4 Mayıs 2010 Salı

Nakkaş Osman

Osmanlı klasik minyatür sanatının en olgun ve verimli dönemi olan 16. yüzyılın ikinci yarısında, sarayın baş minyatürcüsü Nakkaş Osman’dır. Osmanlı saray nakkaşhanesinde, yazmalar için önce bu işle görevli nakkaşlardan örnek hazırlaması istenir, padişah onay verirse asıl nüsha yapılırdı. Arşiv belgeleri bu eserleri hazırlayan sanatçılarla ilgili en güvenilir kaynaktır ama bu konularla ilgili yeterli çalışma yoktur. Topkapı Sarayı’ndaki atölyesinde çıraklarıyla birlikte el yazmaları resimleyen Nakkaş Osman’ın arşivlerde ve tasvirli kitaplarda adı geçmekle birlikte hayatı hakkında bilgiye sahip değiliz. Ancak yaptığı 600’den fazla minyatür, onun önemli bir nakkaş olduğunu gösterir. Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli’nin Menakıb-ı Hünerveran (1) adlı kitabında övdüğü sanatçı, döneminin diğer nakkaşlarıyla klasik kabul edilen bir ekol oluşturur, Osmanlı tasvir sanatının karakterini belirler ve İslam minyatürlerinden ayırt edici özellik kazandırır.

Nakkaş Osman ve okulunun, II. Selim dönemi eseri olan, 1568-69 tarihli, Kanuni’nin son Macaristan seferinin konu edinildiği, 39 x 25 cm ölçülerinde, 305 sayfalık ve 20 minyatürlü ‘Nüzhetü’l-ekber der-sefer-i Zigetvar’ adlı kitapta yer alan resimlerinde, sadelik, kompozisyonda ustalık, belgecilik, biçimde ve içerikte bütünlük göze çarpar. Tam veya çift sayfa minyatürlerde figürlerle çevre uyumludur.

17 Nisan 2010 Cumartesi

Harika Dolaplar


Mondrian resimlerinin örnek alındığı bu dolapları çok beğendim. Tasarım Shiro Kuramata'ya ait. Capellini firması için üretmiş...

7 Nisan 2010 Çarşamba

19. Yüzyıl Batı Resminde Melankoli

Batı sanatında melankolinin tasvirlerine Eski Yunan döneminden beri rastlanır. Bu tasvirler insanın acılarının, kaygılarının, suskunluğunun, sıkıntılarının, yalnızlığının sanatçı üzerinde bıraktığı etkileri ortaya koyar. Ortaçağ'da sanatçılar, toplumsal dengesizliği, büyücüleri, simyacıları, dini baskıları ve kasvetli ortamı gösteren yapıtlar üretirler. Flaman ve Alman ressamlar insanların ruh yapılarını, gülünç ve acınacak hallerini fantastik bir kurgu içinde aktarırlar. Bu dönemde melankoli acedia kavramıyla bir tutulmaya başlar. Acedia, kafakarışıklığından gelen ve bunalıma neden olan üzüntü, enerji düşüklüğü, içsel bıkkınlık, toplumsal yaşamdan uzaklaşmak, ilgisizlik ve tembellik olarak tanımlanır. Zamanı da temsil eden Satürn, melankoliklerin gezegenidir. Ortaçağ’ın sonlarında, melankoli tanrısı Satürn’ün, etkisi altında doğanlara zorluklar ve talihsizlik getirdiğine inanılır.

19. yüzyılda, içinde bulundukları düzenden hoşnutsuz Romantikler, geçmişe ve sonsuzluğa özlem duyarlar. Gerçeklerden kaçıp sezgilere, duygulara, efsanelere, uzak kültürlere, doğaya, mistik ve esrarengiz olana yönelirler. Doğanın görkeminden ve insanın doğa karşısındaki çaresizliğinden etkilenirler. Yüzyılın ikinci yarısında, Sembolistlerin simgesel ifadelerinde hayaller, yalnızlık, düşler, melankoli, gizem, tinsellik önemli unsurlardır. Varlıkların iç dünyalarını, nesnelerin gizini, doğanın ruhunu verirken, çağrışımlara ve sembollere başvururlar. Her sanatçı kendi gördüklerini, yaşadıklarını, edebiyattan aldıklarını, imgelem gücüyle bir araya getirir.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...