16 Ocak 2009 Cuma

Korku ve Çaresizlik

Televizyonda Gazze'den görüntüler izledim. Üzülmemek mümkün mü? Bir anne kucağındaki ve çevresindeki çocuklarıyla sokakta koşturuyor ve 'Nereye gideceğimizi şaşırdık. Her evi, her binayı vuruyorlar' diyordu. Öylesine çaresizdi ki. Birleşmiş Milletler binası ve hastaneler bile bombalanıyordu. Şehirden kapkara dumanlar yükseliyordu. Gece atılan bombalarla şehir aydınlanıyor, ışıldıyor ama bu bir yanılsama aslında karanlık ve kötü bir aydınlanma, ölüme götüren. Korkuyla yaşıyorlar haftalardır. İnsan aynı durumda kaldığını düşündüğünde acımasızlığı anlayabilir. Hayatınızdaki en kötü kabusu hatırlayın ondan kat kat korkunç. Dünyanın bu adil olmayan savaşa seyirci kalması, durdurmak için yeterli çaba göstermeyişi inanılır gibi değil.  Bu durumdan utanmamız gerekiyor insanlık adına. Sadece bu savaşta değil; kadınlara, çocuklara kısacası sivillere yönelik geçmişteki tüm savaşlar için geçerli. 20. yüzyılın ilk yarısında da savaşlar, belirsizlik, bunalımlar ve acılar vardı. 21. yüzyıl başlarında yine aynısı. 100 yıl geçmiş insanlık inanılmaz ilerleme kaydetmiş. İlerlemiş mi gerçekten!!! Yoksa ilkel mi kalmış?

Creative Commons License*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   

8 Ocak 2009 Perşembe

Beylerbeyi Sarayı Cephe Süslemelerinde Batı ve Doğu Etkileri

18. yüzyılda Batılılaşma sonucu Osmanlı mimarisine giren ve yaygınlaşan Barok ve Rokoko süslemelerinin uygulamaları çoğunlukla sebillerde, çeşmelerde, dinsel ve askeri yapılarda ağırlık kazanmıştır. Bu düzenlemeleri planda İtalyan Barok, bezemede Fransız Rokoko olarak görmek mümkündür. 18. yüzyıl İstanbul yapılarındaki hareketlenme, kademelenme, kırılmalar, hareketli silmeler, yapısal çoğalmalar, C ve S formları, bu formların bitiminde yaprağa veya bitkiye dönüşümleri, altın yaldız, topuz formları, kartuşlar Barok ve Rokoko süslemelerine özgüdür. Barokta hareket ve ritim duygusu yüzeyi zenginleştirir. Mimaride görülen bu özellikler 19. yüzyıl başlarında yerini Ampir’e ve Neo-klasiğe bırakır ancak Barok ve Rokoko tamamen terk edilmez. Barok ile Ampir çelişkilidir. Barok’un hareketli, karmaşık, bitkisel ve organik kökenli olmasına karşın Ampir geometrik, akılcı, temiz form ve kalıplar içinde, hareketsiz, dengeli ve anıtsaldır. Neo-klasik mimaride de Yunan ve Rönesans yapılarında görülen öğelere yer verilmiştir. Cephe düzenlemesinde üçgen alınlık ve sütun kullanımı Neo-klasik yapılarda belirgindir...

5 Ocak 2009 Pazartesi

Beylerbeyi Sarayı Cephe Süslemeleri

Beylerbeyi Sarayı cephe süslemeleri açısından 19. yüzyılın diğer Osmanlı saray ve kasırlarından daha sade bir görünüme sahiptir. Ana yapının cephelerinde iç mekanın tersine ağırlıklı olarak batı tarzları hakimdir.


1. Selamlık Girişi Cephesi: Sarayın Selamlık tarafının önünde Avrupa barok saraylarının bahçelerinin tarzında düzenlenmiş simetrik ve havuzlu bir bahçe yer alır. Bahçedeki oval havuzun etrafında mermer aslan heykelleri vardır. “İki katlı olan sarayın cephesi Fransız barok saraylarından esinlenerek düzenlenmiştir” (1). Öne doğru çıkıntı oluşturan bölüm Barok yapılara özgüdür ve hareketlilik getirir. Selamlık cephesinin çıkıntılı giriş bölümünün iki katında da aynı tarz mimari öğelere yer verilmiştir. Ortada üçlü, yuvarlak kemerli pencereler varken alt katta ortadaki pencere giriş olarak kullanılır. Üçlü pencere guruplaması Neo-klasik yapıların özelliklerindendir. Bu pencerelerin iki yanında daha küçük boyutlu birer dikdörtgen pencere yer alır. Pencereler arasında alçak bir podyum üzerinde yükselen ve öne doğru çıkıntı oluşturan korint başlıklı sütunların yivleri antik mimarideki örneklerinden farklıdır...

