İnsanın
yaşamındaki doğum ve ölüm arasındaki süreci sadece hüzünle ya da sadece
mutlulukla sınırlamak yetersiz bir yaklaşım olur. Hayat, acılarla ve
sevinçlerle; doğrularla ve yanlışlarla; adaletle ve adaletsizlikle bir
bütün. Zaman içinde biri ön plana çıksa da yerini diğerine bırakabilir.
Sanatçılar, şairler, filozoflar, müzisyenler için durum biraz daha
farklı. Fikret Muallâ Saygı (1903, Moda – 20 Temmuz 1967, Reillanne) için kısa
süreli mutluluk uzun süreli cefa gibi görünüyor. Onunla ilgili ilk göze
çarpanlar: bohem* ve trajik bir hayat, kültür ve sanat başkenti
Paris’teki ekonomik sıkıntıları, Picasso ile tanışması, deli ve alkolik
olarak bilinmesi, dostlarının desteğine rağmen toplumdan kopuşuna ve
gönüllü yalnızlığına eşlik eden içkisi ve fırçası… Van Gogh gibi
acılarını resimle tedavi eden, yaşantısındaki zorlukları üretkenliğe
dönüştüren, herhangi bir sanatsal hareket içinde yer almayan, kişisel
özgürlükleri savunan, benzersiz ve içten çalışmaları kendi gerçekliğiyle
var olan bağımsız bir sanatçı...
Fikret Muallâ’yı babası 1920’de
mühendislik eğitimi için İsviçre’ye gönderir. Buradan ayrılıp Münih Güzel
Sanatlar Akademisi’nde afiş ve desinatörlük, ardından 1921’de Berlin Güzel
Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimini tamamlayarak Paris’e geçer. Geçim
sıkıntısı nedeniyle İstanbul’a döndüğünde opera kostümleri ve dergilere desenler
çizer; şiir kitabı ve gazetelere hikâyeler resimler. 1934 yılında suluboya ve
desenlerini sergiler. Ayvalıkta bir yıl süren resim öğretmenliği görevinden
1935’te istifa eder. 1939’da Uluslararası New York Fuarı’ndaki Abidin Dino’nun
yönetimindeki Türk Pavyonu için İstanbul’un çeşitli görünümlerini konu alan
resimler yapar. Aynı yıl babasının ölümünden sonra kalan mirasla (ülkesinde
yeterince anlayış göremediğinden) Paris’e döner ancak eğlenceli ve lüks yaşam
sürerek kısa sürede parasını bitirir. 20. yüzyıl başlarının Paris’te yaşayan
bohemi Modigliani gibi çalışmalarını pazarlarda ve kafelerde çok az bir
karşılıkla elinden çıkarıp, hayatını zor koşullarda sürdürür. Aslında bohemliği
değil rahatı sever ama yaşam ve yapaylıktan uzak avangard tavrı onu savurarak düzensiz
ve uyumsuz biri haline getirir. O bir kent gezginidir, kalabalık içinde
kaybolan flâneur’dur. İz bırakmak ve dünya çapında tanınmak umurunda bile
değildir. Sadece kendisi olmakla yetinir.
Düşlediği mutlu ve coşkulu yaşam,
yalnızlığa son verecek dostluk ve aşk arayışı, hayatı olağan akışı içinde gösteren,
sıcak ve soğuk tonların birlikte kullanıldığı şiirsel bir dile sahip
resimlerinde canlanır. Kaygısız bir huzur içinde barda sohbet eden ve içki
içen** deniz kıyısında güneşlenen, sokakta parkta gezinen, pazar yerlerinde
alışveriş yapan, kafede oturan, restoranda yemek yiyen modaya uygun şık giyimli
kadın, erkek ve çocuklar, melankolikler, deliler, müzisyenler doğal halleriyle günlük
yaşamdan kalabalık sahnelerde izleyici ile buluşur. Bu çalışmalarında güçlü
gözlemiyle kentteki insan ilişkilerini yansıtır. Ayrıca natürmortlar,
manzaralar, yüzü olmayan nüler, belirgin gözlere sahip portreler, hayvanlar yaratıcılığını
ve hayal gücünü ortaya koyan konulardır. Henri Matisse’in renkçiliğinden etkilenen
sanatçının yağlıboya, suluboya, guaş, pastel tekniklerinde, kalem ve çini mürekkebiyle
oluşturduğu desenlerinde ve grafiklerinde hızlı ve içgüdüsel fırça
vuruşlarıyla, parlak renklerle, soyut lekelerle ve kıvrak çizgisellikle öznel,
canlı, mizahi ve lirik bir anlatım gözlenir. Bazı kompozisyonlarda arka plan
rengiyle ön plandaki figürün giysisi aynı tondadır ve belli belirsiz bir
çizgiyle ayrılır. Gerçek yaşamdan alınan sahneler ressamın duyarlılığıyla, sezgilerinin
ışığıyla, yumuşayan birbiri içinde eriyen konturlarla, çarpıcı, karşıt ama
sakince uzlaşan renklerle, esrik bir rüya âlemine ve güçlü ifadeciliğe dönüşür.
