Türk sanatında ilk resimlere M.Ö. 3. yüzyılda Teoman tarafından kurulan ve ilk Türk Devleti kabul edilen Büyük Hun
Devleti’nde rastlanır. Kaya resimlerinde at, kurt, keçi, geyik, mitolojik
hayvanlar, savaşan insanlar, günlük hayat sahneleri yer alır. İçlerinde atlı
arabalarında olduğu çeşitli eşyalarla zengin sunular bulunan mezar ve türbe
yapısı kurganlar, Orta Asya Türk Sanatı hakkında fikir verir. Özellikle yüksek
kalitede halı (Pazırık Halısı) ve tekstillerdeki ince işçiliğe sahip
motiflerde: süvariler, kutsal sayılan geyik, grifon bordürleri, hayvan
mücadeleleri, suda kaplumbağa ve balıklar, lotus çiçekleri şematik bir
üsluptadır. Noin Ula’dan keçe bir örtü üzerine ince deri parçalarıyla işlenmiş
tasvirde grifon arkadan bir geyiğe saldırır. Sade bir anlatımla birlikte
geyiğin can çekişmesi gerçekçidir. Hayvan üslubuna giren sahnelerde hayvanlar
tek, mücadele içinde, gruplar halinde veya karşılıklı olarak simetrik biçimde
gösterilir. Çin kayıtlarına göre kurt neslini ifade eden bir Hun ailesinden
gelen Göktürkler 552-745 yılları arasında hüküm sürer. Göktürkler’den kalan en
önemli eser Türklerin 38 harfli bilinen ilk alfabesiyle yazılmış ve 8. yüzyılın
başlarına tarihlenen Orhun Yazıtları’dır. Dini Şamanizm, bayrağı altın kurt
başı figürü olan Göktürkler’in kayalar üzerine yaptıkları resimlerden giyim
şekilleri anlaşılır. Uzun kaftan, pantolon ve çizme giyen, başlarına kürk
‘börk’ takan Göktürk halkı madencilik, demircilik, tarım ve hayvancılıkta ileri
seviyededir.
Göktürkler’e bağlı olan ve Moğalistan’ın kuzeyinde yaşayan Uygurlar Kutlug Bilge Kül Kağan önderliğinde Göktürk egemenliğine son verip, 745 yılında Ötügen yaylasında, Orhun ve Selenga kıyılarında Uygur Devleti’ni kurarlar. Başkentleri Karabalgasun olan bu Türk devleti Şamanizm, 7. yüzyılda Budizm ve 762’de Böğü Kağan liderliğinde Maniheizm dinlerini benimser. Kutlug Bilge Kağan ünvanı yarı dinidir ve ilahi egemenliği temsil eder. 840’da başkent Kırgızlar’a geçince bugünkü Çin sınırları içinde kalan Turfan dolaylarında Hoço’da yeni bir devlet kurup din olarak yine Budizm’e dönerler. Göktürkler askeri bir kavimken, Uygurlar eğitim, kültür ve sanatta ileridirler. 9. ve 10. yüzyıllarda Mani ve Budizm ile ilgili kitapların Uygur yazısıyla tercümelerini kâğıt üzerine ağaç levhalar yardımıyla basarlar. Uygur yazısı bütün Türk boylarıyla birlikte; Uygur Devleti’ne son veren (1200) ancak kültürlerine hayran kalan Moğollar tarafından da 15. yüzyıl sonuna kadar resmi yazışmalar ve paralar üzerinde kullanılır. Moğollar’da kâtipler, nakkaşlar, devlet adamları Türk’tür.
20. yüzyıl başlarında, tarihi İpek Yolu boyunca Turfan’da yapılan arkeolojik kazılarda; Uygurlara ait mağara tapınakları, manastır kalıntıları, duvar resimleri, heykeller, tahta levhalar, kumaşlar üzerinde çeşitli tekniklerle basılmış resimler, işlemeler, minyatürlü el yazmaları, plastik ve kağıt hamurundan yapma çiçekler, belgeler ve kitaplar keşfedilir. Bu değerli kültürel kalıntılar Orta Asya’nın en medeni kavimlerinden Uygurların kitap, edebiyat, hikâye anlatma, tiyatro, mimari, heykel, resim, halıcılık, çömlekçilik, dans, müzik, gibi sanatlarda ne kadar gelişmiş olduklarının göstergesidir. Uygurlar altın, gümüş, bakır eşya yapmakta ve yeşim taşını işlemekte ustadırlar. Zengindirler; en fakirleri bile et yer. Sansar, samur derisi, işlemeli ve çiçekli kumaşlar boldur. Ekonomik ve politik yönden güçlüdürler. Ata binmeyi, okçuluğu, gezmeyi ve müziği severler. Kadına saygılıdırlar. Hükümdar eşleri devlet işlerinde önemli yere sahiptir. Turfan vahasına yerleşen ve Mani Dinine inanan büyük bir kısım Uygur halkının inşa ettikleri tapınaklar şehrin uzağındadır. Kazılarda bulunan bazı metinlerde ressam olan Mani’nin kurduğu Maniheizm ile ilgili bilgilere ulaşılır: ilahiler, günahlar, dinin şartları vb… Maniheizm’de ışık ve karanlık, iyi ve kötü karşıtlıkları birbirine karışıp gök, toprak ve ilk insan çiftini yaratır. En kaliteli beyaz kâğıtlara, en iyi mürekkeplerle ve özenle yazılan dini konulu bu yazmalar minyatürlüdür.
