18 Nisan 2009 Cumartesi
Her Yerde Miro
15 Nisan 2009 Çarşamba
Düşünce Parçaları
💭 İyi ki gerçeğin keskinliği gün geçtikçe hayale dönüşüyor yoksa katlanılamazdı.
💭 Vizyonsuz ve tek taraflı değerlendirmeler öznel kalmaya mahkumdur.
💭 Herhangi bir yeteneği olmayan kişi üretenleri kıskanarak üretilenleri hor görür. Yeteneksizliğinin ve şanssızlığının acısını başkalarının ürettiklerini küçümseyerek çıkarmak ister. Kendi doğrularını gerçek sanıp aldanır.
💭 Vizyonsuz ve tek taraflı değerlendirmeler öznel kalmaya mahkumdur.
💭 Herhangi bir yeteneği olmayan kişi üretenleri kıskanarak üretilenleri hor görür. Yeteneksizliğinin ve şanssızlığının acısını başkalarının ürettiklerini küçümseyerek çıkarmak ister. Kendi doğrularını gerçek sanıp aldanır.
💭 Her insan kendini dünyanın merkezi sanır ve önemser. Öyle olmasa yaşayabilmesi zorlaşır.
💭 Başkasını bir hatası, davranışı, yaşam şekli ve inandıkları yüzünden eleştiren kişi o şeyi yaşamadan bu dünyadan ayrılmaz.
💭 Fikrini söyleyen kişinin dikkat etmesi gereken şey karşısındakini üzmeden ve kırmadan bunu yapabilmesidir. Çok ince bir çizgi vardır. Çoğunluk inceliktense dobralığı tercih eder. Sadece kendi söylediğine bakar ve dürüstlüğüyle övünür.
💭 Kendini bulmak herkese göre değişen bir şeydir. Bu konuda tek bir yoldan söz etmek doğru olmaz. Kimi hayatın içine atılır sonradan bunun gereksizliğini anlar. Kimi de saklı kalır, sürekli çelişki içinde olsa da.
💭 Belki de en mutlu insan uğrunda yaşamaya değecek derin bir fikri olandır.
Nalan Yılmaz. 2007
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
8 Nisan 2009 Çarşamba
Düşler Gecesinden Yansıyanlar - 2
Bilinmeyen, görünmeyen peşindekileri doğa alıngan ve sitemli bir şekilde çağırır ‘ben buradayım hadi gör, görmeden beni ulaşamazsın öteye, önce beni hisset sonra ötesini’.
Kahin midir şair Rimbaud’nun dediği gibi rotası bilinmeyene doğru coşkulu bir denizci midir engin denizlerde kaybolma pahasına? Ulaşacak mıdır öze gelişmiş ruhunda?
Kulaklar seslere tıkalı olsa da sadece vızıltı olarak ulaşsa da sesler bazen bu vızıltılardır derin yaralar açan.
Düşüncelerin cisimlenişi ve coşkunun dans edişi düşlerle başka dünyalar açılır insan.
Bilinmeyene koşmak ya da beklemek risk değil mi? Düşecek mi göklerden paketlenmemiş özgür bilgiler?
İstenmeyen sesler kulakta, gülmeyen ağız suratta, nahoş görüntüler gözlerdeyken yıldızlar saklanmış gök gürlemek üzereyken görünmeyen düşlerden derinlerden hiçlikten fırlamış gibi birden çakıverir şimşekler. Öyküsüdür bu belirsizliğin gecesinde kötülüklerin.
Dönerken herkes gibi nerede ve ne için olduğunun farkında değilken düşün öğrendiğin her şeyi. Masalları, hikayeleri belki saklıyordur gerçeği. Kafdağına uçan kuşlar nasıl simurgu kendilerinde bulursa insanın da uçuşu kendine.
