Fransa’nın
İsviçre sınırı yakınındaki küçük bir kasabanın zengin bir ailesinden
gelen ve hukuk öğrenimini bırakarak resim derslerine devam eden Gustave Courbet’de (1819-1877) sanat günlük yaşamın içinde sosyal gerçekliğin
gösterildiği, alışılmadık ve rahatsız edici bir araca dönüşür. Figürlü
resimlerindeki ideal vücut ölçülerinde olmayan, doğal davranışlarıyla
iri yarı ve basit kişiler tepki toplar. Seyredene hoş duygular vermeyen
gerçekçi konuları ve figürleriyle toplumsal eleştiri kavramını resme
taşır. Özellikle Klasik ve Romantik anlayışı reddedişinin ve Realizmin
simgesi olan; idealize edilmemiş yırtık giysili köylüleri tasvir ettiği ‘Taş Kırıcılar’
ile keder ve yas gibi gerçek deneyimlerin hiç abartmadan
canlandırıldığı, sanatçının aile çevresinden kişilerden oluşan kalabalık
figürlü ve büyük boyutlu ‘Ornans’da Gömme Töreni’
tepkiyle karşılanır. Eski denenmiş yöntemler yerine yeni arayışlar içinde olan Realizm'in kurucularından Courbet, ölümün herkesin başına geleceğini
vurguladığı ve kuralları yıkan ‘Ornans’da Gömme Töreni’nin Romantizm'in
mezarı olduğunu da belirtir...5 Mart 2016 Cumartesi
Gustave Courbet'nin Gerçekçi Resimleri
Fransa’nın
İsviçre sınırı yakınındaki küçük bir kasabanın zengin bir ailesinden
gelen ve hukuk öğrenimini bırakarak resim derslerine devam eden Gustave Courbet’de (1819-1877) sanat günlük yaşamın içinde sosyal gerçekliğin
gösterildiği, alışılmadık ve rahatsız edici bir araca dönüşür. Figürlü
resimlerindeki ideal vücut ölçülerinde olmayan, doğal davranışlarıyla
iri yarı ve basit kişiler tepki toplar. Seyredene hoş duygular vermeyen
gerçekçi konuları ve figürleriyle toplumsal eleştiri kavramını resme
taşır. Özellikle Klasik ve Romantik anlayışı reddedişinin ve Realizmin
simgesi olan; idealize edilmemiş yırtık giysili köylüleri tasvir ettiği ‘Taş Kırıcılar’
ile keder ve yas gibi gerçek deneyimlerin hiç abartmadan
canlandırıldığı, sanatçının aile çevresinden kişilerden oluşan kalabalık
figürlü ve büyük boyutlu ‘Ornans’da Gömme Töreni’
tepkiyle karşılanır. Eski denenmiş yöntemler yerine yeni arayışlar içinde olan Realizm'in kurucularından Courbet, ölümün herkesin başına geleceğini
vurguladığı ve kuralları yıkan ‘Ornans’da Gömme Töreni’nin Romantizm'in
mezarı olduğunu da belirtir...29 Şubat 2016 Pazartesi
Realist Ressam: Jean François Millet
Çiftçi bir ailenin çocuğu olan Barbizon Okulu kurucularından ve manzara ustalarından Jean François Millet
(1814-1875) doğayı yücelten görünümlerle birlikte kırsal kesim insanını
da resmettiği için Realisttir. Louvre Müzesi’nde İtalyan ressamlarını
ve Fransız klasiklerini özellikle figürlü veya figürsüz manzaralarıyla
ünlü Nicolas Poussin’i inceler. Fransa’da çalışan insanlar sanatçıların
ilgisini çeker. Akademiye ve Romantizm’e karşı çıkan Millet Paris
dışındaki alanlarda çalışanların duruşlarını, hareketlerini coşku ve
heyecan katmadan olduğu gibi gösterir. Günlük ve çalışma hayatının her
anını detaylarıyla verirken görülen gerçeğin aktarılmasını önemser.