Doğu Türkistan’da 6. ve 13. yüzyıllar arasında önemli bir Uygur kenti olan; iki nehir arasında Murtuk civarındaki Bezeklik ve surla çevrili Hoço
şehirlerinde tapınakların, kayaların arasına oyulmuş ve yan yana dizilmiş tonozlu,
kubbeli manastırların duvar ve tavanlarında Uygur sanatının belirgin
özelliklerine sahip freskler ortaya çıkarılır. Yerlerinden sökülüp dünyanın çeşitli
müzelerine götürülen; 7., 8. ve 9. yüzyıllara ait Uygur duvar resimlerinde; şematizm,
açıklık, canlılık, hareket dikkat çeker. 70’den fazla mağaranın bulunduğu
Bezeklik’teki fresklerden bazılarında Uygur Soyluları hayır sahibi kadın ve
erkek bağışçılar olarak resmedilir. İki sıra halindeki on altı bağışçı
ellerinde adak çiçekleriyle desenli bir halı üzerinde ayakta dururlar. Sağdan
kapanan ve yere kadar uzanan kaftan giyerler. Saç biçimleri ve başlıkları
devlet kademesine göre farklılık gösterir. Ay yüzlü, badem gözlü, hafif kemerli
burunlu ve küçük ağızlı figürlerin kim olduğu başlarının üzerindeki levhalara
veya resimlerin altına yazılan isimlerden anlaşılır. 750 yılından sonra yüzler
ifade kazanır ve farklı insanlar tiplere ayrılır. Buda’ya bağlılık içindeki
mavi, yeşil, siyah gözlü insanların yan yana olması değişik halklar arasında
hoşgörü ve barışı vurgular. Buda’nın yaşamından (Avadana) ve doğumundan önceki
yaşamından (Jataka), halk arasında anlatılan derviş hikâyelerinden alınan
sahneler derin bir inançla resmedilir. Yoğun olarak mavi ve kırmızının
kullanıldığı canlı renklerle oluşturulan kompozisyonlar sıralı ve simetrik
düzenlenmiştir.
Fresklerden birinde göle uzanan vadilerde birer ağacın olduğu hayali bir da manzarasında su içinde bir ejderha görülür. Saldırgan bir halde ağzını açmış ejderhanın kanadındaki basit ve sade rumi çizimleri Türk süsleme sanatlarına özgü en eski motiflerdendir. Helezonik şekiller, stilize hayvan figürleri, yapraklar, ağaçlar, kıvrık dallar şeklindeki çiçekler; münhani, hatayi, şakayık ve figürlerin ellerinde adak olarak yer alan lotus mavi zemin üzerine beyaz, altın yaldız, kırmızı ve yeşil tonlarla işlenir. Resimlerde Uygur dönemine ait konut mimarisi örnekleri de görülür. Yedi kat hendek ve üç kat sur ile çevrili Uygur kentlerine ‘balık’ adı verilir. Bu kentlerdeki saraylar avlu etrafındaki odalardan oluşan basit yapılardır. Köşkler aşı boyalı, cepheleri yaldızlı, çatıları gökyüzü rengine uygun olarak mavi kiremitlerle kaplıdır. Ayrıca göller ve nehirler etrafında bahçeler yer alır. 745-840 yılları arasına tarihlenen kitap ve duvar resimlerinde beyaz, sarı, mavi, yeşil, siyah ve kahverengi tercih edilirken Hoço’daki dönemde kırmızı renk ön plana çıkar. Altın varak kullanımı yaygınlaşır.
Uygur sanatında 9. yüzyıldan sonra karışık yaratıklar insan vücutlu hayvan başlı Hint giysileri içinde ve küpe, yüzük, kolye gibi takılarla görselleştirilir. Bu figürlerin benzerleri Mehmet Siyah Kalem’in 15. yüzyıla tarihlenen resimlerinde de karşımıza çıkar. Siyah Kalem üslubuna ait resimlerden Orta Asya göçebe halklarının yolculukları, günlük yaşamları ve inançları hakkında fikir edinilir. Çizgi üslubu belirgin Uygurlu sanatçıların şematik, canlı renkli resimleri, İran ve Hindistan çevrelerindeki ve 13. yüzyılda Anadolu’daki Türk minyatür sanatına kaynak olur. Doğu ve Batı sanatlarından etkilenmekle birlikte tamamıyla kendine özgü biçim ve üsluba ulaşan Uygur resminin özellikleri 15. yüzyıl ortalarına kadar bazı değişiklikler geçirse de ana hatlarıyla devam eder.
