1560’lardan sonra Hollanda resim atölyelerinde görülen tür stilleven adını alır. Bu
sözcük Fransa'da nature morte - ölmüş
doğa-, İngilizce’de still-life, Almanca’da stilleben,
İtalyanca’da natura morta olarak nitelendirilir. Bu tür, akademi yanlısı
ve barok üslup karşıtı çevrelerde yaygınlık kazanır. Natürmortta; canlı
varlıklar dışında kalan nesnelerle, çevremizdeki hareketsiz doğa öğeleri,
özellikle çiçekler, meyveler ve küçük hayvanlar konu olarak seçilir. Nesneler
pratik kullanımları dışındasimgeselbağlantılar açısından da önemlidir.
Ölüdoğa öğeleri 17. yüzyıla kadar resmin konusuna
ve ayrıntıya destek olarak tasvir edilir. İlk kez 17. yüzyılda ana konu olur.
Ancak bu türün ilk örneklerine eski Mısır mezarlarında ve Antik Yunan duvar
resimlerinde, mozaiklerde, toprak vazoları ve tabakları üzerinde de rastlanır.
M.Ö. 1422-1411 yıllarında Mısır’da Menna’nın mezarının duvarlarında meyve,
balık, tavuk ve testi tasvirleri bulunur. Bu resimler ölüye sunulan yiyecekleri
gösterir. Antik Yunan’dan günümüze örnek ulaşmamıştır ama Pliny ‘Doğa Tarihi’
adlı kitabında Xenion denilen bu
resimlerin yapıldığını ve en önemli ustanın Peiraikos olduğunu (M. Ö. III. yy.)
belirtmiştir. Natürmort resimler Roma döneminde de Herculanium ve Pompei'de küçük taşınabilir eşyalar üzerine, duvarlara fresk ve mozaik olarak uygulanır. Ekmek dilimleri, yumurta, sebze, meyve, deniz
ürünleri gibi yiyeceklerle birlikte pişmiş toprak, cam ve metal kaplar içinde
su, zeytinyağı ve şarap ile masada düzenlenmiş çiçek ve meyvelerin resimlendiği
Roma natürmortları gerçekçi ve dekoratif özellikler gösterir.
Natürmort 14. ve 15. yüzyıllarda yeniden yapılmış
olsa da 16. ve 17. yüzyıllarda Hollanda, Fransa, Belçika, İtalya ve İspanya’da
yaygınlaşır. Hollandalı ve Belçikalı sanatçılar yaşamın sevecen ve yumuşak
yanlarını yorumladılar. Ressamların gerçekçiliğe ve doğallığa yönelmeleri
çevrelerindeki nesnelerle yakınlık içinde olmalarını sağlar. Bu yakınlık onlara
zamanlarının çoğunun geçtiği evlerinde her gün kullandıkları şeyleri inceleme
yeteneği kazandırır. Gözleme dayanarak nesnelerin görünümlerinden etkilenip
yaşamın özüne yaklaşmaya çalışan ressamlardan Jan van Huysum, Cloa Peters,
Ambrosius Boschaert, Dieter Claesz, Jan Davids de Heem, Frans Synders’ın
isimleri sayılabilir. Huysum’un natürmortlarında meyveler ve çiçekler son derece canlı
ve gerçekçidir. Ayrıntılar özenle resmedilmiştir. Şeffaflık ve ışık
etkileyicidir. Çiçek resmi yapan kuzey sanatçıları: Jan Pieter Verdussen,
Francois Van Dael, Rachel Ruysch, Jan Sadeler ve Relant Savey’dir.
İtalyan ressam Caravaggio’nun ölüdoğalarında öğeler basit bir geometrik düzendedir ancak özenle yapıldıkları fark edilir:
Yan yana sıralanmış sepet ya da tabak içinde meyveler, fincan, birkaç bakır
eşya. Kendine özgü gerçekçilik ve gölge ışık arasındaki sert karşıtlık
belirgindir. Caravaggio’nun Meyve Sepeti adlı resmi İtalya’da ilk gerçek natürmort olarak kabul
edilir. İtalya’da onun tarzında natürmortlar yapan Luca Forte, Salini ve P. P.
Bonzi gibi ressamlar vardır. Bir başka İtalyan ressam Paolo Porpora (1617-1670)
çiçek motifleri, değişik sebzeler, meyveler ve küçük hayvanlar resmeder.
Hareketli, şeffaf ve ışıklı figürlerin görünümleri büyüleyicidir.
İspanyol sanatçılardan Juan Sanchez Cotan’ın
(1560-1627) natürmortlarındaki nesneler süsleyici öğe olmanın ötesindedir.
İtinayla düzenlenmiş objelere sahip yalın resimlerdir. Kuzey Avrupa
ölüdoğalarında çoğunlukla bir masa üzerinde yiyecekler ve yemek takımları gibi
dekoratif öğeler resimlenirken Cotan sebzeleri yemek bağlamından çıkarır.
