hamza vb.) onun
üzerinde seyahat eder. Tüm bitkilerin tohumlarının üzerinde biriktiği
kutsal bir ağaçta (Tuba) yuvası vardır. 300 yaşında yumurtlayan ve 1700
yıl yaşayan dev kuş uçmaya başladığında şifalı tohumlar da yeryüzüne
dağılır. Simurg'un tüyünü veya kemiğini bulup saklayan, başkalarından
sürekli saygı görür. Doğu ve Batı sanatında tasvirlerine sıklıkla
rastlanır. Başında tepelikle, uzun boynu, göz kamaştıran rengârenk
parlak tüyleriyle ve muhteşem kuyruğuyla genellikle havada gösterilir.
Farklı kültürlerde farklı isimlerle anılır. Farsça Simurg (otuz kuş),
Arapça Anka, Türk mitolojisinde Tuğrul Kuşu veya Zümrüdüanka, Batı
dillerinde Phoenix olarak bilinir...
14 Mart 2013 Perşembe
8 Mart 2013 Cuma
Hayalin Derinliklerine Yolculuk
Filibeli Ahmed Hilmi'nin 'A’mâk-ı Hayâl'ini okuyuşum bu blogun açılış tarihine denk geliyor. Hatta kitaptan etkilenmem sonucu blogun başlığını 'hiçlik zirvesi' koymuştum. Sonra 2006 tarihli Agora'da yayınlanan kısa düşüncelerimin başlığı olan Hiçlikte Bir An oldu. A'mâk-ı Hayal hakikate ulaşma, hayatın sonu ile ilgili konuları hikayelerle anlatan felsefi yönü belirgin bir kitap:
"Ey can! Şu ölümlü dünyaya şöyle bir bak! Gafletten kurtul çünkü meydanın boş olmadığını bil! Bir zamanlar dünyaya hükmeden Sultan Süleyman ve İskender Han neredeler? Yüz bin senelik ömrü neşeyle geçirsen bile hepsi kısa bir AN içindir. Dünyanın aldatıcı bu bağ ve bahçesi ne gül ne de bülbüle kalıcıdır. Zaten felek, şimdiye kadar kime istediği gibi yâr olmuş ki!" s: 25 ...
22 Şubat 2013 Cuma
Uygur Duvar Resmi
Türk sanatında ilk resimlere M.Ö. 3. yüzyılda Teoman tarafından kurulan ve ilk Türk Devleti kabul edilen Büyük Hun
Devleti’nde rastlanır. Kaya resimlerinde at, kurt, keçi, geyik, mitolojik
hayvanlar, savaşan insanlar, günlük hayat sahneleri yer alır. İçlerinde atlı
arabalarında olduğu çeşitli eşyalarla zengin sunular bulunan mezar ve türbe
yapısı kurganlar, Orta Asya Türk Sanatı hakkında fikir verir. Özellikle yüksek
kalitede halı (Pazırık Halısı) ve tekstillerdeki ince işçiliğe sahip
motiflerde: süvariler, kutsal sayılan geyik, grifon bordürleri, hayvan
mücadeleleri, suda kaplumbağa ve balıklar, lotus çiçekleri şematik bir
üsluptadır. Noin Ula’dan keçe bir örtü üzerine ince deri parçalarıyla işlenmiş
tasvirde grifon arkadan bir geyiğe saldırır. Sade bir anlatımla birlikte
geyiğin can çekişmesi gerçekçidir. Hayvan üslubuna giren sahnelerde hayvanlar
tek, mücadele içinde, gruplar halinde veya karşılıklı olarak simetrik biçimde
gösterilir. Çin kayıtlarına göre kurt neslini ifade eden bir Hun ailesinden
gelen Göktürkler 552-745 yılları arasında hüküm sürer. Göktürkler’den kalan en
önemli eser Türklerin 38 harfli bilinen ilk alfabesiyle yazılmış ve 8. yüzyılın
başlarına tarihlenen Orhun Yazıtları’dır. Dini Şamanizm, bayrağı altın kurt
başı figürü olan Göktürkler’in kayalar üzerine yaptıkları resimlerden giyim
şekilleri anlaşılır. Uzun kaftan, pantolon ve çizme giyen, başlarına kürk
‘börk’ takan Göktürk halkı madencilik, demircilik, tarım ve hayvancılıkta ileri
seviyededir.
16 Şubat 2013 Cumartesi
8 Şubat 2013 Cuma
18 Ocak 2013 Cuma
12 Ocak 2013 Cumartesi
So Real
Ne söylenebilir ki! Derin sözlerle, müziğin ve Jeff Buckley'in yorumuyla AN'dan kopmak ve başka bir boyuta geçmek. Tam anlamıyla gerçek müzik bu. Gerçek yorum ve içe işleyen ses. 1994' te yayınlanan Grace albümünden bu şarkı. So real'in single olarak çıkış tarihi ise 1996. Albüm tek kelimeyle harika. Tüm zamanların en iyilerinden. Kardeşimle keşfedişimiz ise Jeffrey Scott Buckley'in genç yaşta bu dünyadan ayrıldığı 1997 yılının yaz aylarına denk geliyor. Onuruna onlarca şarkı yazılan böyle bir MÜZİSYEN, az kaldığı bu dünyaya çok AZ gelir. Onun derin hüznünde, gizeminde ve karamsarlığında biraz Baudelaire'i, Jim Morrison'u, Edgar Allan Poe'yu hatırlatan bir şeyler de var.
