19. yüzyılın ikinci yarısından sonra
zevksiz makine üretimine karşı çıkan Arts and Crafts hareketinin (Güzel Sanatlar ve El Sanatları) yalın ve işlevsel mobilya tasarımları sonraki dönemleri de etkiler. El işçiliğinin
ve zanaatın öne çıkarılması yanı sıra sanatın herkese ulaşabilmesi 1890-1914
yılları arasında Avrupa'da ve Amerika'da kendini gösteren Art Nouveau (Yeni Sanat) tarafından da
önemsenir. 1862 yılından sonra Dünya ticaret fuarlarında Japon ahşap baskıları,
tekstiller, porselenler sergilenmeye başlar. Bunun sonucunda Doğu dünyasına,
Japonya’ya ve Çin’e ilgi artar. Tarihselci yaklaşımlardan uzak durarak geleneksel
sanattan kopan ve doğanın çekiciliğine kapılan ‘Yeni Sanat’ tüm dünyada
benimsenir.
22 Kasım 2008 Cumartesi
20 Kasım 2008 Perşembe
19. Yüzyıl Akımı: Arts and Crafts
18. yüzyıl sonunda Avrupa'da endüstri devrimi gerçekleşir. Endüstri devriminin ardından İngiltere'de makine kullanımı buharlı makinelerle yaygınlaşır. İnsan ve hayvan gücünün yerine makine geçer. Kırsal kesimlerden kentlere göçler başlar. İngiltere'de nüfusun çok az bir kesimi kentte yaşarken 30 yıl içinde yarısı kentli olur. Tren 1825'te İngiltere'de, 1829'da Amerika'da, 1835'te Almanya'da ve 1874'te Osmanlı'da görülür. 1855'te ilk elektrikli telgraf, 1862'de telefon, elektrik santralleri, 1885'te motorlu taşıtlar ortaya çıkar. Hızlı kentleşme sonucu oluşan karışıklık strese yol açar.
Eski kentlerin yerine yenileri kurulur. Sanayi devrimiyle mekanik üretim ön plana geçer, el sanatları geriler. Küçük dükkanların yerini fabrikalar alır. Kentleşme yeni yapıların inşa edilmesini zorunlu kılar. Yeni yapılarda demir kullanımı önem kazanır. Endüstri yapıları dışta geleneksel görünüme sahipken içte demir kullanılan geniş bir strüktür ve mühendislik yapılarıdır. İkinci malzeme camdır. Demir daha çok pasajlarda, sergi salonlarında, istasyonlarda, cam ise konut yapılarında uygulanır. Endüstri devrimi sonucu oluşan yeni kentlerde yeni planlamalar yapılır: kent içinde pasajlar, sergi binaları, depolar, kütüphaneler, mağazalar, gar binaları, borsa binaları, seralar, botanik bahçeleri ve köprüler gibi..
Eski kentlerin yerine yenileri kurulur. Sanayi devrimiyle mekanik üretim ön plana geçer, el sanatları geriler. Küçük dükkanların yerini fabrikalar alır. Kentleşme yeni yapıların inşa edilmesini zorunlu kılar. Yeni yapılarda demir kullanımı önem kazanır. Endüstri yapıları dışta geleneksel görünüme sahipken içte demir kullanılan geniş bir strüktür ve mühendislik yapılarıdır. İkinci malzeme camdır. Demir daha çok pasajlarda, sergi salonlarında, istasyonlarda, cam ise konut yapılarında uygulanır. Endüstri devrimi sonucu oluşan yeni kentlerde yeni planlamalar yapılır: kent içinde pasajlar, sergi binaları, depolar, kütüphaneler, mağazalar, gar binaları, borsa binaları, seralar, botanik bahçeleri ve köprüler gibi..
