27 Ağustos 2012 Pazartesi

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Resim Sanatına Yakınlığı

Ahmet Hamdi Tanpınar Cumhuriyet Dönemi’nin şairi, roman ve hikâye yazarı, edebiyat tarihçisi, eleştirmen olmasının yanı sıra, sanatın pek çok dalına ilgi duyup yazılar yazmış çok yönlü ve entelektüel bir ismidir. Edebiyat Fakültesini bitirmiş, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in öğrencisi olmuş, Avrupa’daki müzeleri ve galerileri gezmiş yazar kitaplarında özellikle resim, müzik ve mimari hakkındaki düşüncelerine sıklıkla yer verir. ‘Mahur Beste’, ‘Huzur’, ‘Aydaki Kadın’ gibi romanlarında detaylı anlatımlarla resimle ilgili konulardan, sanatçılardan söz eder. Ressam veya resim sanatına düşkün karakterlerle birlikte günlük hayatı, İstanbul’un manzaralarını, bir kadının elbisesini veya saçını tarif ederken ünlü sanatçıların tablolarına gönderme yapar. Doğanın veya kadının muhteşem görünümlerini anlattığı etkileyici ve uzun cümleleriyle okuru metne çekerken zihinde görsel bir imge oluşturur. Romanı, şiiri, musikiyi, resmi, felsefeyi, tarihi birbirleriyle bağlantılı biçimde kurgular, böylece biçim ve içerik de çok katmanlı olur, çağrışımlarla zenginleşir. Okuyucu bu ilişkileri kavrayabildiği sürece romanın içine girer.

Hayata sanatın penceresinden bakan yazarın İstanbul hayranlığının belirgin biçimde hissedildiği ‘Huzur’un melankolik karakteri Mümtaz âşık olduğu kadını ve aşkını sanatsal bir duyarlılıkla düşünür. Sevgilisi Nuran’la Boğazı, İstanbul’un eski ve yeni yerleşimlerini gezdiklerinde musiki, resim, heykel, mimari, şiir, felsefe, huzur ve aşkla bütünleşerek estetik bir haz duyar.

Müzik Dionysos’ca bir etkiyle sarhoş edip kendinden geçirir, duyguları uyandırır, başka bir boyuta taşır, coşkuyla yaratıcılığa teşvik eder; aynı şey aşk için de geçerlidir. Mimari ise Apollon’ca bir dengeyle, akılla ve somut gerçekliği içinde aktarılır. Tanpınar’ın Güzel Sanatlar Akademisi’nde Sanat Tarihi, Estetik ve Mitoloji dersleri verdiğini ve etkilendiği şairlerden Gerard de Nerval ile Charles Baudelaire’in şiirlerinde mitolojik tanrılara ve efsanelere değindiğini göz önünde bulundurursak bu birikimini de romanlarında kullanmasını anlayabiliriz. Huzur’da denizi betimlerken resim sanatına da gönderme de bulunur: “Ne Mümtaz, ne Nuran o aksam ikide bir kabaran dalgaların lâcivert rengini başka zaman gördüklerini pek hatırlıyorlardı. Bu lâcivert rengi, sanki bir Fra Angelico tablosu hazırlanıyormuş gibi koyu yaldız ve mücevher tozu ile birleştiren son bir dalga, hakikaten bu ressamın ve ona eşit velilerin ruhlarındaki mağfiret tufanı gibi ışık içinde bir dalga, onları Kanlıca iskelesine adeta fırlattı.”.

Yarım kalan ‘Aydaki Kadın’ adlı romanında Paris’ten dönen Suat ressamdır. Selim sanat düşkünü bir karakterdir. “Rüyalara gelince o da sanat gibi. Bütünüyle görmüyoruz. Yalnız duygusu bizde teessüs ediyor. Bir çeşit dinamizm meselesi.” Yazar kitapta Kandinsky, Chagall, Miro, Bonnard, Goya, Cezanne, El Greco gibi ressamlara, Kübizm’le, Soyut’la ve resmin geleceği ile ilgili konuşmalara yer verir...

Tanpınar sanat, mükemmellik ve sonsuzluk ekseninde zaman, mekân anlayışı dışında (şiirsel ve düşsel bir zamanda); sırlarla dolu ve göz kamaştıran doğayla iletişim içinde, biricik ve kendine özgü uyku halinde olmayı seçer. Sanat, roman, şiir, hayal ve masalsı bir evren içinde kaybolur. Böylece günlük hayattan, sıradanlıktan çıkmaya çalışır. Bu anlamda 19. yüzyıl romantikleri gibidir. İçinde bulunulan andan hoşnutsuzluk romanlarında ve şiirlerinde hatıralara, geçmiş dönem kültürlerine, sanatçılarına ve sanatlarına yönelmesiyle de kendini gösterir. Ancak geçmiş ve gelecek şimdiki an’dadır. Süreklilik ve bir akış vardır. “Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın… (Bursa’da Zaman)”,“Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında / Yekpare, geniş bir anın / Parçalanmaz akışında… (Ne içindeyim Zamanın)” Zaman sessiz ve derinden çalışır. Zaman anlayışında Marcel Proust ve Bergson’dan etkilenen şair mektuplarından birinde “yıldızlı gecenin onu büyülediğini ve sonsuzluğun dalga dalga vücudunu ve ruhunu doldurduğunu” (geçmişe ait bir yaşantısı) ifade eder. Onun için sonsuzluk kavramı: bu dünyadaki güzel şeylerin, doğanın devamıdır. Kadının, aşkın, güzelliklerin yokluğu ölümdür. Bir sanatçı için ise sonsuzluk mükemmel eserler bırakabilmek hayalidir. Sanat insan için kurtarıcıdır. Çözülse de vücudun kara toprak altında / İhtirasla işlenmiş bu bir parça altında / Şöhretimle beraber asırlarca yaşarsın... (Madalyon)”.