Fikret Muallâ’nın bunalımlarında,
Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okurken Moda’daki konağa getirdiği İspanyol gribinin
annesine*** bulaşıp genç yaşta hayatını kaybetmesiyle ortaya çıkan suçluluk
duygusunun, babasının yeniden evlenmesinin, çocukken geçirdiği bir kaza sonucu hafif
topal kalmasının, kardeşinin uçak kazasında ölmesinin ve âşık olduğu
kadınlardan karşılık görememesinin payı vardır mutlaka. Ayrıca yaşadığı dönemde
iki dünya savaşına tanıklık eden her sanatçı gibi bu durumun ruhunda izler
bırakması da olağandır. Polisle başının derde girmesi, içki ve sinir bozukluğu nedenleriyle İstanbul’da,
Berlin’de ve Paris’te akıl hastanesinde tedavi olan sanatçı 1954’de Paris’te
açtığı ilk sergisiyle büyük ilgi görür ve tüm tabloları satılır. Son yıllarında resimlerini alan ve ona bir
daire kiralayan Madame Anglés’nin korumasında hayatının en rahat günlerini
yaşar. 1962 yılında sarhoş halde Montmartre’de dolaşırken düşmesi sonrasında
felç olur. Anglés çifti onu bir bakıcı eşliğinde Alp Dağları’nın güneyindeki
Reillanne Köyü’ne gitmeye ikna eder. Beş yıl boyunca yaşamını bu köyde geçirir,
resim yapıp Madame Anglés’ye gönderir, böylece geçimini sağlar. Dostlarına sık
sık mektuplar yazar. 1967’de bir huzurevinde hayata veda edince kimsesizler
mezarlığına gömülür. Kemikleri 1974 yılında eski öğrencisi Emel Korutürk’ün
ilgilenmesiyle İstanbul’a getirilir.
“Fikret Muallâ
seyyar bir yaşam sürüyordu. Ne bir sehpası ne de bir atölyesi vardı. Resim kılıfı,
hem sehpa hem de atölye yerine geçiyordu. Özellikle iri yaptırdığı palto
ceplerinden kalemler, fırçalar ve boyalar çıkar, ister kahvede, ister kırda ya
da bir otel odasında olsun, işe koyulunca dalar giderdi.” Abidin Dino
Notlar:
*Geçtiğimiz aylarda Tiyatrodor’un
‘El - Bohem Fikret Muallâ’ adlı oyunu sahnelendi.
**19. yüzyıl sonlarında Toulouse-Lautrec,
20 yüzyıl başlarında Picasso Paris’in barlarında, gece kulüplerinde eğlenen
veya tek başına bir masada oturup hüzünle içkisini yudumlayan insanlara
çalışmalarında yer verdi.
***Alman şair Hölderlin’in,
filozof Schopenhauer’ın, Fransız şair Baudelaire’in
hayatlarında ‘anne’ yazgılarını belirleyici bir karakterdir.
Kaynaklar:
1- Aydoğan, Nesrin, Bir Fikret Muallâ Retrospektifi, Türkiye’de Sanat, Mayıs-Ağustos
2005, sayı: 69, s: 28-33
2- Berk, Nurullah, İstanbul Resim ve Heykel
Müzesi, Akbank Sanat Kitapları Serisi: 1, Apa Ofset Basımevi, 1972, s: 38, 43
3- Dino,
Abidin, Gören Göz için Fikret Muallâ, Cem Yayınevi, İstanbul, 1980
4- Fikret Muallâ Yeni Adam’dan Desenler, 1936-1937, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993
5- Özsezgin, Kaya, Cumhuriyet’in 75. yılında Türk
Resmi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999
6- Özsezgin, Kaya, Ölümünün 25. yılında
Fikret Muallâ, Artist Plastik Sanatlar Dergisi, Eylül-Ekim 1992,
sayı: 14, s: 20-28
7- Tansuğ, Sezer, Çağdaş Türk
Sanatı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993
8- Kentler ve Gölgeler - Paris -
Fikret Muallâ
Nalan Yılmaz, Fikret Mualla'nın Mutluluk Düşleri, 8 Temmuz 2013, Lebriz Sanal Dergi
*****Bu
sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak
gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek
alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir. 2008-2018
0 comments :
Yorum Gönder