Francisco Zurbaran’ın (1598-1664) kompozisyonlarındaki figürler ayrıntılar
içinde kaybolmaz ve gözü yormayan bir sadelik içindedirler. Limonlar, Portakallar ve Gül'de bu özellikleri görmek mümkündür. Su dolu kupa ve yanındaki gül ile sevgi ve saflık simgelenmiştir. Seçilen nesneler ve onların
sanki altar üzerine konulan adaklar gibi yerleştirilmesi, sadelik ve arka
planın koyu tonu, ışık, gölge ciddi ve mistik atmosferi güçlendirir. İspanya’da yiyecekleri ve mutfak eşyalarını konu alan natürmortlara bodegon, çiçek resimlerine florera denir. En önemli Bodegon sanatçıları Francisco Pacheco, Alonzo Vasquez ve Luis Melendez’dir. 18. yüzyılda yaşamış Melendez’in ölüdoğa resminde geometrik nesnelerin bir araya geldiği görülür. Ekmek, kavun, şeftaliler, armutlar, sepet içinde üzümler kalabalık bir görünüme neden olsa da dengeli ve gözü yormayan bir düzenleme söz konudur. Resmettikleri şeylere simgesel ve derin anlamlar yükleyen İspanyol sanatçıların natürmortlarında güçlü bir gözlem vardır.
Kuzey Avrupa ülkelerinde 17. yüzyılda estetik ve
simgesel anlamda bağımsızlık kazanan natürmortlar dini öğütler vermek amacıyla
yapıldığında vanitas adını alır. Resimlerdeki geçicilik ve ölümü
simgeleyen kum saatleri, ayna, kuru kafalar ve mum gibi eşyalar evrensel bir
anlatıma kavuşur. Doğanın aktarıldığı bu çalışmalarda şarap dolu sürahilerin ve
porselen tabaklarda iştah açıcı meyvelerin de tasvirleri vardır. Burjuvanın
yemek salonlarındaki duvarlara asılan ve zenginlik göstergesi sayılan
natürmortlarda sanatçılar seçtikleri nesneleri imgelemlerine göre
yerleştirmekte serbesttir. Willem Kalf zarif düzenlemelerinde ışığın renkli bir camda
yansımasını ve kırılmasını resmeder. İran halıları, ışıltılı porselenler,
meyveler, canlı, çok renkli ve zengin nesneler arasında yeni uyumlar arar. 17.
yüzyılda ev yaşamını konu alan janr resimleriyle ünlü Jan Vermeer ise içinde
insan figürü bulunan natürmortlar yapmıştır. İç mekanda sıradan ve günlük
işlerle uğraşırken gösterilen figürlerin etrafındaki eşyalar fotoğraf gibi
gerçekçi, yumuşak ve ışıklıdır.
18. yüzyılın en önemli ölüdoğa ressamı bireysel ve sıcak bir üsluba sahip olan Fransız Jean-Baptiste-Siméon Chardin (1699-1779) dir. Renkleri birbirine karıştırmadan kullanan Chardin yoğun bir gözlemle sade bir gerçekliği vermeyi başarır. Nesneleri görüldükleri gibi resmeder. Masa üzerinde çeşitli mutfak eşyalarıyla yiyeceklerin sunulduğu çalışmalarında ton değerlerindeki ve ışıktaki ustalık dikkat çeker. Duygusallığa kaçmayan, anıtsal bir ifadenin ve ciddiliğin olduğu basit kompozisyonlarında tonlamaları dingin, dengelidir ve ince bir biçim anlayışı içerirler.
19. yüzyılda realizmi benimseyen Gustave Courbet ve öğrencisi Henri Fantin Latour da ölüdoğa konulu resimler yapan sanatçılardandır. Courbet’in Elmalar ve Nar'ında meyvelerin kütlesellikleri ve hacimli oluşları, tonlarda ve boyanın kalınlığındaki titizlik göz alıcıdır. Karanlık arka plan narların ve elmaların daha aydınlık görülmesine neden olur. Renkler parlak değildir ve ölçülüdür. Hem Fransa’da hem de İngiltere’de çiçek ressamı olarak ün kazanan Henri Fantin Latour’un Natürmort adlı resminde bir masa üzerindeki sepet içinde armut ve ayvalar, yanında biraz geride siyah bir vazo içinde çiçekler, ön kısımda oval bir tepsi içinde fincan, mandalina, soyulmuş portakal ve masanın köşesinde bir kitap vardır. Hepsi dikkatle yerleştirildiğinden birbirlerini kapatmazlar. Dağınık ve parlak bir ışık, açık renk arka plan ve sıcak renklerle kurulmuş dengeli bir kompozisyondur. Özellikle gülleriyle tanınan Fantin Latour 1872-74’den sonra hep çiçek resimleri yapmıştır.
