2 Şubat 2009 Pazartesi

Antik Yunan Tarihi

M.Ö. 3000 ortalarından M.Ö. 1200 yıllarına kadar Girit’te bir uygarlık bulunuyordu. Bu kültür M.Ö. II. binde özellikle Ege Bölgesi ve Boğazlar yoluyla Karadeniz’le, Balkanlar yoluyla Avrupa’yla, Anadolu yoluyla da Ön Asya ile ilişkideydi. Girit’in diğer kültürlerle ilişkisi ticari amaçlıydı. Girit’te M.Ö. 1400’lerden itibaren dışarıdan gelen istilalar sonucu bir gerileme görüldü. Akaların Girit’i istilası 300 yıl sürdü daha sonra Dorların göçleri başladı. Giritteki kültürün sona ermeye başladığı M.Ö 1500’lerde Peleponnes kıyısında Argos’ta Miken kültürü ortaya çıktı. Miken’de şehir devletleri tarafından idare edilen savaşçı bir toplum yaşıyordu. Miken kültürü Girit’tekilerden farklıdır ama bu kültürün etkilerini taşır.

Önce Girit sonra Miken kültürleri yayılarak önem kazanıyordu ama Yunan Tarihi ile bu kültürler arasında neredeyse hiç bağlantı yoktur. M.Ö. 13. yüzyıldan 8. yüzyıla kadar geçen dönemde Girit ve Miken izleri yok oldu. Dorlar kuzeyden güneye ilerleyip her şeyi kendi egemenlikleri altına alarak Aka ve Miken sülalelerinin izlerini yok ettiler. Akalar ve İyonlar Ege Denizi’ni geçerek Anadolu kıyılarına kaçtılar ve burada kıyı boyunca yerleşerek yeni İyon kentleri kurdular. Mikenlerin deniz üzerinden Kıbrıs ile Güney Anadolu’dan Doğu Akdeniz kıyılarına kadar ulaştıkları buralarda ortaya çıkan Miken buluntularıyla belgelenmiştir (1).

29 Ocak 2009 Perşembe

Sanat Kitabı

10 senedir arada bir göz gezdirdiğim 512 sayfalık bu kitapta A'dan Z'ye, farklı dönemlerden 500 önemli ressama ve heykeltıraşa yer verilmiş. arka sayfalarında ise teknik terimler sözlüğü, sanat akımları sözlüğü, müzeler ve galeriler rehberi ve kaynaklar bulunuyor. görselliğiyle etkileyen kitap kapsamlı ve tasarımı hoş. hem sanat uzmanları hem de plastik sanatlarla ilgilenenler için başvuru niteliğinde. 500 sanatçı hakkında kısa bilginin yanı sıra seçilen resmin veya heykelin kompozisyon özelliklerini ve resmin altında teknik bilgileri içeren bu büyük boyutlu kitap kapakla aynı tasarımda karton kutu içinde korunuyor. Orijinali Phaidon yayınlarından çıkan The Art Book, Türkçeye YEM yayınları tarafından kazandırılmış. 

500 sanatçı - 500 sanat eseri,  YEM yayın, 1996, 1. baskı, İstanbul (İngilizce baskı Phaidon Press 1994)

 *****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. Creative Commons License

26 Ocak 2009 Pazartesi

Marc Chagall'ın Masalsı Dünyası

Belarus-Beyaz Rusya sınırları içinde kalan Vitebsk kasabası yakınlarında doğan ve asıl ismi Moshe Shagal olan Marc Chagall'ın (1887-1985) resimlerinde mutluluk teması ağır basar. Yahudi bir anne ve babaya sahip olan ressam geleneklerine bağlı, sinagoga giden, balıkçı babasına işlerinde yardım eden duygusal bir çocuktur. Yoksul ve kalabalık bir ailede büyürken Yahudilerin sosyal ve kültürel yaşamlarını da iyi gözlemler. 1906 yılında sanat eğitimine başlar. 1908-1910 arası St. Petersburg’da dönemin avangard resim ve çizim okulu Zvantseva’ya bir süre devam eder. Cezanne, Van Gogh ve Gauguin’in resimleriyle karşılaşır. Bu kentte Yahudilere uygulanan sınırlamalardan dolayı hayatı zorlaşır. ‘Kanepe’deki Genç Kız’, ‘Oturan Kırmızı Çıplak’, ‘Fırçalarla Otoportre’, ‘Rus Düğünü’, ‘Doğuş’ gibi resimleri bu dönemden örneklerdir. 1910 yılında kazandığı bir bursla Avrupa’nın sanat merkezi kabul edilen Paris’e giden sanatçı ilk zamanlar kenti pek sevmez, zamanla alışır ve dört yıl orada kalır. Paris’te Fovistlerin etkisiyle güçlü bir renk tekniği kazanır. Picasso onun ‘Matisse’den sonra renk duygusuna ve yüceliğine sahip tek sanatçı olduğunu’ belirtir. Chagall 1911’de Léger, Delanuay, Gleizes ve Modigliani gibi ressamlarla arkadaş olur ve Kübizm ile de ilgilenir. Kübist etkileri ‘Ben ve Köy’, ‘Şair’, ‘Adem ve Havva’ ve 'Yedi Parmaklı Kendi Portresi' adlı çalışmalarında fark edilir. 1911 ve 1912 yıllarında Paris’te sergiler açar. Montmartre’daki atölyesini başka bir ressamla paylaşır ve maddi açıdan sıkıntılı dönemler geçirir. 1912 başlarında daha ucuz olduğu için La Ruche’de bir atölyeye taşınır.