17 Kasım 2008 Pazartesi
At adamlar: Kentaurlar
Eski medeniyetlerin mitolojilerinde ve sanatlarında rastlanan doğaüstü yaratıklardan en ilginç olanlarından biri Kentaur'dur. Bu yarı insan yarı atın çıkışı diğer karışık yaratıklar gibi Doğu kökenli olsa da daha çok Yunan’da benimsenir. Kentaurların başları, göğüsleri, kolları ve bazen de ön bacakları insan, karınlarından arkası at biçimindedir. Yeleleri, kuyrukları vardır. Yabanıl ve azgındırlar. Dağlarda ve ormanlarda yaşarlar ve çiğ et yerler.
Kentaurlar ilk olarak Mezopotamya’da Babil sınır taşlarında görülürler. Kassiti’de ve Orta Asur döneminde mühür üzerinde de oldukları bilinir. Bazen kuyruğu aslan gibidir. İnsan kısmı genellikle bir sopa veya benzeri bir şeyle silahlandırılmış olarak diğer hayvanları avlarken gösterilirler. Orta Asur döneminden bir silindir mühürdeki sakallı ve kanatlı kentaur bir antilopu yakalar. Başında konik bir şapka ve elinde bir silah vardır. Asur sanatında üst kısmı erkek, belden aşağısı aslan olan aslan-kentaur’a da rastlanır. Genellikle boynuzlu tanrılık kasketi giyen bu yaratığın ismi Urmahlulluy’dur. Demon Mukilresule-muttiyle çarpıştığı sahneleri de bulunan ve kötü güçleri korkutan aslan-kentaur Ninive’den Asurbanipal’in sarayının bir odasındaki anıtsal kabartmada da yer alır...
Kentaurlar ilk olarak Mezopotamya’da Babil sınır taşlarında görülürler. Kassiti’de ve Orta Asur döneminde mühür üzerinde de oldukları bilinir. Bazen kuyruğu aslan gibidir. İnsan kısmı genellikle bir sopa veya benzeri bir şeyle silahlandırılmış olarak diğer hayvanları avlarken gösterilirler. Orta Asur döneminden bir silindir mühürdeki sakallı ve kanatlı kentaur bir antilopu yakalar. Başında konik bir şapka ve elinde bir silah vardır. Asur sanatında üst kısmı erkek, belden aşağısı aslan olan aslan-kentaur’a da rastlanır. Genellikle boynuzlu tanrılık kasketi giyen bu yaratığın ismi Urmahlulluy’dur. Demon Mukilresule-muttiyle çarpıştığı sahneleri de bulunan ve kötü güçleri korkutan aslan-kentaur Ninive’den Asurbanipal’in sarayının bir odasındaki anıtsal kabartmada da yer alır...
15 Kasım 2008 Cumartesi
Edvard Munch'un Umutsuz İnsanları
Acı, aşk, insan ilişkileri, melankoli, hastalık ve ölüm... İnsanın ruhsal ve fiziksel hayatını belirleyen ana etkenlerdir. Çocukluğunda ailesindeki bireylerin hastalıklarına ve ölümlerine tanık olan Norveçli ressam Edvard Munch’un (1863-1944) ömrü boyunca unutamadığı bu durumlar onu fazlasıyla etkiledi ve sanatına yön veren unsurlar oldu. Babası doktor olan ressam din adamlarının, subayların ve öğretmenlerin olduğu bir burjuva ailesinde dünyaya geldi. Annesi ve kız kardeşinin veremden ölümünün ardından sarsılan bunalım içindeki babası odasına girip saatlerce dua ederdi. Munch o günler için yetmişinci doğum gününden sonra "hastalık, delilik ve ölüm beşiğimin başucunda nöbet bekleyen ve ömrüm boyunca yanımdan ayrılmayan kötü meleklerdir" diye yazar.
