Ortaçağ’ın kırsal kesiminin yoksullaştığı, salgın
hastalıkların, kıtlıkların yaşandığı ve işgaller sonucu şehirlerin çöktüğü
karışık, karanlık ve dini baskılar altındaki ortamından sanatçılar da
etkilenirler. Kuzey ülkelerinin sanatçıları dönemin insanlarının içinde
bulunduğu durumu, acılı veya gülünç halleri düşlerle birleştirerek resimlerine
aktarırlar. Dinsel konuların anlatımına, simgesel, metafizik ve büyücülük ile
ilgili yorumlamalara yer verirler. Babası 1455’te Nürnberg’e yerleşmiş bir kuyumcu
olan Albrecht Dürer (1471-1528) 15. yüzyıl sonu 16. yüzyıl başında yaşamış
Kuzeyli bir ressamdır. Zanaatkar bir aileden gelen ve Alman resminin
öncülerinden sayılan Dürer, çocukluğunda çizime olan yeteneğinden dolayı
Nürnbergli usta Michael Wolgemut’un yanına yetişmesi için verilir. Burada kitap
baskıları ve ahşap baskılar üretir. 1490-94 yılları arasında Almanya’yı
dolaşır. 1505’te gittiği ve iki yıl kaldığı Venedik, Floransa ve Roma’da
dönemin büyük ressamlarından ve insanın kendisini tanıması gerektiğini söyleyen
Rönesans hümanisti Marcilio Ficino’dan etkilenir. Rönesans’ı İtalya’dan
Almanya’ya taşır. Almanya’da 15. yüzyılda insana yüksek değer veren Reform
hareketi görülürken bir yandan da dinsel ahlaksal bir yöne zorlanma bir çelişki
ve huzursuzluk yaratır. Reform döneminde Luther ve Erasmus ile tanışan ve
1512’de saray ressamı olan Dürer matematik, geometri, düşünsel konular ve Latin
edebiyatı alanında bilgilidir. Ölçme, arazi ve kentlerin savunulması, oran ve
sanat kuramı üzerine kitaplar yazar.
Dürer’in doğayı aslına uygun biçimde verdiği suluboyalarından, desenlerinden -kara kalem- (900) başka yağlıboya (70), ahşap
baskı (350), bakır oyma (100) ve grafik işlerinde ağırlıklı olarak dinsel
konuların tasvirleri ve portreler vardır. İnsan vücudunu ve hareketlerini çok
iyi gözlemler. Heykelimsi vücutlar ışık etkisiyle hacim kazanır. Portreleri
yumuşak, baskıları sert, ifadeci ve çizgiseldir. Kendi gücünden kaynaklanan
üslubuyla Alman Rönesansı’nın en güçlü ve saf örneklerini oluşturur. Yaşamı
boyunca insanlarla ilişkilerinde soğuk ve mesafeli duran sanatçı ilişkilere
korku ve öfkeyle yaklaştığından sevgiyle ilgili güzel deneyimleri olmamıştır.
Kendisinin ve annesinin melankolik krizleri ve ruhsal bunalımları zaman zaman
artan ressamın güzelliğin gizine yönelik arayışından dolayı sanatı biçimcidir.
Ona göre Tanrı’ya en yakın insan sanatçılardır.
1500 yılında yaptığı Kendi Portresi üzerinde "Ben Nürnbergli Albrecht Dürer kendi kendimi yarattım” diye yazar. Bu
çalışması Rönesans ruhunu taşıması, özgürleşme, insanın öncelik kazanması ve
hümanistleşme açısından önemlidir. Önce babasının, sonra annesinin ölümü onu
derinden etkiler ve bu sanatına da yansır. 1511 Passion –İsa’nın çektikleri- adlı bir ahşap baskı
yapar. İsa Petrus’un ihanetinden sonra yakalanıp işkencelere maruz kalır.
Önce kamçılanır, alay edilir, sonra da çarmıha gerilir. Çarmığa gerilişinden
sonra dirilişinden önceki halini gösteren bu resimde İsa dinsel metinlerde söz
edildiği gibi kendinden emin, güçlü kuvvetli değil aksine güçsüz, bitkin ve
çaresizdir. Bir kaya üzerinde otururken kendisine neden böyle bir ceza
verildiğini anlayamamış kederli bir ifade içindedir. Saçında dikenli tellerden
bir taç vardır. Yana eğilmiş başının üzerine elini koyması bu dünyada olmaktan
hoşnutsuzluğunu, arada kalmışlığını ve acılı halini simgeler.
