Hediye almak sevinçli bir an. Hiç beklenilmiyorsa sürprizli ve şaşırtıcı da oluyor. Birinin senin için zaman harcayıp, düşünüp bir şey seçmesi ne güzel. Bu hediyeden daha anlamlı hatta. O yüzden denir ya "hediyenin büyüğü, küçüğü olmaz" diye. Tabi seçilen hediyeden o kişinin senin ilgi alanlarını ve sevdiğin şeyleri bilip bilmediğini de kısacası seni aslında ne kadar tanıdığını da anlarsın. Fakat Nietzsche der ki "Veren teşekkür borçlu değil midir alana, aldığı için? Armağan etmek bir ihtiyaç değil midir? Almak acımak değil midir?" Nietzsche bu, her şeyi sorgulayan adam. Bu konuya da el atmamış olması düşünülemezdi.
İnsan sevdiklerine hediye vermekten hoşlanır. Eylem verenden yanadır. Verilen kişi ise kabul edendir ama o da bir tür eylemdir aslında. Her iki taraf için mutlu bir olaydır. Hediyeyi kabul edenin verene acıdığını düşünmüyorum. Üstat acımasızlık etmiş biraz. Ne dersiniz?
Geçenlerde bir yerde okudum. Hediyeyi beğenmediğinizi nasıl ifade etmelisiniz? diye 10 maddelik bir yazı. Bence bu anlamsız. Çok şart değilse değiştirilmesi de öyle -üzerine büyük ya da küçük gelen giyim eşyası dışında-. Hediyeyi verenin verme sevinci neden kırılsın ki, neden üzülsün? Zaten "acaba beğenir mi beğenmez mi?" diye kaygı taşıyordur. Hediye seçerken kendi beğenimiz ve zevkimizden çok verilen kişininki göz önünde bulundurulsa daha isabetli olabilir. Hediyenin, verenin sevincine ve heyecanına ortak olarak alınması ve formaliteden değil içten teşekkür edilmesi çok mu zor? Bu hayata bakış açısıyla da ilgili sanırım.
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.