6 Nisan 2009 Pazartesi
Düşler Gecesinden Yansıyanlar - 1
Geceden sabaha yarı ölü gibi uykuda geçer. Gece uyurken başka uyanıkken başka düşler gördürür. Çağırır, çılgınca koşmanı ister söylenmemiş şarkıların içine, rengarenk seslerden gelen melodinin duyulduğu sık ormanlara. Ormanların içinde kendinden geçirten coşkuyla dans eden, eğlenen, ziyafet içindeki görünümleriyle açığa çıkan yaratıcılığı izlemeni ister. Baloya davetli bir genç kız gibi en güzel elbisesini giymiş, en göz alıcı takılarını takınmış, ferahlatan kokusunu sürmüştür gece. Sarsıcı, büyüleyici ve hüzün verici bir güzellik içinde çağırır her halini göstererek. Tapınakların kapılarında içeri girmeye izin vermeyen muhafız sfenksler ve kardeşleri onlardan daha korkunç hazine koruyucu kuş başlı kanatlı grifonlar, rastlantıyı gözleyen ruhlar, aşağıda kalmış mor dağlara, sütunlu yollara bakarken, kerberosun kapısında durduğu yeryüzünün derinliklerinden gelen sirenler kadar etkileyici iniltiler, kaba saba, kavgacı, yarı at yarı insan kentauroslar deli gibi kaçıyorlar kovalayandan. Bütün oluşumlarını göstermeye niyetli gece. İçindeki yaratıklara küstüğünde bile...
4 Nisan 2009 Cumartesi
Tasarım Ürünü Sanat Eseri midir? - 2
Optik Sanat |
Endüstriyel tasarımda 1950'lerde stil, 1960'larda fonksiyon, 1970'lerde estetik, 1980'lerde
anlam, 1990'larda ise bireysel sunumlar ve deneysellik önem kazanır. Yakın
geçmişe kadar dizaynda sadece kullanılabilirlik aranırken gittikçe ilk sıraya
biçim yerleşir. Optik Sanat, Pop-art, Postmodernizm, Kitsch alternatif modeller
olarak ortaya çıkar. 1950’lerde bireysel veya grup içinde bazı sanatçıların çalışmaları olsa da 1960'lıyıllarda
gelişme gösteren Optik Sanat’ta renklerden, çizgilerden ve biçimlerden
yararlanarak izleyende görsel tepkiler uyandırmak amaçlanır. 1960’lı yılların akımı ve kente özgü olan Pop-art’ta çok renklilik ve Dada’daki gibi herhangi bir
hazıryapım eşyanın etkileyiciliği vurgulanırken ve sanat eseri gibi sunulurken,
1970'lerde moderne tepkili Postmodernizm’de minimalist formlarla süsleme bir araya getirilir. Bu hayatın her alanındaki kullanım eşyalarına yayılır. Modern anlayış
kırıldıkça tarihselliğe dönüş başlar. Eski biçimlerden esinlenerek yenileri
oluşturulur. İroniyle Kitsch’e ulaşan tasarımlar söz konusu olur. Tüm davranış
ve eğilimler, her türlü biçim ve öğe sonuna kadar kullanılır.
3 Nisan 2009 Cuma
Tasarım Ürünü Sanat Eseri midir? - 1
Ortaçağ’da Avrupa’da önemli sanat projeleri, genellikle kiliseler ve tarikatlar tarafından
yarı dinsel meslek örgütleri olan loncalara yaptırılır. Kurumların yetkilileri
sipariş edilen resim, heykel, vitray, minyatürlü el yazmalarını ustalara
hazırlatıp onları denetler. Bir usta kentin yönetiminde sözü geçen bu
derneklere alınabilmek için kendi alanındaki becerisini göstermelidir. Bunu
yaptığında dükkan açıp çırak tutabilir ve siparişleri kabul edebilir. Rönesans
ile sert ve disiplinli loncalar yerini atölyelere bırakır ve sanat zanaatçı
ayrımı başlar. Resim, heykel ve müzikle uğraşanlar ön plana çıkarken
zanaatçılar önemsizleşir.
19. yüzyılda akademik stilciliğe karşı olan Romantizmin ‘sanat sanat içindir’ söyleminde sanatın herhangi bir amacı olması gerekmediği, sadece kendi hizmetinde olduğu fikri geçerlilik kazanır. Böylece bağımsız sanat kavramı gündeme gelir. Ancak hiçbir sanat akımı ve düşünce sistemi uzun süreli olmaz. Geride kalıp yerini yeni anlayışlara bırakır. Yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşme sonucunda beliren yeni kültürde eski biçim anlayışıyla yeni teknolojiye uygun ürün meydana getirilmeye çalışılır. Bu tür ürünlerde uyumsuzluk, taklit, içeriksiz bir özentilik, teknik ve sanatsal yetersizlik kısacası Kitsch denilen zevksizlik göze batar. Öte yandan sanat hala belirli bir kesimin ulaşabileceği değerli bir şeydir. Bu duruma bilinçli veya bilinçsiz tepkiler olur. Daha ucuza sanat eseri alma isteği doğar.
