Beklemek hiçbir şey yapmamak değildir; sabrın ölçütüdür. Bazen yapacak bir şey
yoktur beklemekten başka. Beklenecek herhangi bir şey yoksa o zaman
hiçbir şey yapmamak söz konusudur.
Acı içtedir, sonsuza dek yanan ve yakandır. Güzel zamanlar ve anlar da vardır yaşanan, sonunda hep acıya dönülse de.
Sabahları neşeyle uyanıyorsan her şey yolundadır. Eğer gününün en melankolik saatleri uyku sonrasıysa bütün gününe yansır bu. Huzurla uyanabilmek için bir ümit olmalıdır içinde.
Sevgi insanın en büyük gücüdür. Sadece insana karşı değil, canlı cansız tüm varlıklara duyulan sevgi sonsuzdur. Eğer insan sevgi vermek isterse içinde bitip tükenmez bir kaynak vardır...
Başkalarının düşüncelerinden ve ortaya koyduklarından yansıyan imgelerden kurtulabilen ulaşır kendine.
Var olanın bir karşıtı vardır, tek değildir. İnsan aklına gelen ilk şeyde zıddını da bulur. Birbirini bütünleyen ve açıklayan bu karşıtlıkların mutlaka görebilenler için bir anlamı vardır.
Diğerlerinin bakışıyla kendininkinin farklı olduğunu fark eden korkar kendinden. Onların kendisi hakkında olumsuz düşüncelerinden etkilenirse içindekine yeterince sarılmamıştır ve inanmıyordur. Sadece kendisi oluşturabilir kendisini başkaları değil.
Mutluluk baktığını görebilenler için zevk alınacak bir andır belki bir gülümseme de.
Boşverebilmek bazen iyi hissettirir. Çekip alır karamsar düşüncelerin içinden ve şükretmek tüm sıkıntılardan kurtarıp huzura kavuşturur.
Materyalist dünyada sıkışıp kalmış insan mutsuzdur; dengeleyemezse içinden gelenleri ve karşısında var olan zıtlığı. Bu ikilik içinde gidip gelir ömrü boyunca, çıkamaz.
Kişi hep kendini dinleyecek ve onaylayacak birini arar. Dürüstçe düşüncelerini söyleyenlerden ise uzak durur çünkü herkes kendi hakkında güzel sözler duymak ister.
Bir kuşun ilk uçuşu gibi insanın da ilk kez gördüğü veya yaptığı şey heyecanlandırır ve mutluluk verir. Bu hislerle yaşamın tadına varmaya çalışır.
Bir kaç yaşlarındaki çocuk çevresine merakla bakar ve hep sorular sorar. Sordukça daha da merak eder. Bıkıp usanmadan cevaplar bekler. Seneler geçip hayat sırtına yüklendikçe sormaktan vazgeçer ve yazgısına boyun eğer.
Anlamsızca kahkahaların örttüğü acılar durmadan kemirirken geçici olanda yerini bulamayan insan kahrolur. Yine de küçük bir ışık kollar dalabilmek için tüm ruhu ve vücuduyla.
Bütüne ulaşma çabalarında akıl mıdır yoksa içgüdüler mi yol gösteren? Dinlemek mi gerekir
geçmişteki düşünürleri yoksa kendine yakın hissettiklerinden?
Ölüm ve ölümsüzlük arasında bir yerlerde takılmışsan bilmelisin ki sadece gerçek var ve o ulaştıracaktır sonsuzluğa. Ne ölüm ne ölümsüzlük çıkış değildir ama onlarda sadece gerçektir.
Garip dünyada zavallı hissedersin kendini. Senden önce kurulmuş düzeni kabullenmek midir gerçek diye sorarsın. İstemesen de uymak zorunda kalırsın. Fazla alternatifin yoktur. Olanlar ise zorlu engellerle doludur. Çemberin içinden çıkmaya çalışmaz insanlar engellere karşı duramayacağını sanarak.
Eğer varsa şans kiminde boldur yaradılıştan. Kimi için her şey kolaydır, önündedir, devam etmekse elinde. Kiminde ise hiç yoktur şans. Ne yapsa neye adım atsa ters gider, bir şeyler engel olur yapmak istediklerine. Zorlasa da, çabalasa da bir sonuca varamaz. 'Kör talih' der 'beni mi buldun bula bula'.
Ufacık parçaları birleştirip bütün haline getirmeden göremezsin gerçeği ve güzelliği. Öylesine bir sabır gerekir ki çağlar öncesinden sonrasına birliğin yolunda. Tek bir şey açıklayacak tüm oluşumları, evreni, evrenleri. Bütün parçalanmış hayalde ama her parça karşı konulmaz bir itkiyle bütünleşme çabasında.