20 Aralık 2008 Cumartesi

Olası dünyaların ressamı Paul Klee

1879-1940 yılları arasında yaşamış olan İsviçreli ressam Paul Klee, 20. yüzyılın ilk yarısında modern sanatın önemli temsilcilerinden biridir. Müzisyen bir anne ve babanın oğludur. Keman çalan, şiir ve kısa öyküler yazan sanatçı Bern’de öğrenim görür ve 1898’de diplomasını alır. 1900 yılında Münih Akademisi’ne kayıt olur ama orada resim yapmayı öğrenemediğini belirtir. Birkaç ay İtalya’da kalır ve çalışmalarda bulunur. 'Komedyen 2', 'Dağın Kötümser Alegorisi' ilk dönem resimlerindendir. 1906 yılında evlenip Münih’e yerleşir. 1907’de bir oğlu olur ve mutlu bir aile yaşantısı sürdürür. Keman çalmaya devam ederken bir yandan da 1910’da ve 1911‘de İsviçre’de ve Münih’de sergiler düzenler. Wassily Kandisnky, Franz Marc ve diğer avangardlarla yakınlık kurar. Ekspresyonist anlayışta resimler yapan sanatçıların yer aldığı Der Blaue Reiter -Mavi Atlı- grubunun ikinci sergisine katılır. 1912’deki Paris seyahatinde Kübist deneylerden etkilenir. İki yıl sonra Tunus’a yaptığı gezinin ardından resimlerini renk kütleleriyle kurarak ritimli ve şiirsel bir anlatıma ulaşır. 1916 yılında orduya katılan sanatçı 1. Dünya Savaşı sırasında da resim yapmaya devam eder ve sergiler açar. 'Mavi Ay', 'Çatı' gibi geometrik, renkli, şiirsel ve evrensel manzaralar yapar. Savaş sonrası yağlıboya çalışmalara ağırlık verir. Bu resimleri hiyeroglifi andıran motiflerle zenginleştirir. 1920’den sonra yüzden fazla resmi bir retrospektif kapsamında sergilenir. Bu ticari başarısını artırır ve ona ün kazandırır.

16 Aralık 2008 Salı

Kaba Oyalanmalar

Sonbaharla ve kışla ilgili daha önce ne yazmışım? Tadını çıkarmak konusunda şimdi ne hissediyorum? Hüzün. Kış hüznüne kapıldım. Masumiyet Müzesi'ni okuyorum. 340. sayfadayım. Kitap çıktıktan sonra hakkında çok yorum yapıldı. Nedense köşe yazarları bir yarış halindeydi. Ondan bahsetmeyen yoktu tıpkı Issız Adam filmi gibi. Masumiyet Müzesi'ndeki Kemal'in aşkı Issız Adam'daki Alper'in aşkından daha içe işleyici ve buruk. Orhan pamuk'un en sevdiğim kitabı 'İstanbul, Hatıralar ve Şehir' di. Hem o kitapta hem de son kitabında Nerval'den söz etmesi ve istanbul ile melankolinin birleşmesi de bunda etken olabilir:

"Nerval istanbul'a geldiği zaman 35 yaşındaydı. 12 yıl sonra kendisini Paris'te asmasına yol açacak melankoli buhranlarından ilkini iki yıl önce geçirmiş ve bir süreliğine tımarhanede yatmıştı. Bütün hayatını belirleyecek karşılıksız bir aşkla sevdiği tiyatro oyuncusu jenny colon da altı ay önce ölmüştü. Nerval, Mısır - Kahire, İskenderiye - Suriye, Kıbrıs, Rodos, İzmir ve İstanbul'dan geçecek 'Doğu Yolculuğu'na bu acılarla birlikte tabi ki Chateaubriand, Lamartine ve Hugo ile Fransız edebiyatında bir gelenek olmaya başlayan romantik doğu düşlerinin etkisiyle çıkmıştı. Nerval'in kendinden önceki yazarlar gibi doğu hakkında bir şeyler yazma niyetini ve fransız edebiyatında melankoli ile özdeşleştiğini de göz önünde tutunca, insan şairin istanbul'da göreceklerinin çok özel ve değerli olacağına hükmediyor ama Nerval 1843 istanbul'unda kendi melankolisine değil de onu unutturacak şeylere dikkat eder... Kendini astığı sırada sayfalarını cebinde taşıdığı ve gerçeküstücülerin, Andre Breton, Paul Eluard ve Antonin Artaud'nun büyük hayranlık duyduğu 'Aurelia' ya da 'Hayat ve Rüya' adlı tüyler ürpertici ve benzersiz otobiyografik kitabında Nerval aşık olduğu kadın tarafından reddedilince hayatta artık kendisine "
kaba saba oyalanmalardan" başka bir şey kalmadığını anlatır ve dünyayı dolaştığını ve uzak milletlerin kıyafetleri, tuhaf töreleriyle aptalca oyalandığını dürüstçe itiraf ediverir...

 Pamuk, Orhan, İstanbul, Hatıralar ve Şehir, YKY, İstanbul, 2003 Aralık,


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...