Benzer bir duruşa sahip bir başka Dürer çalışması Melencolia I adlı bakır gravürdür. İsa gibi oturan ve başını eli arasına almış bir kadının görüldüğü sembolizm açısından zengin ve alegorik bir tasvirdir. Dürer’in 1514 yılında 43 yaşındayken yaptığı esrarengiz gravürün sağ kısmında anıtsal görünümlü bir kadın penceresiz ve kapısız bir yapının önünde oturur. Duvarda suskun bir çan, zamanın geçtiğini gösteren ince bir işçilik örneği bir kum saati, dengede duran terazi ve simetrik sayı dörtgeni yer alır. Dörtgenin soldan sağa, yukarıdan aşağıya sayılarının toplamı 34’dür. Tüm bu ölçü aletleri kendi içinde uyumludur. Hepsi taşlaşmış, zamanı dondurmuş, tek bir anda kalmıştır. Birbirleriyle ilişkisiz görünen nesneler bir daha kullanılmayacakmış gibi bırakılmıştır.
Mekânın neresi olduğu tam olarak anlaşılamasa da açık havadaki sahnenin arka planında deniz kenarında bir yerleşim seçilir. Alacakaranlık, kasvetli ve mistik bu ortamdaki yapının arka duvarına dayalı duran ve yedi basamağı görülen bir merdivenin işlevi belirsizdir. Merdiven, Ortaçağ geleneksel inancında ruhların gökyüzüne çıkmalarına araç olarak düşünülür. Belki burada da böyle bir anlam taşır. Işığın nereden geldiği belli olmadığı gri renkli gravürün sol orta kısmında duran büyük köşeli dörtgen blok taşın bir yüzeyinde belli belirsiz kafatası görülse de kadının bakışları ona yönelik değil. Taş bloğun önünde kıvrılmış yatan bilgelerin yol arkadaşı olan* zayıf bir köpeğin gözleri kapalıdır ama uyuyup uyumadığı anlaşılmaz. Kadın figürünün ayakları önünde ne için orada durduğu bilinmeyen kürenin aydınlık yüzünden ışık yansır. Gravürün geneline dağılmış nesneler daha çok geometricilerin, mimarların ve marangozların kullandıkları bilimsel, teknik aletler: cetvel, rende, kerpeten, testere, çekiç, çividir. Melankolikle dünya arasındaki derin etkileşimler nesneler vasıtasıyla olur. Görünenin değil bir başka şeyin göstergesi olan nesnelerle çevrili kadının sağ tarafında bir değirmen taşı üzerindeki örtünün üstüne oturmuş kıvırcık saçlı, sağlıklı ve tombul olarak çizilmiş küçük kanatlı bir çocuk figürü elinde tuttuğu şeye bakıyor gibidir. Bu kanatlı figürün çocuk mu melek mi olduğu bilinmiyor. Hala gizemini koruyor.
Resmin arka planında gökyüzünde ağzı açık, kuyruğu zikzaklı yarasa gibi ama kertenkeleyi de andıran bir hayvan görülür. Şeytan benzeri bir cin olan bu yaratık gökyüzünde ‘Melencolia I’ yazan panoyu tutar. Durgun denize karşın karışık ve huzursuz olan gökyüzünde gökkuşağı ve ışık saçan bir kuyrukluyıldız vardır. Komet, 15. yüzyılın bela simgelerindendir. Gökkuşağının da Ortaçağ’da su baskınlarına yol açtığına inanılır. Sanki kuyrukluyıldız dünyaya çarpacak ve sel felaketine neden olacakmış gibidir, yarasa bu kötü haberi verirken insanlar sakindir. Öte yandan Alman felsefeci Agrippa von Nettesheim’in ‘De Occulta Philosophia’nın 1510’dan sonra Almanya’da dolanan el yazmasındaki düşüncelerle Melencolia I arasında benzerlikler vardır. Filozof melankolinin sorumlusu olarak görülen kara safranın yanında yaratıcılığı ortaya çıkaran ak safra olduğunu ileri sürer ve üç melankoli türü açıklar: ilki melancholia imaginationis; kültürsüz insanları yönetip ressam ve mimar olmalarını sağlar. Kuyrukluyıldız ve gökkuşağının habercisi afetlere de egemendir. İkincisi melancholia rationis; akıl yoluyla bilgiye ulaşan felsefeciler, doktorlar vb. ifade eder ve kitaplarla sayılarla ilgilidir. Üçüncü tür ise melancholia mentis; yüce olanları, Tanrı’nın yasasını kapsar. Kuyrukluyıldız ve gökkuşağı son kurtuluştur burada. Dürer’in gravüründe üç türden de özellikler görmek mümkündür. Gökkuşağı ve kuyrukluyıldız da felaket habercisi değil de gelecekteki kurtuluşu haber veriyor olabilir.
