yukarıdaki paylaşımların çoğu etsy.comdan
2 Nisan 2010 Cuma
24 Mart 2010 Çarşamba
Çınar Ağacı
On iki yıldır pencereden baktığımda orada görmekten memnunluk duyduğum, 6. kata kadar yükselen çınar ağacını Cumartesi günü kesmişler. Çok üzüldüm. Bahar ve yaz aylarında öyle güzeldi ki, yaprakları o kadar yoğundu ki. Bu haliyle karşıdaki apartmanı tamamıyla kapatıyordu. Şimdi ise yeşillik yerine binalara bakıyorum. Sadece o değil, arka taraftaki beş ağaç daha onunla aynı sonu paylaşmışlar. Aklım almıyor bir türlü. Dünyanın en mühim canlısı insanlar ya, her şeyi kafalarına göre uygulamakta serbestler. Sanki ağaç canlı değil...
Zaten apartmanların çatılarında radyasyon yayan baz istasyonları kurulmuş. Ağaçlar radyasyonun zararlarını bir ölçüde önlüyordu. Tam kıştan çıkmışken ve yaza kadar yeşil yapraklara kavuşacakken. Artık kat kat yükselen dallarına kuşlar konamayacak. Neşeli kuş cıvıltıları olmayacak. Ağacın 15 metreyi geçen boyu vardı. Şimdi sadece 3 metre kalmış gibi. Dallarından değil, gövdeden kesilmiş. Yaz sıcağında kuruyacak muhtemelen. Apartmanların arasında hala çam türleri ve cılız küçük ağaçlar dursa da binalar arasında sıkışmış olan ve insanın nefes almasını sağlayan; her mevsim ayrı görünümüyle sevinç veren görkemli olanları yok artık. ..
Zaten apartmanların çatılarında radyasyon yayan baz istasyonları kurulmuş. Ağaçlar radyasyonun zararlarını bir ölçüde önlüyordu. Tam kıştan çıkmışken ve yaza kadar yeşil yapraklara kavuşacakken. Artık kat kat yükselen dallarına kuşlar konamayacak. Neşeli kuş cıvıltıları olmayacak. Ağacın 15 metreyi geçen boyu vardı. Şimdi sadece 3 metre kalmış gibi. Dallarından değil, gövdeden kesilmiş. Yaz sıcağında kuruyacak muhtemelen. Apartmanların arasında hala çam türleri ve cılız küçük ağaçlar dursa da binalar arasında sıkışmış olan ve insanın nefes almasını sağlayan; her mevsim ayrı görünümüyle sevinç veren görkemli olanları yok artık.
21 Mart 2010 Pazar
"Benim Adım Orman" ve "Serapmış"
Şiddetle Şebnem ferah
konserine gitmek istiyorum. Bağırmak, bağırmak, bağırmak olabildiğince...
Benim Adım Orman diye "İçimden geçeceksen
eğer / Burdayım yürü üzerime / Ateş şiir hepsi benim hazırım ben / Gel gel gel gel / İstersen dinlen
içimde / Köklerimden bir şarkı var dilimde / Çıplak ayaklarla gez her köşemde / Gel gel gel gel / Benim adım orman / Örtü yaptım
yapraklardan / Serdim herkesin üstüne / Biz hepimiz uyuduk bittik yalnızlıktan /Yeşildim olabildiğince / Yaşlandım maviye değince / Hem gündüz hem
gece aklına düşünce / Gel gel gel gel / Benim adım orman / Örtü yaptım
yapraklardan / Serdim herkesin üstüne / Sür yüzünü yüzüme korkma yalnızlıktan..."
Benim Adım Orman albümünde özellikle Serapmış, Merhaba, Yalnız,
Eski, İstiklal Caddesi
Kadar, Bazı Aşklar favorilerim ama
albümün tamamı iyi ve güçlü şarkılardan oluşuyor. Son derece içten. Duyguların
aktarımı, sözler, müzik ve ses mükemmel. Gerçek sanatçılar çok
şanslı. kendini sahici ifade edebilmek, öyle yaşayabilmek, mutsuz ya da mutlu
fark etmez bunu yapabilmek maalesef her faniye nasip olmuyor. İçtekiler
yansıtılamayınca birikip ya bir sağlık sorununa ya da ruhsal patlamaya neden
oluyor.
"Güneş batınca fark
ettim / Bütün hayallerim caddeye uzanmış / Tüm doğru bildiklerim asfalta akmış / Hepsi serapmış / Birileri var
önümde gerimde / Her yanımda yüreğimde / Kalabalığın içinde dışında / Her yerde
yalnızlığımda / Karaya oturmuş eski bir gemide/ Gölgesinden sıkılmış söğütte / Baktığım her yerde
her aynada / Mutluluktan sürülmüş / Sanki yasaklanmış biri var / Ellerinden
içilmiş şarapta / Gözlerinden okunmuş şiirde / Baktığım her yerde her aynada / Mutluluktan
sürülmüş / Sanki yasaklanmış birileri var / Güneş batınca fark ettim / Bütün hayatım
caddeye uzanmış / Yolun tam yarısında asfalta akmış / Her şey
serapmış..."
Bazı satırlar bana
hayatı kaba oyalanmalar gibi gören 19. yüzyıl melankoliği Nerval'i hatırlattı:"Belki sonsuza dek o
mutsuzlardan biri de ben olacaktım"..., 'Ölmek, ey ulu Tanrım söz
verdiğiniz mutluluk sanki yalnız ölümle gerçekleşecekmiş gibi niçin her an bu
düşünce usuma gelip durur?"...,"Nedir bu? mutlulukla arama giren!
yazık bize! yalnız kartal bakabilen kazasız belasız utkuya ve güneşe"...
