Dunning-Kruger
Sendromu'na göre 'işinde çok iyi olduğuna' yürekten inanan ‘yetersiz’
kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve
aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz.
Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür. ‘Cahillik ve haddini bilmeme’
hâli mesleki açıdan şaşılacak bir itici güç oluşturur. ‘Eksiler’ kariyer
açısından ‘artıya’ dönüşür. Gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar
çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranır ve öne çıkmaz.
Yeteneklerinin görülmesini umarlar. Beklerken daha da geriye çekilirler.
Bu yüzden de muhtemelen ‘hırs eksikliği’ ile suçlanırlar. İş hayatı ile
ilgili bu tespit hayatın diğer alanları için de geçerlidir. Mutlaka
herkesin çevresinde 'yetersiz ama müthiş güvenli' ve 'yetenekli ama
iddiasız' insanlar vardır. Bertrand Russel “dünyanın sorununu, akıllılar
hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendinden emin olmaları”
olarak nitelendirir.
Bu açıklamalar doğrultusunda Sabahattin Ali’nin 1940-41 yıllarında 48 bölümlük tefrika olarak yayınlanan ve 1943 yılında roman olarak basılan ‘Kürk Mantolu Madonna’sında Raif Efendi karakteri alçakgönüllülere bulunmaz bir örnektir. Romanın ilk bölümünde Ankara’da yaşayan ve birkaç aydır işsiz olan Rasim’in tesadüfen karşılaştığı arkadaşı Hamdi’nin aracılığıyla işe yerleşip, Raif Efendi ile aynı odada çalışması ve onunla yakınlık kurma çabaları anlatılır. Raif Efendi’nin sessiz yapısı, işyerinde diğer çalışanların ona karşı pervasız bazen de saygısız tutumları karşısındaki sakinliği; bir makine gibi ona verilen metinleri çevirip daktiloya vermesi; bir takım kitaplar okuyup akşam da alışverişini yapıp evine dönmesi genç oda arkadaşının dikkatini çeker. Böylesine uysal ve bir bitki gibi yaşayan insanın düşüncelerini merak eder.
Bu açıklamalar doğrultusunda Sabahattin Ali’nin 1940-41 yıllarında 48 bölümlük tefrika olarak yayınlanan ve 1943 yılında roman olarak basılan ‘Kürk Mantolu Madonna’sında Raif Efendi karakteri alçakgönüllülere bulunmaz bir örnektir. Romanın ilk bölümünde Ankara’da yaşayan ve birkaç aydır işsiz olan Rasim’in tesadüfen karşılaştığı arkadaşı Hamdi’nin aracılığıyla işe yerleşip, Raif Efendi ile aynı odada çalışması ve onunla yakınlık kurma çabaları anlatılır. Raif Efendi’nin sessiz yapısı, işyerinde diğer çalışanların ona karşı pervasız bazen de saygısız tutumları karşısındaki sakinliği; bir makine gibi ona verilen metinleri çevirip daktiloya vermesi; bir takım kitaplar okuyup akşam da alışverişini yapıp evine dönmesi genç oda arkadaşının dikkatini çeker. Böylesine uysal ve bir bitki gibi yaşayan insanın düşüncelerini merak eder.