Dalgın ve gölgeli yüzlü kadın tüm düşünceleri, acılarıyla yalnız başınadır. Sıkıntılı aynı zamanda yaratıcı insanların tipik tasviri olan eğilmiş başını yumruk olmuş sol eliyle destekler pozisyondadır. Dağınık uzun saçları, kanatları, başında çiçeklerden oluşturulmuş bir çelenk, kucağında kapalı bir kitap, sağ elinde pergel vardır. Kitap ve pergel onun düşünen bilge bir insan olduğunu simgeler. Yaşadığı döneme özgü giysisi içindeki kadın halsizdir ve oturduğu yere çökmüştür. Elbisesinin bel kısmından aşağıya para kesesi ve anahtarlar sarkar. Dürer, bu gravür ile ilgili olarak yaptığı bir açıklamada ‘anahtar gücün, para kesesi de zenginliğin sembolüdür’ diye yazar. İki simge Satürn çocuklarının yani melankoliklerin özellikleri olarak bilinir. Satürn mitolojide zenginliğin koruyucusudur. Ölçü sanatının, harmoninin, zamanın, geometrinin yanı sıra çalışma ve emek tanrısıdır. Buradaki hülyalı kadın ise dünyaya özgü şeylerle ilgilenmez. Para, güç ve şiddeti umursamaz. Bakışları uzaktadır, belirsiz bir noktaya, hiçliğe doğrudur. Ona ulaşmak olanaksızdır çünkü bulunduğu yerde değildir.
Dürer, kanatlarla melankolik kişilerin bu dünyadan gitmek isteyen hüzünlü insanlar olduğunu vurgular. Tüm ağırlığıyla oturmuş birinin kanatlanması pek mümkün görünmüyor. Kanatlar bedenin çöküntüsünün kanıtı olarak hareketsizce dururlar. Aynı zamanda karamsarlığı iyimserliğe ve karanlığı aydınlığa dönüştürebilecekmiş gibi bir izlenim de uyandırırlar. Gözleri parlak, faltaşı gibi açık ve canlı görünen kadının yüzünde üzüntüden çok kuşkulu ve gergin bir ifade gözlenir. Düzensiz, dağılmış ve karışık eşyalar arasında otursa da hiçbirinin farkında değildir. Ruh-beden karşıtlığının ağırlığı altında kendi içine yönelmiş, dış dünyadan kendini soyutlamış, bambaşka bir şeye yoğunlaşmıştır. Farklı bir boyutta, derin bir melankoli hali** içindedir. Resmin tümüne yayılan durgunluk, yavaşlık ve eylemsizlik bu etkiyi güçlendirir. Ortaçağ’da Satürn etkisi altındaki melankolikler hasta ve uğursuz sayılırken Rönesans hümanist düşüncesinde toplumun en yaratıcı insanları olarak benimsenirler.
Avrupa’da hızla ünlenen ve esrarlı evrenin yansıdığı bu eserin ikonografik öğeleri sanatçılar tarafından özellikle melankoli ile ilgili konularda kullanılır. Artık melankolik mizacın betimlemeleri yerine alegorik bir figür ortaya çıkaran Melencolia I’in psikolojik, simgesel, astrolojik ve sanatsal anlamları üzerine pek çok yorum yapılır. 15. yüzyılda yaygın olan dünyanın sonu endişesini Dürer’de hayatı boyunca taşımıştır. Ortaçağ insanının kaygılarını anlattığı üzerinde durulurken ressamın hayatından esere göndermelerde bulunulur. Annesinin ölümünden sonra duygularını bu çalışmasına yansıttığı söylenir. Ayrıntılı belgeler sunan Erwin Panofsky buradaki figürün Albrecht Dürer’in kendi ruhu olduğunu ifade eder. Dürer kendi melankolisini ve yaşadığı bir durumu gravür haline getirmiş olabilir. Her açıklama yeni bir ayrıntıyı aydınlatır. Bu alegorik çalışma bir bilmece gibidir ve gizemliliğinin etkilerini sonraki dönemlerde de sürdürmüştür.
Notlar:
* Mısır alfabesinin gizlerini içeren Horapollon’da köpek melankoliklerin, bilginlerin ve kahinlerin özellikleriyle ilişkilendirilir.
** Melankolinin kadın olarak gösterilmesi konuya farklı bir yaklaşım içinde olsa da Dürer’den başka çağdaşı Lukas Cranach’ta da vardır. Onda melankoli baştan çıkaran, genç ve güzel bir cadıya dönüşür ve sihirli bir değnek yontar.
Kaynaklar
1- Binkert, Dörthe, Melankoli Kadındır, çev: İlknur İgan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995
3- Gombrich, E.H., Sanatın Öyküsü, çev: Bedrettin Cömert, Remzi Kitabevi, 3. Basım, 1986
4- Hélène Prigent, Melankoli, Bunalımın Başkalaşımları, çev: Orçun Türkay, YKY, 2009, Mayıs
5- Sontag, Susan, Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş, çev: Salman, Y., Sökmen, M.G., Metis Yayınları, II. Basım, 1998, İstanbul
6- Teber, Serol, Melankoli, Normal Bir Anomali, Say Yayınları, İstanbul, 2001
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
Bir melankolik olarak bu resmi çok seviyorum.
YanıtlaSilBizler gerçekten anlaşılmayı umar ama bir türlü
anlaşılamayız.
teşekkürler çok güzel bir inceleme yapmışsınız emeğinize sağlık
YanıtlaSilOkuduğunuz ve yorum yazdığınız için ben de teşekkür ederim.
SilÇok teşekkür ederim
YanıtlaSil