19. yüzyılda akademik stilciliğe karşı olan Romantizmin ‘sanat sanat içindir’ söyleminde sanatın herhangi bir amacı olması gerekmediği, sadece kendi hizmetinde olduğu fikri geçerlilik kazanır. Böylece bağımsız sanat kavramı gündeme gelir. Ancak hiçbir sanat akımı ve düşünce sistemi uzun süreli olmaz. Geride kalıp yerini yeni anlayışlara bırakır. Yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşme sonucunda beliren yeni kültürde eski biçim anlayışıyla yeni teknolojiye uygun ürün meydana getirilmeye çalışılır. Bu tür ürünlerde uyumsuzluk, taklit, içeriksiz bir özentilik, teknik ve sanatsal yetersizlik kısacası Kitsch denilen zevksizlik göze batar. Öte yandan sanat hala belirli bir kesimin ulaşabileceği değerli bir şeydir. Bu duruma bilinçli veya bilinçsiz tepkiler olur. Daha ucuza sanat eseri alma isteği doğar.
25 Mart 2009 Çarşamba
Aldatıcı Duyumlar ve Ruhsal Durumla Şekillenen Tekinsiz Sanılar
Bilgi edinme konusunda çok açgözlü olan insanlar vardır. Bir konuda uzmanlaşmaktansa pek çok konu hakkında bilgi sahibi olmayı, hayatının sonuna kadar öğrenen tarafta olmayı seçen bu kişilere öğrenmek yaşama sevinci verir. Yeryüzünde keşfedilebilecek pek çok yer, sanatçı, kitap, eser, müzik ve insan olduğunu bilmek verir. İçeride ve dışarıda yapılabilecek yolculukların fazlalığı bu tür insanları şaşırtır. Bazıları genellikle içten çok dış yolculukları tercih edip sosyal olması gerektiğini düşünerek yalnızlığından kaçınır. İçsel zenginliğin farkına varamayan, içinde hiçbir şeyle karşılaşmayacağına inanan kişi kendini bilmekten korkar.
Bazen denize taş atinca yankisini duyamaz insan. Zaman içinde taş atmaya devam eder sesini duymak için degil sadece bir eylemde bulunmak için. Ama bu daha da yalnizlaştirir ve kendine döndürür...
Bazen denize taş atinca yankisini duyamaz insan. Zaman içinde taş atmaya devam eder sesini duymak için degil sadece bir eylemde bulunmak için. Ama bu daha da yalnizlaştirir ve kendine döndürür...
20 Mart 2009 Cuma
Giorgio de Chirico'nun Resimlerinde Melankoli
Resim sanatında melankoli bir konu olmasının yanında tasvir edilen figürün ruh halidir ya da izleyende bıraktığı etkidir. Eski Yunan resminde de 20. yüzyıl resminde de bu tür bir figüre rastlanabilir. Bu resimler insanın içinde bulunduğu trajedinin sanatçıda uyandırdığı durumu ortaya koyar. Ortaçağ’da karışık, karanlık ve dini baskılar altındaki ortamda sanatçılarda bu trajikliği yansıtan yapıtlar üretirler. Kuzey ülkelerinin sanatçıları dönemin insanlarının ruh hallerini, acılı ve gülünç hallerini düşlerle besleyerek aktarırlar. Romantik ressamlar da yaşadıkları çağdan memnun olmayıp geçmişe özlem duyarlar, düşlere ve doğaya yönelirler. Doğanın görkemini ve insanın doğa karşısında güçsüzlüğünü, çaresizliğini konu olarak seçerler. Sembolist ressamlarda düşler ve hayallerden yola çıkarak simgesel bir ifade kullanırlar. Onlar için ruh ve melankoli iki önemli unsur olur. Doğanın ruhunu verirken çağrışımlara ve sembollere başvururlar. Her sanatçı kendi gördükleri, yaşadıklarını, edebiyattan aldıklarını, imgelem ve düş gücüyle bir araya getirip ifade eder. Munch renklerle veya bir takım duruşlar ve pozlarla ruhsal sıkıntıları simgesel olarak verir...