Parçası olduğun bir şeyi anlamlandırmaya ve çözmeye çalışman güçtür hatta imkansız çünkü onun içindesindir. Böyle olunca deneyimlersin, hissedersin ve onu düşünürsün belki ama tam olarak değerlendiremezsin. Bir takım savlar ileri sürebilirsin ama söylediğinin mi yoksa onun tam karşıtının mı doğru olduğunu kestiremezsin. Yine de sormaya ve anlamaya çalışmaya devam edilmelidir.
Kentler hep birbirine benzer. İçinde yaşayan insanlarda. Bu bütün dünyadaki kentleri görüp, insanları tanıdıktan sonra söylenebilecek bir sözdür belki de. Oysa insan kendini ve yaşadığı kenti bildiği sürece bütün insanları ve kentleri bilebilir. Kendinden ve yaşadığı kentten başka insanlara ve kentlere kaçışlarında ise hem kendinden hem insanlardan hem de kentlerden uzaklaşır.
Ölüm hüzünden çok çaresizliğe yakın bir his uyandırır. Artık geç olduğu ve yapılacak bir şey olmadığı için hissedilen çaresizlik, umutsuzluk.
Her insan hayatının bir döneminde kendisiyle karşılaşır. Kimisi geciktirse bile ölüme yakın olduğunda kaçamaz artık. Kendisiyle yüzleşmekten, yapamadıklarını gerçekleştiremediklerini yüzüne vurmaktan korkar. Kendisiyle uzlaşma sağlayan ise ömrü boyunca hiçbir korkuya rastlamaz içinde.
Parası olan cimri olur. Harcamaktan korkar, eli cebine gitmez. Parası olmayan ise bonkördür. Az da olsa ortaya koyar, paylaşmaktan çekinmez çünkü paranın esiri olmamıştır. Onun kendisini ve hayatını yönetmesine izin vermez.
Yaptığımız bir şeyle gösterdiğimiz performans tüm kimliğinizi belirleyemez.
İnsanlar daha kendileriyle iletişim kurmadan başkalarıyla ilişki içinde olurlar. Karşılıklı anlaşılamamalarla yanlış anlamalarla, kuşkularla, kin ve sevgi duyma arasında gidip gelmelerle ilişkilerini sürdürmeye çalışırlar.
Zaman öyle acımasızdır ki! İnsanın en büyük düşmanıdır. İnsan başına gelen olaylarda veya sıkıntılı durumlarda çoğu zaman çevresindekileri ve kendini suçlar, sorumlu tutar. Oysa insanla oynayan ve başına iyi ya da kötü olaylar getiren zamandır. Sinsice gülendir o. Onu durduramazsın, önüne geçemezsin, karşısında duramazsın ve er geç teslim olursun. O vardır ve hep oradadır. Sonsuzluktan gelip sonsuzluğa gider. İnsan aklı onu kavrayamaz. Ölüm de zamanın bir parçasıdır tıpkı doğum gibi.
Vicdan azabı duymak insanın ruhunu kemirir. Pişmanlık ve dönüşsüzlük insanı yer bitirir. Böyle yapmasaydım bu olmazdı deyip suçu kendine yüklemek en kötüsüdür. Zaman geri alınamaz ve kabullenmekten başka çare yoktur. Vicdan azabı duygular henüz tazeyken yoğun hissedilir ama seneler geçince de saklandığı köşeden çıkıp insanı diplere çekebilir.
Bir şey varsa vardır yoksa yok. O kadar düz, belirgin ve net ki. Bu bir duygu, his, kavram, nesne olabilir. Bunu karmaşıklaştırıp bir kaos yaratmanın anlamı yok. Hayat düşüncelerimiz ve sorgulamalarımız kadar karışık değil belki de.
Hayat kendiyle ilgili gizliliklerin açığa çıkarılmasını bekliyor ve zaman zaman çok kolay bir şekilde bunu sunuyor. Ancak her insan aynı şekilde ve çıplaklığıyla onu görüp alamıyor.
Her insan melek gibi olduğunu sananlar dahil yaşadığı sürece pek çok kişiyi incitmiştir. İyi olduklarını ve kimseyi kırmadıklarını düşünerek kendilerini kandırmışlar ne kendilerine ne de başkalarına dürüst olmamışlardır. İyi görünüp, kendini düşünceliymiş gibi gösterip bunu her fırsatta dile getirip ne erdemli olduklarını karşısındakilere göstermeye çalışırlar: aslında ne yapacakları ve ne düşündükleri belli olmayanlar, sinsi olanlar, kurnazlar, başkalarını düşünüyormuş gibi görünüp aslında çaktırmadan kendi çıkarları için hareket edenler, gizli benciller. Belki de en uzak durulası tipler bunlardır. Kendileriyle ilgili olumsuz durumlarda da hep kendilerini haklı çıkaracak bahaneler bulurlar, kendilerini hata yapmaz ve kusursuz sanırlar. İyiliğin ve sevginin iletişimde olduğu kişiye karşı özenli olmakla, saygılı ve düşünceli davranmakla gerçekleşebileceğini bilmezler. Sadece dile gelenleri değil, gelmeyenleri de anlayabilen, söylenmemiş içte kalanların varlığını fark edenler ise hem kendilerine hem de başkalarına saygılı olurlar. İnsanları aldatmaya ve kandırmaya çalışmazlar. Bir insanı yalan söyleyerek kandırdığını düşünen kendini kandırdığını fark etmez. Hem zaten kimse melek olamaz. Hayvan, insan, melek üçü farklıdır. Biri diğerinin yerine geçemez.
