Yapıların iç ve dış duvarlarına ve tavanlarına fresko, tempera, yağlıboya
ve mozaik olarak yapılan duvar resimlerinin geçmişi tarih öncesi dönemlere
dayanır. Mağara resimlerinde konturlar kazındıktan sonra tebeşirin, bitkilerin
ve toprağın ezilip suyla karıştırılmasıyla elde edilen bir boya sürülüyordu.
Binlerce yıldır korunan ve çoğunlukla hayvan figürlerinin tasvir edildiği bu
çizimlerde renk ve desendeki ustalık şaşırtıcıdır. Daha geç dönemden örneklere
Anadolu’da Çatalhöyük evlerinde rastlamak mümkün. M.Ö 6800-5700 arasına
tarihlenen yapıların kutsal alanlarında kirli bej kerpiç sıvası üzerinde
çeşitli renklerle sembolik motifler yanı sıra hayvan ve insan figürleri de
görülür. Eski Mısır’da da tapınakların ve mezarların kireçlenmiş ve
düzeltilmiş duvarlarına dinsel, askeri ve günlük olaylar resmedilirdi. Sanatçı
sıvalı duvarın üzerine siyah boyaya batırdığı fırçayla belge niteliğindeki
resimleri çizdikten sonra renklendirirdi. Antik dönemden beri bilinen fresko ve
mozaik teknikleriyle İtalya'da Pompei evlerinin, Efes'te zenginlerin ve ileri
gelenlerin oturduğu yamaç evlerin duvarları ve zeminleri çeşitli sahnelerle
süslenmişti. Batı sanatında 14. yüzyılda Giotto’yla yeniden karşılaşılan
fresko, Rönesans’ta büyük aşama kaydeder ve birçok ressamın başvurduğu bir
teknik olur. Parlak olmayan ancak dayanıklı olan fresko ıslak sıva üzerine su
ile karışan boyalarla yapılır. Kuru sıva üzerine olanına secco denir. Secco’da
sıva kuru olduğu için boya çok az çekilir ve dayanıklılık azalır. Tempera
tekniği ise boya maddesinin tutkallı suyla ve yumurta akıyla karıştırılmasıyla
elde edilir. Ortaçağda sık kullanılan tempera yağlıboyanın kullanılmasıyla
ortadan kalkmıştır. Yağlıboya ilk kez ayrıntı, derinlik, saydamlık ve parlaklık
verebilmek için Kuzeyli sanatçı Jan Van Eyck tarafından geliştirilmiştir.
3 Aralık 2008 Çarşamba
27 Kasım 2008 Perşembe
20. Yüzyılda Mobilya Tasarımı 2
Mobilya alanında 1950'ler bazen kitsch sınırlarını zorlayan mantarsı, eğrisel tasarımların olduğu yıllardır. Dönemin en önemli ismi Charles Eames'tir. Mimar Euro Saarinen'in 1956 tarihli tek bacaklı Lale Sandalyeleri de tüm dünyaya yayılmıştır. Plastik malzemenin kalıba dökülmesiyle oluşturulmuş sandalyelerin oturma kısmında renkli kumaş minderler yer alır. Harry Bertoia'nın organik biçimli sandalyeleri çelik krom ağdan bir yastıkla meydana getirilmiştir. Polyester, alüminyum, kontrplak kullanımları dikkati çeker. Yaslanılan ağ kısım yelpaze gibi açılmıştır. Oturulan bölümde kumaş minder kullanılır. Ayaklar ince çubuklar halindedir. Charles Eames'in chaise lounge adlı mobilyası kalıplanabilen sert plastikten yapılmıştır. 1948 tarihli bu koltuk sentetik örtüye sahiptir. Henry Moore'un heykellerini andıran koltukta simetri ve orana uygunluk önemsenmemiştir. Koltuk ince bacaklarla çarpı şeklinde kaide üzerine oturur...
25 Kasım 2008 Salı
20. Yüzyılda Mobilya Tasarımı 1
Mackintosh, Tepe Evi Sandalyeleri, 1897, |
20. yüzyılın başlarında üretilen mobilyalar gerçek ve zengin sanat alıcılarıyla orta sınıfa hitap eder. Tasarımcı her iki kesimi dikkate almak zorundadır. "İskoç'un liman şehri Glaslow Sanat Okulu'nda Japon sanatından etkilenen bir grup mimar ve sanatçı yeni bir stil geliştirdiler, az süslemeyi ve siyah beyaz renkleri tercih ettiler. Art Nouveau'nun son dönemlerinde grubun başında bulunan Charles Rennie Mackintosh ince zarif yatay ve dikey hatlardan kurulu formlar kullandı." (1). Mackintosh'un 1897 yılında tasarladığı sandalyeleri sade süsleme öğeleriyle Art Nouveau'nun son dönem örneklerini gösterirler. Hellensburg'daki Tepe Evi'nin yatak odası için 1903 yılında yaptığı sandalyede yatay ve dikeyin vurgulandığı geometrik formlar ve yalınlık göze çarpar..