2 Ocak 2013 Çarşamba
Japon Kültüründe Sadelik: Wabi Sabi
1500’lü
yıllarda müsrifliğe, gösterişe karşı ortaya çıkan Wabi Sabi Japon
estetiğini ifade eden eski bir kavram ama bugün de geçerliliğini
koruyor. Takeno Jöö ve Sen no Rikyū’nun (1522-1591) Zen Budizminin
etkisiyle geliştirdiği Japon çay seremonisinin bir stilinden doğan bu
yaşam felsefesi hayatın tüm alanlarında basit şeylerle huzura ulaşmayı
ve ruhun arındırılmasını vurgular. Asıl olan alışılmış bir eylemi
özenli, ayrıntılı, saygılı, zarif bir ritüel içinde sakince
gerçekleştirerek iç dünya ile bağ kurmak. Sado denilen çay hazırlama ve
içme töreninde bulunulan mekânlar, bahçeler, kullanılan malzemeler de bu
ritüelin bir parçası olurken estetik bir stili de beraberinde getirir.
Gereksiz hiçbir şey yoktur etrafta. Rikyū çay kâselerini yerel ustalara
yaptırır, bazen de küçük çay salonlarında minimum düzeydeki nesneleri
elinin altında bulunanlarla örneğin çamur, kağıt ve bambularla kendisi
tasarlar.
İddiasız, sessiz, saf, kısa ömürlü şeylerdeki gizi ve ahengi arayan Japonların geleneksel kültürleri ve buna bağlı olarak güzelliği ele alışları Avrupalı ve Amerikalılardan farklıdır. Temel düşünce; her şeyin geçiciliği, hiçbir şeyin mükemmel olmadığı ve bitmemiş, eksik kaldığı üzerine kuruludur. Zen tasarımı Wabi Sabi anlayışında atmamak, yenilememek, sadelik, zarif bir basitlik ve kendiliğindenlik önemli...
25 Aralık 2012 Salı
Bir Minyatür
Bu minyatür 16. yüzyılda Osmanlı'da tarih, matematik, sanat ve askeri alanlarda önemli bir isim olan Nasuh el Silahi al Şehir bi-Matraki adlı nakkaşa aittir. Bir dövüş sporu olan matrakı bulduğu için Matrakçı Nasuh adıyla anılan nakkaş, padişahla birlikte çıktığı seferlerde kent görünümlerini, kale ve liman manzaralarını gerçekçi bir üslupla belge niteliği taşıyabilecek doğrulukta kağıda aktarır. Tebriz, Bağdat, Diyarbakır, Halep vb. Doğu merkezlerindeki (Derbeyan-ı Menazili Seferi Irakeyn, 132 minyatür) ve Nis, Tulon, Cenova, Budin-Peşte, Estergon, Ustoni-Belgrad vb. Batı şehirlerindeki (Süleyman-name) binaları, surları, çadırları, köprüleri, menzilleri; doğa sevgisinin de yansıdığı ağaçlar, hayvanlar ve tepeleri de ayrıntılı bir şekilde resmeder. Kuşbakışı manzara denemeleri olarak kabul edilen topografik çizimleri klasik Osmanlı Minyatürüne de örnektir.
Minyatürde 16. yüzyılın Galata çevresini, Topkapı Sarayı çevresini, surları, Haliç ve üzerindeki yelkenlileri, kadırgaları, köşkleri ve diğer yapıları, ağaç, çiçek gibi natüralist öğeleri; canlı, saf renklerle ve tüm detaylarıyla; objektif, yalın ve etkileyici bir şekilde tasvir edilmiştir.
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 2008-2018
Minyatürde 16. yüzyılın Galata çevresini, Topkapı Sarayı çevresini, surları, Haliç ve üzerindeki yelkenlileri, kadırgaları, köşkleri ve diğer yapıları, ağaç, çiçek gibi natüralist öğeleri; canlı, saf renklerle ve tüm detaylarıyla; objektif, yalın ve etkileyici bir şekilde tasvir edilmiştir.
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 2008-2018
18 Aralık 2012 Salı
Kinik Filozof Diogenes
Büyük İskender'e "Gölge etme başka ihsan istemem" diyerek hayranlığını kazanan; bir fıçıda yaşayan; dünya nimetlerine önem vermeyen felsefesiyle ünlü Sinoplu Kinik filozof. Günün getirdiği yaşam şekline uzak duran, erdemi temel alan, ruh ve beden disiplini ile birlikte bireysel özgürlüğü önemseyen, mümkün olabilecek en az giysi ve eşya ile (çanak, sopa) yetinen Diogenes (MÖ 413-324). Özentiyi ve müsrifliği kötüleyerek ihtiyaçların en aza indirgenmesini; doğal ve sade hayatı savunan; bir çocuğun avucuyla su içtiğini görünce çanağını da kıran filozof kendi kendine yetebilmeye inanır. Platon'un 'Çılgın Sokrates' dediği Diogenes yalınayak dolaşır, tapınak kapılarında yatar. Gündüz elinde bir fenerle dolaşıp soranlara 'Dürüst bir insan arıyorum.' yanıtını verir.
Resim Hiçlikte Bir Söz'den |
Ona göre zenginlik ve varlıklı olmak; acıma, alçakgönüllülük, yiğitlik, doğruluk
gibi niteliklerin karşısında yer alır. Sürekli kendisiyle ve yaptıklarıyla övünen kibirli insanlara zekice yaklaşımı ise ne kadar erdemli olduğunun kanıtıdır: Filozof, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan
kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek
mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: "Ben bir
serserinin önünden kenara çekilmem" der. Diyojen, kenara çekilerek gayet
sakin şu karşılığı verir: "Ben çekilirim!"
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)