İnsanlar varolmanın ağırlığını kaldıramayacaklarından sürekli zamanlarını dolduracak işler bulurlar kendilerine. ‘Doğa boşluktan korkar’. Bu insanda da böyle. Her şey doldurulacak, koşuşturulacak ne için diye sormadan. Tabi iyi, mutlu, huzurlu ve sağlıklı yaşamaktan söz edeceklerdir. ‘İşleyen demir ışıldar’ diyerek boş gezenleri, ‘avare, aylak, işe yaramaz, serseri ve tembel’ olarak tanımlayacak ve gereksiz bulacaklardır. Onlar belli tanımlar içindedirler ya, tanıdık, bilinen, alışılagelmiş rolleri vardır ya o nedenle doğru olan onlarınkidir. Annedirler, babadırlar, eştirler, meslekleri vardır. Bütün rolleri yerine getirirler.
Tüm iyilikleri ve kötülükleri kendinde barındıran insan irade sahibidir. Ancak nereye, ne için koştuğunu bilmek bir yana bilmeye giden yola girmek istemezler.
İnsan kendinden kaçıp başkasının kollarına atıldığında aslında koştuğu insanlardan da kaçtığını fark edemez. Körü körüne dalış ve iki yönden kaybediştir bu. Ne kendini ne de koştuğu kişileri yeterince tanıyamaz ve anlayamaz. Önce kendi içinde yalnızlığı keşfetmelidir.
Bilgi güç gösterisinde bulunmak ve üstünlük taslamak ya da onu kendi içinde hapsetmek için değil başkalarına aktarmak için elde edilen bir araçtır. Edinilen bilgiler tek başlarına bir şey ifade etmezler - başkalarını ezmek için değil, kendini kanıtlamak veya ispatlamak için de değil, kendini tanıyabilmek, oluşturabilmek, dünyayı, yaşamı ve yaşamın ötesini anlayabilmek için yol gösterici olmak, yeni fikirler ve düşünceler ve çözümler üretip tüm bunları insanlarla paylaşmak içindir. Sanatçı nasıl duygu, düşünce, gözlem, görüş ve kaygılarını belli bir malzeme ve teknikle bir tarz içinde insanlara yansıtıyorsa, paylaşıyorsa, böyle bir ihtiyaç duyuyorsa bilgi sahibi olan da böyledir. Üstelik o da huzursuzdur çünkü hiçbir zaman tam olana, mükemmel olana ve mutlak gerçeğe ulaşamaz. Her yeni bilgiye ulaştığında ne kadar az bildiğini anlar ve dehşete kapılır. Bu onu umutsuzluğa götürür, sonsuzluk içinde ne kadar küçük, çaresiz ve sınırlı bir varlık olduğunu duyumsar. Yine de araştırmaktan, kuşku duymaktan ve sorgulamaktan vazgeçmez.
Kuş cıvıltıları ve ağaçların neşesiyle canlanan kişinin içine yaşam sevinci dolar. Düşününce yapabilecek ne çok şey olduğunu fark etmesi, henüz bilemeyeceği yollara girecek olması heyecanlandırır. Sonu düşünmeden anın getirdiklerine odaklanır ve kaçırmadan hiçbir ayrıntıyı, daha önce fark edemediklerini de.
Davranışlar ve sözler her zaman gerçeği açığa vurmazlar. Olduklarından farklı yorumlanırlar. Her insan kendi açısına göre değerlendirir. Bazı söz ve davranışları sonucu kişi hakkında hemen bir yargıya varmak doğru bir yaklaşım değildir.
Kendine dönen insan orada bambaşka bir dünyayla karşılaşır. Gerçek hayal, hayal gerçek olur sadece bir izleyici olarak algıladıklarının ve zihninin ötesine geçerek aradığı gerçeğe ulaşır. Sezgileriyle varlığın özünü keşfeder.
Nalan Yılmaz, 28 Nisan 2003, Hürriyet, Agora
İnsan, Yaşam ve Kavramlar Üzerine Aforizmalar 1
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
0 comments :
Yorum Gönder