Resimlerinde ışığın etkilerini gösteren ve açık renkler kullanan Empresyonistlerin de natürmort çalışmaları olduğu biliniyor. Nesnelere biçimlerini veren ve hacim etkisi uyandıran keskin çizgiler yerine tek tek fırça vuruşlarıyla izlenimlerini aktaran ressamlardan Renoir’in Çiçekler ve Ananas’ı, Monet’nin Krizantem Vazosu, Manet’nin Şakayıklar’ı tonların yumuşak geçişlerle birbirine karıştığı zarif örneklerdir. Bu sanatçılar çiçeklerin üzerindeki geçici, anlık ışık oluşumlarını yakalayıp tual üzerine uyarlamışlardır. Empresyonist ressamların tersine nesneleri temel özellikleriyle resmeden Paul Cezanne’nın da çok sayıda natürmortu bulunuyor.
Cezanne kullandığı renklerin ve tonların niteliğiyle, yoğunluğuyla ve birbirini izleyen boya katlarıyla nesnenin yapısını ve özelliklerini verir. Resimlerinde biçimler düzlem kurallarına uysa da derinlemesine çizildiği için üç boyutluymuş gibidir. Doğayı seven, basit şeylerin saf güzelliğini gören ve bu nesneleri resmeden Van Gogh da bu türe kayıtsız kalamayan ressamlardandır. Keskin ve sivri hatların belirgin olduğu, kıvrımlı, kavisli, hareketli şekillerden oluşan teknikle, şekil bozulmalarıyla, lekeler, noktalar ve çizgiler halindeki fırça vuruşlarıyla resimlerini oluşturur. Amaç sadece görülenleri olduğu gibi doğallığıyla vermek değil zihinde tasarlayan, düşünen sanatçının kendini ifade edebilmesidir.
19. yüzyılda pek çok ressamın konu olarak seçtiği
natürmort 20. yüzyılda özellikle Kübizmde farklı bir teknikle uygulanır.
Nesnelerin parçalanarak her yandan görünümünü yansıtan Kübist anlayışta resim
plastik bir bağımsızlığa ulaşır. Resimsel bir gerçeklik oluşturulması
önemsenir. Resimde iluzyonun gereksizliği üzerinde durulur. Müzik aletleri,
gazete, kitap, kadeh, içki şişeleri, oyun kartları, pipo, tabak, sürahi,
bardak, fincan, bıçak, sandalye gibi eşyaları kullanan Pablo Picasso,
Georges Braque ve Juan Gris bu türe yeni
bir anlayış getirirler. Kompozisyon üzerine çeşitli malzemeler yapıştırdıkları
kolajlarında boyutlu yeni bir nesne meydana gelir. İzleyeni duygulandırmadan
zekaya ve düşünceye yönelik bir sanat oluşturmak isterler. Sonsuza giden
derinlik yerine form yüzeyleri ön plana çıkar. Objelerin hissedilebilirlik
nitelikleri erir, hacimsellikleri dağılır ve bakış açıları çoğalır. Mandolin,
gitar, sürahi, bardak gibi öğeler aynı anda değişik açılardan görülür.
Braque'da formlar eğiktir. Objeden başlamak yerine objeye gider. Bu da
konturların reddedildiği resme strüktür yüklüyor. Figürün kapalı iç formuna ve
zamanla hareketin de içine giriliyor. Kübist sanatçılar nesnelere daha fazla
varlık ve şiirsellik kazandırmıştır.
20. yüzyılda Pierre Bonnard, Carlo Carra, Henri Rousseau, Emil Nolde, Paul Klee, Fernand Leger, Maurice de Vlaminck, Henri Matisse, André Derain, Chaim Soutine, Piet Mondrian, Salvador Dali ve Joan Miro gibi sanatçıların da natürmort konulu resimleri vardır. Duchamp’la objenin kendisi kullanılır olur. Marcel Duchamp hazır nesneyi sanatsal ve estetik boyut kazandırarak sunar ve sanatçının katkısını en aza indirir. Yaratmanın değil düşüncenin ve seçimin önemini vurgular. 20. yüzyılda ölüdoğa nesne biçime dönüşür. Pop sanatta ise nesneler tüketim toplumunun günlük kullanım ürünleridir. Bu ürünler tarafsız ve eleştirisiz bir şekilde nesnellik içinde resme girer.
Kaynaklar
1- İskender, Kemal, Ölüdoğa, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi-3, YEM Yayınları, İstanbul, s: 1406
2- The Dictionary of Art, 29, Macmillan Publishers Limited, New York, 1996, s: 664
3- Boynudelik, Zerrin, İ., Antik Yunan’dan Günümüze Natürmort, Anons, Nisan 1994, İstanbul s: 6
4- Özsezgin, Kaya, Ölüdoğa Resimleri Çevresinde, Argos, Haziran, 22, 1990 s: 96
5- Encylopedia of World Art,13, Mc Grawhill Book Company, Italy, 1947, s: 426
6- 500 Sanatçı- 500 Sanat Eseri, Phaidon Press, çev: M. Haydaroğlu, YEM Yayını, İstanbul, 1996, s: 94, 410
7- Gombrich, E. H., Sanatın Öyküsü, çev: B. Cömert, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986 s: 340
Nalan Yılmaz, Batı Resminde Natürmort, 3 Ekim 2007, Lebriz Sanal Dergi
***** Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.






0 comments :
Yorum Gönder