21 Ocak 2011 Cuma
17 Ocak 2011 Pazartesi
Asker Ressam Hüseyin Zekai Paşa
Asker ressamların ikinci kuşağından Hüseyin Zekai Paşa’nın yaşıtları Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa’dır. Ancak 20 yaş küçük olduğu halde adı Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey ve Süleyman Seyyid ile birlikte anılır. 1860 yılında Üsküdar’da doğan sanatçının küçük yaşlarından itibaren resme olan ilgisi Kuleli Askeri Lisesi’nde Osman Nuri Paşa’nın ve Şeker Ahmet Paşa’nın öğrencisiyken de devam eder. Harbiye’de öğrenciyken önceden tanıdığı Hoca Ali Rıza ile dostluğunu sürdürür. 1881 yılında Harbiye Piyade Sınıfı’ndayken yaptığı ‘Boğaziçi’nde Donanma’ tablosu II. Abdülhamit’e sunulur. II. Abdülhamit Hüseyin Zekai Paşa’yı Badire-i Seniye Mülazım Yaveran sınıfına aldırır. Harbiye’deki veya diğer askeri okullardaki yetenekli ve iyi huylu öğrenciler sarayda görevlendirilir. Hüseyin Zekai Paşa yaver olduktan sonra çok çalışarak yeteneğini geliştirir. Sessiz ve sakin bir hayat sürdüğü sarayda bir yıl Şeker Ahmet Paşa’nın yanında çalışır. 1908 yılında Birinci Redif Tugay Komutanı unvanıyla emekli olur.
Yurtdışında eğitim görmez ama sürekli öğrenme ve kendini aşma isteği içindedir. Paris’teki sanat hareketlerini takip eder. Devrinin ustalarından çok şey öğrenir. Kaynaklarda onun Avrupa müzelerini gezmiş kadar bilgili olduğu belirtilir. Resim dışında arkeoloji, mitoloji, mimari ve tasavvuf gibi konulara da ilgi duyan ileri görüşlü bir aydındır. Türk El sanatlarının örneklerinden - oymalar, yazmalar, tezhipler, yemeni oyaları, mendiller, işlemeli elbiseler…- zengin bir koleksiyona sahiptir. Yabancı sanatçı konuklarını da ağırladığı Salacak’taki konağını müze gibi eski eserlerle donatan ressamın 1913 yılında 224 sayfa ve 50 bölümlü ‘Mübeccel Hazineler’ adlı bir kitabı basılır. İçerikte mimari anıtlar, güzel sanatlar, arkeoloji ve süsleme gibi konular yer alır. 19 x 21 cm boyutlarında, 111 sayfa ve 70 desenden oluşan ‘Bedayi-i Asar-ı Osmaniyye’ adlı kitabında ise Osmanlı Cami mimarisi, Sultanlar, İslam büyükleri ve tasavvuf düşüncesi ele alınır. Her ikisi de sanat tarihi bilgileri içeren anı kitaplarıdır.
9 Ocak 2011 Pazar
Eylem Yaşam Değildir

*Hor görülmekte bilgeliğim kaos kadar. Nedir ki benim hiçliğim sizi bekleyen uyuşukluğun yanında.
*Doğayı seyredip kendi iç dünyama dalıyorum.
*Canım sıkılıyor her zaman... Öldürücü bir can sıkıntısı.
*Gerçekten mezar ötesindenim ve yok özel bir görevim.
*Kanatlarım var uçamıyorum. Zincirlenmişim sonsuza.
*Tüm varlıkların zorunlu olarak talih tarafından çekilebileceklerini gördüm. EYLEM YAŞAM DEĞİLDİR, fakat kendi gücünü israf etmenin bir biçimidir, zayıflıktır... Eylem kuşkuya götürür sonuca değil.
*İğreniyorum bütün mesleklerden. Usta ve işçi hepsi andavallı, hepsi iğrenç. Eş değerde kalem tutan elle sapan tutan el. Ellerimle çalışmayacağım hiçbir zaman sonra sonu kötüye varır uşaklığın.
*Zırdeli olmak istiyorum. Kesinlikle mücevher göstermeyin bana, yerlerde sürünürüm kıvranırım yoksa. Kana bulamak isterdim zenginliğimi tepeden tırnağa, çalışmayacağım asla!!!
*Eskiden iyi anımsıyorsam eğer bir şölendi yaşamım, bütün yüreklerin açıldığı, bütün şarapların aktığı. güzelliği dizlerime oturttum bir akşam ve acı buldum onu. Ve sövdüm ona. Önlem aldım toplumsal düzene karşı. Uzaklaştım. Ey büyücü kadınlar, ey yoksulluk, ey kin hazinem sizlere emanet edildi. Başardım aklımın arınmasını bütün insancıl umutlardan...
*Mutsuzluk Tanrımdı benim. Çamura uzandım boylu boyunca. Kurulandım suçun rüzgarında. Ve deliliğe yaman oyunlar oynadım.
*Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık! Hiç bilmedikleri konularda tartışan bilinçsiz insanları küçümsüyorum.
Rimbaud Arthur, Cehennemde Bir Mevsim, Illuminations, çev: Özdemir İnce, Can Yayınları, İstanbul, 2. basım 1993
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 
28 Aralık 2010 Salı
Temmuz ve Aralık

22 Aralık 2010 Çarşamba
Yakınlaşan Sınırsızca Uzağa Gider
*Düş gerçek olunca kendini yok eder.
*İnsan sadece benzerini mi kendine katmak ister? Kendine yabancılaşan öteki mi olur? Kendi dışındakini içselleştirince kendine mi yabancı hale gelir? İçselleşen öteki konumdan çıkarsa o halde içteki nedir?
*Yakınlaşan sınırsızca uzağa gider.
*Hem birisine kendini anlatmak hem de buna katlanamamak, rahatsız olmak. Hüzünlü bir çelişki. Susma acısına dayanmaksa umutsuzluğa sürükler. İçinden çıkılması zor bir durum.
*Sorular tehlikelidir, cevaplar da öyle. Bir şeyi tanımlarsan onu sınırlarsın. Neyse odur: alabildiğine özgür, tanıma hapsedilmemiş, belirsiz, tavrının tutarlı olması ve üzerinde düşünülmesi gerekmeyen sadece sezilen...
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)