18 Eylül 2008 Perşembe

Constable ve Turner

Francisco de Goya’nın kara romantizmindeki melankoliye karşın John Constable’da açık hava ve doğa tasvirleriyle hüzünlü bir atmosfer göze çarpar. Romantik ressamlarda dalgalı denizin, gece yıldızlarla gündüz bulutlarla donanmış bir gökyüzünün, ormanlıkların, kayalıkların ve çayırların göründüğü manzaralar yaygın konulardır. Doğa doğrudan bir gözlemin yanı sıra düş, ruh ve duygusal değerler de katılarak resmedilir. Geçmişten bir kalıntının olduğu ıssız sakin yerler tercih edilir. İngiliz romantik ressamlarından Constable (1776-1837) kırsal görünümlere olan ilgisinin belirgin olduğu manzaralarında noktasal boya kullanımıyla ve hızlı fırça vuruşlarıyla geçiciliği yakalar. Şiirsel manzaralarını önceden belirlenmiş kurallara göre değil kendi gördüğü ve bildiği gibi yapar.
 
Doğayı gerçekçi bir şekilde vermek ister. Kırlara çıkıp çizimler yapar daha sonra onları renklendirir. Bu özellikleriyle Barbizon Okulu ve Empresyonistler üzerinde etkili olur. Weymout Körfezi'nde kompozisyonun üçte ikisini bulutlu ve hareketlilik içindeki gökyüzü oluşturur. Gökyüzünün kasveti ve dalgalı deniz fırtına habercisidir. Uzaklardaki tepelerin önünde bir çoban ve sürüsü görülür. Ön planda şapkalı küçük bir figür kayığın bulunduğu yere doğru yürür. Kapalı ve rüzgarlı bir havada, dalgalı deniz kıyısında yürüyen insanın doğa içindeki küçüklüğü dikkat çekicidir ve melankolik bir etki yaratır. 

15 Eylül 2008 Pazartesi

Francisco de Goya ve Savaş

İspanyol ressam Francisco de Goya (1746 - 1828) resim öğrenmeye çok küçük yaşta başlar. Roma'da İtalyan sanatını inceler. Halk arasında yaşar ve Fransız - İspanyol savaşına katılır. Halk, saray ve gündelik yaşam sahnelerini konu olarak seçer. Resimlerinde ve taşbaskılarında toplumsal olaylar, acımasızlık, savaşların kötülüğü ve yıkımları ürkütücü bir görünümdedir.


'3 Mayıs 1808' halk ayaklanmasının bastırılmasını ve savaşın dehşetini gösteren bir örnektir. Kurşuna dizilmiş olan direnişçiler yerde kanlar içinde yatarlar. İlk dikkat çeken beyaz bir gömlek ile sarı pantolon giymiş ve ellerini havaya kaldırmış kişidir. Korkuyla kendisine doğrultulmuş namlulara bakar. Çevresindekiler bu şiddeti görmemek için elleriyle yüzlerini kaparlar ve dua ederler. Silahlarını doğrultmuş dizili askerler ise acımasız görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeye odaklanmışlar. Tepelerin arkasında bir manastır görülür. Gökyüzü karanlıktır. Kasvetli resmin en ışıklı bölümü beyaz gömlekli figürün çevresidir. Buradaki aydınlık olması gerekenden fazla gibidir. Goya'nın bu resimle birlikte 85 gravürünün konusu İspanya’nın Napolyon’un işgaline uğraması ve savaştır.

Goya hayatının son yıllarında karabasanları, hayallerini, korkularını çizer ve bu çalışmalarıyla resim sanatının gelişmesine katkı sağlar. Sanatçı içsel görüntülerini kağıda veya tuvale yansıtır. Gizemli yaratıklar, büyücü kadınlar, karaltılar, dehşetli ve gülünç olaylar kara bir romantizme dönüşür.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