1889 yılında Christania’da açılan ilk sergisi sonunda aldığı bir bursla gittiği ve üç yıl kaldığı Paris’te Manet, Gauguin, Seurat ve Van Gogh gibi ressamları keşfetti. Evrensel Sergi için Paris’te bulunduğu sırada babasının ölümü nedeniyle büyük bir depresyona girdi. 1892'de Berlin’de elli çalışması sergilendi. Ancak üslubuna karşı gelişen tepki nedeniyle sergi bir hafta sonra kapatıldı. Almanya’da kaldığı yıllarda aşk ve ölüm korkusu temalarının yer aldığı 'Hayat Frizi' serisini oluşturdu. İnsanların neşeli, acı ve umutsuzluk içinde gösterildiği Hayat Frizi’nin tamamı 1902 yılında Berlin’de sergilendi. 1908 yılında bunalım geçirerek altı ay hastanede yatan sanatçının Alman Müzelerindeki resimlerinin bir kısmı 1937’den sonra Naziler tarafından yoz sanat olarak nitelendirilmiştir.
1889 yılında Christania’da açılan ilk sergisi sonunda aldığı bir bursla gittiği ve üç yıl kaldığı Paris’te Manet, Gauguin, Seurat ve Van Gogh gibi ressamları keşfetti. Evrensel Sergi için Paris’te bulunduğu sırada babasının ölümü nedeniyle büyük bir depresyona girdi. 1892'de Berlin’de elli çalışması sergilendi. Ancak üslubuna karşı gelişen tepki nedeniyle sergi bir hafta sonra kapatıldı. Almanya’da kaldığı yıllarda aşk ve ölüm korkusu temalarının yer aldığı 'Hayat Frizi' serisini oluşturdu. İnsanların neşeli, acı ve umutsuzluk içinde gösterildiği Hayat Frizi’nin tamamı 1902 yılında Berlin’de sergilendi. 1908 yılında bunalım geçirerek altı ay hastanede yatan sanatçının Alman Müzelerindeki resimlerinin bir kısmı 1937’den sonra Naziler tarafından yoz sanat olarak nitelendirilmiştir.
10 Kasım 2008 Pazartesi
Şehzade Köşkleri’nin Duvar ve Tavan Ressamları
II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde yaptırılan Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki Şehzade Köşkleri, odalarında bulunan duvar ve tavan resimlerinden dolayı önemlidir. 19. yüzyıl sonunda mimariyle bağlantılı bu resimler, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren süren bir geleneğin son aşamasıdır. Resimler doğa görünümleri, doğa ile birlikte mimari görünümler ve natürmortlar olarak duvar ve tavanlara yapılmıştır. Şehzade köşklerinden ‘Sarı Köşk’ün merdiven boşluğunda ise farklı bir uygulama ile karşılaşılıyor. Büyük bir kompozisyon içinde küçük olarak da olsa talim yapan erlerin gösterilmesi duvar resminde önemli bir gelişme. II. Abdülhamit dönemi duvar resimlerinde az da olsa doğa içinde bu tür figürlere rastlanıyor.
19. yüzyılda yağlıboya tablo resimlerinde de benzer konulara yer verilmiştir. Tuval resimleri duvarlardaki dekoratif etkiyi sürdürmüştür. Doğa görünümleri olduğu gibi yorum katılmadan aktarılmıştır. Hemen hepsinde perspektif kurallarına ve ışık-gölgeye dikkat edildiği görülüyor. Tuval resimleri Enderun’da okuyanlar, Darüşşafakalılar ve Aşkeri Okullarda yetişenler tarafından yapılmıştır. Askeri okullarda perspektife yönelik arazi ve doğa görünümlerinin ele alındığı resim dersleri olması sonucu manzara resimlerine yönelim olmuştur.
İstanbul görünümleri, köşk, kasır, bahçeler, ağaçlar, su, köprü, çeşme ve dağlar tuval resimlerinde olduğu gibi duvar resimlerinde de en çok yer verilen konulardır. Duvar ve tuval resmi aynı paralellikte gelişim gösteriyor. Gemili ve dalgalı denizli resimlerde İstanbul’a gelmiş olan Ayvazovski’nin tablolarının etkileri görülüyor. Ancak gemi ve deniz manzaraları Askeri Okullarda da yaygın bir konu olduğu için bu tür duvar resimlerinin Askeri ressamlar tarafından yapılmış olması mümkündür. Şeker Ahmet Paşa’nın natürmortlarıyla duvar resimlerindekiler de benzerlik gözleniyor.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)