Art Nouveau'dan sonra 1920 ve 30'larda görülen bir diğer akım Art Deco'dur. "20. yüzyılın başlarında Almanya ve Avusturya'nın geleneksel el sanatları atölyelerinde üretilen mobilyalara dayanan bir akımdır. 1930'lara kadar özellikle Jacques Emile Ruhlmann, Andre Gnoult ve Eilen Gray gibi tasarımcıların öncülük ettiği bu üslupta üretilen mobilyalarda sedef, fildişi, abanoz, altın, gümüş, kaplan ve leopar postları ile parlak renkli ipekli kumaşlar gözde malzemeler olarak kullanılmıştır." (2).
Art Nouveau'dan sonra 1920 ve 30'larda görülen bir diğer akım Art Deco'dur. "20. yüzyılın başlarında Almanya ve Avusturya'nın geleneksel el sanatları atölyelerinde üretilen mobilyalara dayanan bir akımdır. 1930'lara kadar özellikle Jacques Emile Ruhlmann, Andre Gnoult ve Eilen Gray gibi tasarımcıların öncülük ettiği bu üslupta üretilen mobilyalarda sedef, fildişi, abanoz, altın, gümüş, kaplan ve leopar postları ile parlak renkli ipekli kumaşlar gözde malzemeler olarak kullanılmıştır." (2).
22 Kasım 2008 Cumartesi
Gelenekten Kopuş: Art Nouveau
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra
zevksiz makine üretimine karşı çıkan Arts and Crafts hareketinin (Güzel Sanatlar ve El Sanatları) yalın ve işlevsel mobilya tasarımları sonraki dönemleri de etkiler. El işçiliğinin
ve zanaatın öne çıkarılması yanı sıra sanatın herkese ulaşabilmesi 1890-1914
yılları arasında Avrupa'da ve Amerika'da kendini gösteren Art Nouveau (Yeni Sanat) tarafından da
önemsenir. 1862 yılından sonra Dünya ticaret fuarlarında Japon ahşap baskıları,
tekstiller, porselenler sergilenmeye başlar. Bunun sonucunda Doğu dünyasına,
Japonya’ya ve Çin’e ilgi artar. Tarihselci yaklaşımlardan uzak durarak geleneksel
sanattan kopan ve doğanın çekiciliğine kapılan ‘Yeni Sanat’ tüm dünyada
benimsenir.
20 Kasım 2008 Perşembe
19. Yüzyıl Akımı: Arts and Crafts
18. yüzyıl sonunda Avrupa'da endüstri devrimi gerçekleşir. Endüstri devriminin ardından İngiltere'de makine kullanımı buharlı makinelerle yaygınlaşır. İnsan ve hayvan gücünün yerine makine geçer. Kırsal kesimlerden kentlere göçler başlar. İngiltere'de nüfusun çok az bir kesimi kentte yaşarken 30 yıl içinde yarısı kentli olur. Tren 1825'te İngiltere'de, 1829'da Amerika'da, 1835'te Almanya'da ve 1874'te Osmanlı'da görülür. 1855'te ilk elektrikli telgraf, 1862'de telefon, elektrik santralleri, 1885'te motorlu taşıtlar ortaya çıkar. Hızlı kentleşme sonucu oluşan karışıklık strese yol açar.
Eski kentlerin yerine yenileri kurulur. Sanayi devrimiyle mekanik üretim ön plana geçer, el sanatları geriler. Küçük dükkanların yerini fabrikalar alır. Kentleşme yeni yapıların inşa edilmesini zorunlu kılar. Yeni yapılarda demir kullanımı önem kazanır. Endüstri yapıları dışta geleneksel görünüme sahipken içte demir kullanılan geniş bir strüktür ve mühendislik yapılarıdır. İkinci malzeme camdır. Demir daha çok pasajlarda, sergi salonlarında, istasyonlarda, cam ise konut yapılarında uygulanır. Endüstri devrimi sonucu oluşan yeni kentlerde yeni planlamalar yapılır: kent içinde pasajlar, sergi binaları, depolar, kütüphaneler, mağazalar, gar binaları, borsa binaları, seralar, botanik bahçeleri ve köprüler gibi..
Eski kentlerin yerine yenileri kurulur. Sanayi devrimiyle mekanik üretim ön plana geçer, el sanatları geriler. Küçük dükkanların yerini fabrikalar alır. Kentleşme yeni yapıların inşa edilmesini zorunlu kılar. Yeni yapılarda demir kullanımı önem kazanır. Endüstri yapıları dışta geleneksel görünüme sahipken içte demir kullanılan geniş bir strüktür ve mühendislik yapılarıdır. İkinci malzeme camdır. Demir daha çok pasajlarda, sergi salonlarında, istasyonlarda, cam ise konut yapılarında uygulanır. Endüstri devrimi sonucu oluşan yeni kentlerde yeni planlamalar yapılır: kent içinde pasajlar, sergi binaları, depolar, kütüphaneler, mağazalar, gar binaları, borsa binaları, seralar, botanik bahçeleri ve köprüler gibi..
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)