Resimlerinde Barbizon Okulu'ndan farklı olarak manzara içinde insan
figürü ön plandadır. Aynı konuyu pek çok kez ele aldığı desenlerini ve
kalın fırça darbeleriyle açıklı koyulu lekelerle ve ışıkla resimlerini
oluşturur. 1864 yılından sonra topladığı Japon baskıları onun için esin
kaynağı olur.Millet’in kendi anılarından yola çıkarak yaptığı, en bilinen tablolarından küçük boyutlu ‘Akşam Duası’nda güneş batmak üzereyken, arka plandaki kilisenin çanı çalınca patates toplamayı bırakıp Angelus duasını eden köylüler görülür. 19. yüzyılda dua sahneleri ilgi gören konulardan biridir. Geniş düzlük bir arazide patetes hasatı yapan işçilerin etrafında sepet, çatal, çuval ve el arabası vb. nesneler yer alır. Sanatçı köylülerin günlük yaşamının değişmez ritimlerindeki kısa bir anı yakalayıp resmeder. Işık duruşları vurgularken yüzleri gölgede kaldığı için tam seçilemeyen kadın ve adamdan oluşan anıtsal iki figür içsel değerleri, Tanrı’ya saygıyı, toprağı, emeği ve çalışmayı simgeler. Orijinal adıyla L'Angélus 20. yüzyılda dünyaca ünlü bir ikon haline gelir...
21 Şubat 2016 Pazar
Gölbaşı - Trysa Mezar Anıtı’nda Kentaurlar
Kentauros
ya da daha çok bilinen adıyla Kentaur belden yukarısı insan, aşağısı at
olan, Mezopotamya kökenli karışık* yaratıklardandır. İlk olarak I. Ur
Sülalesi Dönemi’nde (M.Ö. 2500-2350) ve Akad Dönemi’nde (M.Ö. 2350-2150)
boğa-kentaurlar yanı sıra, Kassitler zamanında (M.Ö. 16 - 12. yüzyıl)
Babil sınır taşları -kudurru-
ile kanatlı, konik şapkalı ve kılıçlı olarak bir antilopu yakalarken
silindir mühürler üzerinde görülür. Ayrıca Mitanni etkileriyle Orta Asur
Dönemi’ndeki mühürlerde tasvirleri vardır. Kanatsız aslan gövdeli Urmahlullû
Ninova’da Asurbanipal’in sarayındaki banyoyu kötü ruhlardan koruyucu
görevini üstlenir. Gövdenin aslan olması sfenkse de yakındır ama sfenks
kanatlı ve genellikle kadın başlıdır. Mezopotamya’da tasvirlerine
rastlanan fantastik yaratıklardan Kentaur sonraki yüzyıllarda Suriye,
Fenike, Anadolu, Girit - Miken ve özellikle Yunan sanatlarında çok
karşılaşılan bir figür olur. Yakın Doğu ve Anadolu uygarlıkları etkili
stilde -Orientalizan- M.Ö. 720’lerden itibaren en çok vazolarda, tapınak
frizlerinde, altın levhalarda, bronz eşyalarda yer alan Kentauros
çoğunlukla at bacaklarına sahiptir ama ön bacaklarının insan bacağı gibi
gösterildiği örnekler de vardır.6 Şubat 2016 Cumartesi
1 Şubat 2016 Pazartesi
Arkaik Dönem Grifon Protomları
Mezopotamya kökenli karışık yaratıklardan grifonlara Yunan Sanatı'nda da özellikle Doğu etkilerinin görüldüğü M.Ö. 8. yüzyıl sonlarından itibaren sıklıkla rastlanır. Lahitlerde, tapınak frizlerinde, vazolarda, bronz eşyalarda, takılarda ve sikkelerde tasvirleri yer alır. Ayrıca hayvan figürünün üst bölümü olarak dekoratif amaçlı protomlarda da görülür. Çoğunlukla büyük bronz kazanların kenarlarını süsleyen kulp işlevleri vardır. Üstün bir işçilik örneği olan dökme veya çekiçlenmiş grifon başları Olimpia, Etruria, Delfi ve İyonya'da bulunmuştur. Mezopotamya ve Anadolu etkilerini göstermekle birlikte Yunan tasvirlerindeki korkutucu grifonlar; genellikle ağızları açık kartal başlı, gagalı, kanatlı ve aslan gövdelidir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ndeki 8.5 cm yüksekliğinde bronz bir protomda ağzını ve gözlerini şiddetle açmış grifon boynunun altındaki geniş yuvarlak kısmıyla kazana bağlanır. Böylece kulp işlevi görür. Milet'te bulunan ve M.Ö. 7. yüzyıl ilk çeyreğine tarihlenen bu protomun alnının üzerinde yuvarlak bir topuz, kırık eşek kulakları, boynuna inen kıvrımlı saç lülesi dikkati çeker. Yüzü ve boynu balık pulu biçimindedir.
Kaydol:
Yorumlar
(
Atom
)