23 Ocak 2009 Cuma

Wabi Sabi

Blog sayfalarımın mümkün olduğunca sade ve göze batmayan olmasını tercih ediyorum. Bu nedenle html'yi arada bir düzenliyorum. Sadelik sadece beyaz ve gri renklerle olmaz tabi ama beyaz üzerinde açık gri, açık mavi, krem, uçuk sarı hoşuma gidiyor. Renk karmaşası değil de birbirine uygun tonlar. Yine de herkesin zevki farklıdır.

Tercihlerimin Japon estetiğini ifade eden 600 yıllık wabi sabi kavramıyla yakın olduğunu fark ettim. Güzellik anlayışları batılılardan farklı olan Japonlar iddiasız, sessiz, yalın ve geçici şeylerdeki gizi ve ahengi arıyorlar. Wabi anlayışında zarif bir basitlik ve doğallık önemli. Mümkün olduğunca doğal malzemelerle az, süssüz eşyalar ve nesneler seçmek, tamamlanmamış veya eskitme yüzeylere, yıpranmış görünümlere değer vermek, atmamak, yenilememek: cilasız ahşap, yamuk çay kaseleri, geçmişle bağ kurmayı sağlayan yıpranmış, kusurlu ve birbiriyle uyumsuz günlük kullanım eşyaları...

Fark edilemeyecek şeylerdeki güzelliği görmek, doğa olaylarını önemsemek, yağmurun ve karın yağışını seyretmek, sıradan görünümlerin tadına varmak ve üstünlüğünü fark etmek gibi wabi özellikleri 19. yüzyıl başlarında Batı'da kendini gösteren Romantizm akımıyla, sadelik ve azlık da Minimalizm akımıyla benzerlik gösteriyor. Wabi nesnelerin üzerinde fazla oynamadan düzenlemeden, mükemmel bir hale getirmek için uğraşmadan kendi halinde bırakılmasından ve nesneye doğal bir biçim verilmesinden yana.

Wabi'de gri, kahverengi ve siyah renkler estetik bulunur. Wabi estetiğinde düzensizlik ve asimetri söz konusudur. İnsanın yaşlanması gibi doğadaki veya el yapımı nesnelerin de bir ömrü var. Onlara müdahale etmeden bu yaşlanmayı yavaşlatmak wabi sabi felsefesine uyuyor.

Benzer Yazılar:

Japon Kültüründe Sadelik 
Ukiyo-e ve Hokusai 
Baltalimanı'nda Japon Bahçesi 
Ahşap Kapıların Gizemi 
Zarif Basitliğin Yüceliği: Şibumi ve Sakura

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

16 Ocak 2009 Cuma

Korku ve Çaresizlik

Televizyonda Gazze'den görüntüler izledim. Üzülmemek mümkün mü? Bir anne kucağındaki ve çevresindeki çocuklarıyla sokakta koşturuyor ve 'Nereye gideceğimizi şaşırdık. Her evi, her binayı vuruyorlar' diyordu. Öylesine çaresizdi ki. Birleşmiş Milletler binası ve hastaneler bile bombalanıyordu. Şehirden kapkara dumanlar yükseliyordu. Gece atılan bombalarla şehir aydınlanıyor, ışıldıyor ama bu bir yanılsama aslında karanlık ve kötü bir aydınlanma, ölüme götüren. Korkuyla yaşıyorlar haftalardır. İnsan aynı durumda kaldığını düşündüğünde acımasızlığı anlayabilir. Hayatınızdaki en kötü kabusu hatırlayın ondan kat kat korkunç. Dünyanın bu adil olmayan savaşa seyirci kalması, durdurmak için yeterli çaba göstermeyişi inanılır gibi değil.  Bu durumdan utanmamız gerekiyor insanlık adına. Sadece bu savaşta değil; kadınlara, çocuklara kısacası sivillere yönelik geçmişteki tüm savaşlar için geçerli. 20. yüzyılın ilk yarısında da savaşlar, belirsizlik, bunalımlar ve acılar vardı. 21. yüzyıl başlarında yine aynısı. 100 yıl geçmiş insanlık inanılmaz ilerleme kaydetmiş. İlerlemiş mi gerçekten!!! Yoksa ilkel mi kalmış?

Creative Commons License*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...