18 Mart 2010 Perşembe
Yüksel Arslan Retrospektifi
Nihayet dün Santral İstanbul'daki Yüksel Arslan Retrospektifi'ne gidebildim. Aslında bu sergi 13 Eylül'den beri ziyarete açık. Aylardır aklımdaydı. Son haftasıydı artık. neden görmek istiyordum? Bir kere Yüksel Arslan'ın resim değil, sanat tarihi eğitimi almış olması ilgimi çekti. Çalışmalarında kendine özgü farklı tarzı hemen fark ediliyor. Resim değil arture yapıyor. E-posta adresime gelen bildirimlerde düzenlenen konuşmalardaki Rimbaud, Baudelaire, Lautreamont, Nietzsche, melankoli gibi geçmiş yıllarda ilgi duyduğum isimleri ve konuları görerek daha da meraklanıyordum. Konferansları takip etmedim çünkü Santral İstanbul öyle yakın bir yer değil. Gitmek için en soğuk günlerden birini seçmişim o da ayrı ama sanat aşkı diyelim :-). İdo motorlarına binip, Haliç'te bir kıyıdan diğerine zikzak çizerek, yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuk sonunda Eyüp iskelesine ulaşabildik. Oradan Silahtar'a gittik. Doğrusu Eyüp çevresi pek bildiğim yerler değil. Üniversitede öğrenciyken camiler ve Pierre Loti kahvesi nedeniyle birkaç kez gitmişliğim var...
13 Mart 2010 Cumartesi
Konstrüktivist Sanatçı Naum Gabo
20. yüzyılda farklı bir arayışa yönelen ve teknikle
birlikte hareket eden sanatta evrensellik önem kazanır. Sanatı yaşamın içine
sokmaya çalışan sanatçılar, belirli gruplar oluşturarak manifestolar
yayınlamaya başlarlar. Kübistler, Fütüristler, Püristler, Süprematistler,
Konstrüktivistler, Dadaistler, Soyut çalışanlar, Bauhaus Okulu ve De Stijl
akımı sanatçıları birbirleriyle etkileşim içindedirler. Yeni olanı daha önce
hiç görülmemiş bir biçimde ortaya koymaya çabalarlar.
Rus heykeltıraş Naum Gabo (1890-1977) bu ortamın içinde yetişen bir sanatçıdır. 19. yüzyılda Rusya’da patronlar Batı’ya açılıp Fransa’da önemli sanatçıların atölyelerinden yapıtlar alırlar ve koleksiyon oluştururlar. 1906’da ‘Sonbahar Salonu’nda düzenlenen sergide İlkçağ’dan o döneme kadarki Rus Sanatı ziyarete açılır. Rus devrimiyle birlikte gelen karışıklık ortamında sanatçılar ön plana çıkar. Devrim, sanatçıları destekleyerek köklü değişiklikler getirir. Naum Gabo, çağdaşı Rus aydınlarıyla birlik içinde hareket eder. Yoğun bir sanat yaşamının olduğu Moskava’da, Malevich ve Tatlin etrafında toplanan avangard Ruslar bir grup kurarlar. ‘Rus Konstrüktivistleri’ olarak anılan bu sanatçılar figüratif sanata inanmazken taklitten de uzak dururlar. Üç boyutlu çalışmalarında teknikleriyle ve kullandıkları malzemeyle hareketin gösterilmesi üzerine yoğunlaşırlar. Dördüncü boyut olarak zamanın da yer aldığı mekân konstrüksiyonları, dinamik uzay kompozisyonları, havayla ya da dokunmayla kımıldayan, biçim değiştiren, ses veren, renk ve ışık yansıtan mobiller yaparlar. Makine üretimi önemli bir ifade aracıdır. Mimar, sanatçı ve mühendis işbirliğiyle meydana getirilen çalışmalarda gelenekselden sıyrılma dikkat çeker.
Rus heykeltıraş Naum Gabo (1890-1977) bu ortamın içinde yetişen bir sanatçıdır. 19. yüzyılda Rusya’da patronlar Batı’ya açılıp Fransa’da önemli sanatçıların atölyelerinden yapıtlar alırlar ve koleksiyon oluştururlar. 1906’da ‘Sonbahar Salonu’nda düzenlenen sergide İlkçağ’dan o döneme kadarki Rus Sanatı ziyarete açılır. Rus devrimiyle birlikte gelen karışıklık ortamında sanatçılar ön plana çıkar. Devrim, sanatçıları destekleyerek köklü değişiklikler getirir. Naum Gabo, çağdaşı Rus aydınlarıyla birlik içinde hareket eder. Yoğun bir sanat yaşamının olduğu Moskava’da, Malevich ve Tatlin etrafında toplanan avangard Ruslar bir grup kurarlar. ‘Rus Konstrüktivistleri’ olarak anılan bu sanatçılar figüratif sanata inanmazken taklitten de uzak dururlar. Üç boyutlu çalışmalarında teknikleriyle ve kullandıkları malzemeyle hareketin gösterilmesi üzerine yoğunlaşırlar. Dördüncü boyut olarak zamanın da yer aldığı mekân konstrüksiyonları, dinamik uzay kompozisyonları, havayla ya da dokunmayla kımıldayan, biçim değiştiren, ses veren, renk ve ışık yansıtan mobiller yaparlar. Makine üretimi önemli bir ifade aracıdır. Mimar, sanatçı ve mühendis işbirliğiyle meydana getirilen çalışmalarda gelenekselden sıyrılma dikkat çeker.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)