13 Eylül 2008 Cumartesi

James Ensor ve Ernst Ludwig Kirchner'in Resimlerinde Alay ve Hüzün

Varoluşçu acılarına yanıt aramak için kendini feda ederek resim yapan Van Gogh, içindeki sıkıntılarını yansıtan Munch gibi James Ensor da ekspresyonistlere öncü olan ressamlardandır. Ensor’un (1860-1949) resimlerinde Flaman geleneğine uygun olarak koyu renklere ve alaycı mizaha rastlanır. İçe dönük, insanlara ve dünyaya yabancılaşan bir kişi olarak gerçeklerden uzaklaşmayı tercih eder. Toplumun yaşam biçimiyle, davranışlarıyla, ikiyüzlülüğüyle dalga geçer ve bunları gülünç maskelerle, melankolik koyu renklerle resmeder. Bu tutumuyla Rönesans Flaman ressamlarından Bosch’un ve Brugel’in devamı gibidir. Çocukluğunda babasının kabuklu hayvan dükkanındaki deniz kabukları ve tavanarasına atılmış maskeler onun imgelem gücünü besleyen öğelerdendir. Ostente kentinin plajlarındaki, balolarındaki ve karnavallarındaki insanları kalabalık olarak tasvir etti. Ostente’nin gündelik yaşamı ona ve sanatına belirgin bir mizah verdi (1).

10 Eylül 2008 Çarşamba

Sözler

Eyleme bağımlı insan sonsuzluğu kaybeder çünkü yaptıkları için kaygılıdır. Olasılıklar dünyasında gezinen ise hiçliği duyumsar.

İnsan yaşadıkça hayat içine çekecektir. Toplum uzak durana karşı kıskançtır ve gelip kapıyı çalar.

İletişimde soru sormamak, sadece anlatılmak isteneni dinlemek ve onaylamak ilgisizliktir. "Anlattıkların umurumda değil aslında" demektir.  Anlatan kişi soru sorulmasını mı ister yoksa durmadan konuşmayı mı?

Rahatsız olanların yanında sigara içenler düşüncesiz ve saygısızdır. Kendi özgürlüğünü savunurken başkasının özgürlük alanına girer.

Ölüm mutlu olmak isteğini güçlendirir. Kimisi ölüm sonrası hayata inanmaz. "Hayat kısa. Onu en güzel şekilde ve istediği gibi yaşamalı" düşüncesine sığınır. Kimisi de bu dünyanın gelip geçiciliğinin uyandırdığı tatlı hüzünle yaşar. Yaşamını güzel ve anlamlı kılmaya çalışırken öteki dünyaya da uzak durmaz.

Nalan Yılmaz. 2008.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

8 Eylül 2008 Pazartesi

Şeker Ahmet Paşa'nın Hayatı - 1

1841 yılında Üsküdar’da doğan Şeker Ahmet Paşa’nın babası Ali Efendi’dir. Gerçek adı Ahmet Ali olan ressam, çocukken eniştesi Yahya Paşa tarafından himaye edilir. 1846 yılında beş yaşındayken Üsküdar İlkokulu’na başlar. On dört yaşındayken sınavla girdiği Tıbbiye Mektebine kısa bir süre devam eden Şeker Ahmet Paşa doktorluğun kendisine göre olmadığını anlayıp okuldan ayrılır ve 1856 yılında Harbiye Mektebi'ne geçer.

Şeker Ahmet Paşa resme olan ilgisi nedeniyle bu alanda kendini geliştirmek için çok çalışır. Bu çabaları on sekiz yaşındayken Harbiye Mektebinin resim öğretmenliği bölümüne atanmasını sağlar. Harbiye Mektebi'nden en üst dereceyle mezun olur. Sanata düşkün bir padişah olan Abdülaziz teğmen Şeker Ahmet Paşa’nın çalışmalarını gördükten sonra onu resim eğitimi alması için 1861-62 yıllarında Paris’teki Mekteb-i Osmani’ye gönderir. Mekteb-i Osmani Paris’e eğitim için gönderilen gençlerin dersleri izleyebilecekleri bir düzeye getirilmeleri ve disiplin altında tutulmaları için açılan bir okuldur. Öğretim kadrosunun çoğunluğu Fransızlardan oluşan bu okul 1860’da kurulmuş ve 1878’de Fransa-Prusya savaşı sonrasında kapanmıştır...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...