Kaynaklar:
1- Aslanapa, Oktay, ‘Türk Sanatı’, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984
2- Dolkun Kamberi, ‘Uyghurs and Uyghur Identity’, Sino-Platonic Papers, 150, May, 2005
Fresklerden birinde göle uzanan vadilerde birer ağacın olduğu hayali bir da manzarasında su içinde bir ejderha görülür. Saldırgan bir halde ağzını açmış ejderhanın kanadındaki basit ve sade rumi çizimleri Türk süsleme sanatlarına özgü en eski motiflerdendir. Helezonik şekiller, stilize hayvan figürleri, yapraklar, ağaçlar, kıvrık dallar şeklindeki çiçekler; münhani, hatayi, şakayık ve figürlerin ellerinde adak olarak yer alan lotus mavi zemin üzerine beyaz, altın yaldız, kırmızı ve yeşil tonlarla işlenir. Resimlerde Uygur dönemine ait konut mimarisi örnekleri de görülür. Yedi kat hendek ve üç kat sur ile çevrili Uygur kentlerine ‘balık’ adı verilir. Bu kentlerdeki saraylar avlu etrafındaki odalardan oluşan basit yapılardır. Köşkler aşı boyalı, cepheleri yaldızlı, çatıları gökyüzü rengine uygun olarak mavi kiremitlerle kaplıdır. Ayrıca göller ve nehirler etrafında bahçeler yer alır. 745-840 yılları arasına tarihlenen kitap ve duvar resimlerinde beyaz, sarı, mavi, yeşil, siyah ve kahverengi tercih edilirken Hoço’daki dönemde kırmızı renk ön plana çıkar. Altın varak kullanımı yaygınlaşır.
Uygur sanatında 9. yüzyıldan sonra karışık yaratıklar insan vücutlu hayvan başlı Hint giysileri içinde ve küpe, yüzük, kolye gibi takılarla görselleştirilir. Bu figürlerin benzerleri Mehmet Siyah Kalem’in 15. yüzyıla tarihlenen resimlerinde de karşımıza çıkar. Siyah Kalem üslubuna ait resimlerden Orta Asya göçebe halklarının yolculukları, günlük yaşamları ve inançları hakkında fikir edinilir. Çizgi üslubu belirgin Uygurlu sanatçıların şematik, canlı renkli resimleri, İran ve Hindistan çevrelerindeki ve 13. yüzyılda Anadolu’daki Türk minyatür sanatına kaynak olur. Doğu ve Batı sanatlarından etkilenmekle birlikte tamamıyla kendine özgü biçim ve üsluba ulaşan Uygur resminin özellikleri 15. yüzyıl ortalarına kadar bazı değişiklikler geçirse de ana hatlarıyla devam eder.
Kaynaklar:
1- Aslanapa, Oktay, ‘Türk Sanatı’, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1984
2- Dolkun Kamberi, ‘Uyghurs and Uyghur Identity’, Sino-Platonic Papers, 150, May, 2005
3- Härtel, Herbert, Marianne
Yaldiz, ‘Along the Ancient Silk Routes:
Central Asian Art from the West Berlin State Museums’, Metropolitan
Museum of Art/H.N. Abrams, 1982
4- L. Ligeti, ‘Bilinmeyen İç Asya’,
Çev: Sadrettin Karatay, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara, 1986
5- Li Tang, ‘A History of Uighur Religious Conversions (5. – 16. Centuries)’, Asia Research Institute, Working Paper Series, No. 44, National University of Singapore, 2005
5- Li Tang, ‘A History of Uighur Religious Conversions (5. – 16. Centuries)’, Asia Research Institute, Working Paper Series, No. 44, National University of Singapore, 2005
Nalan Yılmaz, Uygur Duvar Resmi, 19 Şubat 2013, Lebriz Sanal Dergi
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
Great and nice sharing. Thanks a lot for this kinda of share. Creativity never loose to anyone. You also will be biggest one.
YanıtlaSilThis information is very interesting, I really enjoyed, I would like get more information about this, because is very beautiful, thanks for sharing!
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilWow, pretty cool tips. I really appreciate your post. I definitely visit this blog again
YanıtlaSilBackground Removal Service
Clipping path Service
A very nice report about Uyghur Mural which was very good to read.I read your post and learned a lot about Uyghur community. Thank you very much.
YanıtlaSilGraphic design services
Logo Design Services
Marketing Design
Harika makale için çok teşekkürler. Burada tartıştığınız her şey çok önemli.
YanıtlaSilSaygılarımla,
Cut Out Image