Nesnelerin
özüne inmek, hayal olan doğanın ardına bakmak, fenomeni doğal gibi
görünen çarpıtılmış temsilinden arındırmak. Özneli ve nesneli
bütünleştiren sanatın ilgi alanlarından, bakış açılarından biri de bu
değil midir? Asılın yanında ikincil bir öneme sahip olsa da estetik
değerlerin dikkati çekme özelliği ve etkileyiciliği yadsınamaz. Ressam
ve heykeltıraş Randall Rosenthal’in günlük hayatta karşılaşılabilen
nesneleri zihninde yeniden düzenleyerek yansıtmasında estetik kaygıyı da
algılarız. Aslında kendisi ahşabı gizlemeye çalışmadığından, hatta
yakından bakıldığında birçok şeklin ve kalınlıkların abartısından,
ölçülerin birebir olmadığından, ağacın damarlarının görülebileceğinden
söz eder. Yine de ayrıntılar ve renkler ilk bakışta göz aldanmasına
neden olur. İmge temsil ettiği şeyin kendisidir sanki (trompe l'oeil).
25 Şubat 2014 Salı
24 Ocak 2014 Cuma
Hiç
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin?” “Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: “Sen kimsin?” “Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara. “Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca. “Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam. “Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca. “Vezir” demiş adam. “Daha daha sonra ne olacaksın?” “Bir ihtimal sadrazam olabilirim.” “Peki, ondan sonra?” Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.” “Daha niye kabarıyorsun be adam. Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”
17 Ocak 2014 Cuma
İki Atölye, İki Resim
İngiliz Ressam Francis Bacon'ın (1909 - 1992) ve Amerikalı Ressam Georgia O'Keeffe'in (1887 - 1986) birbirinden farklı atölyeleri ve resimleri. Bana göre bu atölye görünümleri sanatçıların kişilik özellikleri ve ruh halleri konusunda fikir veriyor. İlkinin dağınık ve karmaşık çalışma odasına karşılık diğerinin son derece düzenli ve uyumlu odası dikkat çekiyor. Ve resimlerde de bu ruhun yansıması görülüyor.
10 Ocak 2014 Cuma
19. Yüzyılda Paris
Yüzyılın
ortalarından itibaren öncü sanatçıların yaşadığı ve modern sanatın
temellerinin atıldığı bir yerdir Fransa. Geleneksel sanata ve akademiye
tepkiler arttıkça, klâsik resim kuralları yıkıldıkça Paris, 15. yüzyılda
Floransa, 16. yüzyılda Roma gibi sanatın kalbinin attığı merkez olur.
Bu dönemde Avrupa’da sanatsal etkinliklerin görüldüğü pek çok kent olsa
da Paris’in bambaşka bir büyüsü vardır. Fransa diğer ülkelerin
sanatçıları için Olimpos’tur. Bütün esin perileri orada yaşar sanki. O
nedenle resim ve edebiyat alanında yetenekli kişiler dünyanın sanat
merkezinde önemli hocaların atölyelerinde eğitimlerini, üretimlerini
sürdürerek Montmartre kafelerinde sanat ile ilgili tartışmalar yaparak
bu ortamı solumak isterler. Montmartre sadece ressamların
(Pierre-Auguste Renoir, Edgar Degas, Maurice Utrillo, Vincent van Gogh,
Henri Matisse, André Derain, Picasso vb...) değil oyuncu, şair, yazar,
dansçı, heykeltıraş ve müzisyenlerinde uğrak yeridir. Buradaki
kabareler, barlar, kafeler, atölyeler ve bohem hayat yeni zenginleri de
kendisine çeker. Fransız ressam Henri Toulouse Lautrec, Moulin Rouge ve
diğer kabarelerin ve yıldızlarının afişlerini yapar. 19. yüzyıl eski
dönemlerin tersine çoğunlukla ölümünden sonra değerlendirilen ilerici
sanatçıların çağıdır.
4 Ocak 2014 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)