17 Mart 2009 Salı
Bilinemeyenin Etrafında Dolaşan Belirsizlik
Bazı kadınlar Pygmalion'un özenle yaptığı ve canlanmasını istediği kadın heykelinin canlı hali gibidirler. Bu kadınlar maddeselin önemli olduğu bu dünyada bedenen olabilecek mükemmelliğin en üst konumunu temsil ederler. Bu durum yaşamlarını ve istediklerine ulaşmayı kolaylaştırıcı, şans getirici olabileceği gibi zorlaştırabilir de. Kadın bedeninin güzel olması madde -yaşanılan- dünyasında, daha önce kurgu olmuş olsa bile enerjiden maddeye dönüşmüş bu boyutta tercih edilendir ve görsel olarak herhangi bir kusuru olmayan kadın bu anlamda donanımlı olarak gelmiştir. Çağlar boyunca göze güzel görünen kabul görmüştür. Sadece kadın değil ikinci planda olsa da erkek bedeni de düzgün ve estetik değerler içinde olmalıydı. İster insan bedeni için olsun ister bir sanat eseri için, ister günlük kullanım eşyası için ya da doğada olsun uyum, denge, düzgünlük, parçaların bir araya gelip bütünlüğü oluşturması ve bunun buraktığı etki sonsuzluğu ve yaratım gücünü çağrıştırır. Ne var ki bu sıkıcı olabilir. Şaşırtıcı, yadırgatıcı ve rahatsızlık verici bile olsa uyumsuz, asimetrik, parça halinde hoş ama bütünde ifadesiz, anlamsız ve biçimsiz nesneler farklılık ve çeşitlilik getirebileceği için coşkuya ve canlılığa neden olup tekdüzelikten uzaklaştırabilir.
15 Mart 2009 Pazar
Ekspresyonizm ve Ernst Ludwig Kirchner'ın Melankolisi
19. yüzyılın ikinci yarısı kültürel, toplumsal ve bilimsel alanda gelişmelerin
görüldüğü aynı zamanda sıkıntıların ve kaygıların arttığı bir dönem. Pozivitizm
ve materyalist anlayış radikal değişimlere ve kopuşlara zemin hazırlar.
Sanatçılar çağın bunalımını algılarına ve öngörülerine göre yorumlarlar.
Kaygıların boşuna olmadığı 20. yüzyılın başlarında anlaşılır. Yüzyılın ilk
yarısına damgasını vuran savaşlar ve geleceğin belirsizliği duyarlı
sanatçıların yaşantılarını ve sanatlarını derinden etkiler. Savaşlar
sanatçılarda gerginliğe ve umutsuzluğa yol açar. Artık bambaşka bir çağ söz
konusudur. İçe gömülüp karamsar ve hüzünlü anlatımdan çıkan sanatçılar her şeye
başkaldırmaya başlar.
Özellikle Ekspresyonistler girilen dönemin karışıklığını, kitle bilincinin baskısını, endüstrinin kendi gereksinimlerine göre oluşturduğu kent içinde yabancılaşmış, şaşkın, her türlü ilişkiden kopup iç dünyasına kapanmış ve varoluş korkusuna kapılmış insanının huzursuzluğunu, hoşnutsuzluğunu, hayal kırıklığını, kent yaşamının hareketliliğini ve hızını portrelerinde ve resimlerinde dışa vururlar. Burjuvanın karşısında yer alıp, düzenin kıyısındakilerin, ezilmişlerin ve yoksulların yanında olurlar. Ruhun önemini göstermeye çalışıp, yaşanan zamanda bunun unutulduğunu ve bir yıkıma doğru gidildiğini düşünürler. Yalana ve ikiyüzlülüğe karşı çıkarlar. Kayıtsızlık yüzünden dünyada gelişen çirkinlikleri yüceltmek için değil ona isyan etmek için resmederler. Estetik açıdan tam ve doğru bir ifade yerine psikolojik durumları, bilinçaltındakileri, iç sıkıntıları ve acıları deformasyona uğrayan figürler ve nesnelerle görünür kılarlar. Dünyayı yeniden oluşturmak isterler. Dostoyevski’nin, Nietzsche’nin ve Kafka’nın insanın çıkmazlarının, tinsel ve varoluşsal sorunlarının irdelendiği fikirsel ve edebi açıklamalarını ekspresyonistler resimleriyle verirler. Fütüristler ise tam tersine umutludurlar. Modern hayata, makinenin gücüne ve hıza olan hayranlıklarını, yeniliklere olumlu yaklaşımlarını manifestolarında ve işlerinde görmek mümkündür.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)