Erdoğan Alkan’a göre fazlasıyla Nerval’in ‘Düş ve Yaşam’ adlı öyküsüyle benzerlikler bulunan ‘Abdullah Efendinin Rüyası’nda yalnız bir adamın hayalleri, düşleri, bilinçaltı, bir delinin görebileceği türde sanrıları, gerçeküstü yaşamı ve düşsel sevgiliyi arzulaması kaleme alınır. Bu hikâyedeki rüyanın ve karakterin psikolojik yapısının kurgusunda Freud düşüncesi de fark edilir. Öteki dünya inancı olmayan Tanpınar’ın metinlerindeki fantastiklik bu dünyaya bağlıdır.

Osmanlı ile Cumhuriyet dönemi arasında kalıp toplumsal değişimleri gözlemleyen yazarın izlenimlerini ve bilgisini romanlarında ayrıntılı ve gerçekçi biçimde canlandırdığını görürüz. Tanpınar’ın yoğun olarak üzerinde durduğu konular: insanların ruh halleri, aşk, gelenekler, kent yaşamı, Batı etkileri, yenilikler, kaybolup gidenler ve yerine geçenler… Bir eşik, geçit, kapı; arada olmak… Geçmişin izleri ve şimdinin getirdikleri, modern ve muhafazakâr birbiriyle kaynaşır. ‘Beş Şehir’ adlı deneme kitabında İstanbul, Bursa, Konya, Ankara, Erzurum kentlerini anlatırken hep eski ile yeniyi karşılaştırır. Eskiye bakış içinde bulunulan ‘an’la -şimdi- anlam bulur. ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde zaman - insan ilişkisini, Tanzimat’tan beri modernleşme sürecinde Doğu ile Batı arasında kalmış toplumun davranışlarını, sorunlarını, acemiliğini eleştirel bir yaklaşımla; içten bir kavrayışla, özenle seçilmiş kelimelerle ve zengin bir dille yansıtır. “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı da insandır.

Gazete ve dergilerde yayınlanan denemelerinden derlenen ‘Yaşadığım Gibi’ adlı kitapta Tanpınar’ın pek çok konu ile birlikte Avrupa seyahatleri sırasındaki sanata dair izlenimleri ‘Paris Tesadüfleri’, Türk Resmi hakkındaki yazıları da ‘Plastik Sanatlar’ bölümü altında sıralanır. “Botticelli’nin iki freski. Vaktiyle Floransa denen zarafet ocağı vardı. San’at, bir şeyin her şeyin yerine geçmesi veya bütün hayatı onun etrafında kurması. Bu fresklerde her şey, bütün hayat ve devir denen büyük âlem var. Fakat sade zarafet olarak.” Akademi’de hocalığı sırasında sanatçılarla ve öğrencilerle zaman geçirmesi; Fransız şair Baudelaire ve estetik görüşlerini benimsediği Paul Valery aracılığıyla yakınlık kurduğu resim konusunda kendisini yetiştirmesine olanak tanır. Zeki Faik İzer, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Eren Eyüboğlu, Cemal Tollu, Ferruh Başağa, Nuri İyem gibi sanatçıların sergileriyle ilgili yorumlar yazar. Denemelerindeki ve sergi yazılarındaki üslubu şair tarafının da getirdiği şiirsel anlatımlarla kendini gösterir. Eserleri yüzeysel bir bakış açısıyla değil farklı sanat akımlarına ve edebiyatçıların metinlerine değinerek ayrıntılı ve konuya hâkim olduğunu belli eden cümlelerle değerlendirir. ‘Müzesiz Ülke’de müzenin gerekliliğine dikkat çeker: “Avrupalı, sanat zevkini müzeden alır. Nasıl edebiyat ve şiir zevkinin uyanması için kütüphaneye kapanmak gerekirse, resim zevkinin uyanması için de genç yastan itibaren mektepli gencin gözünün hakikî resimle karşılaşması lâzımdır.” Ona göre: müze sayesinde resim sınırlı çevresinden sıyrılıp kitleye açılacak ve göz terbiyesi kazanılacaktır. Resim eleştirisinin yokluğu ise sanatın henüz hak ettiği yeri almadığının göstergesidir. “Sanat için, fikir hayatı için geçirilen her tereddüt acı bir kayıptır; çünkü her geçen zamanı bir misli daha geri kalmakla öderiz.”

Tanpınar Çağdaş Türk düşüncesinin ve kültürünün gelişiminde büyük katkısı olan; Batıyı bilen ama Doğu’ya da yabancı olmayan; kapsamlı bilgi birikimine, yüksek bir estetik zevke, derin bir sezgiye sahip; İstanbul tasvirleri eşsiz, Türk edebiyatında etkileri halen süren,  nitelikli, çok boyutlu romanlara imza atmış önemli bir fikir adamı ve yazardır.

Büyük gerçeklik düşünce ve sanattır… Hakiki şiirin, asıl sanat eserinin, kendi varlığından başka bir hedefi yoktur… Unutmayalım ki sanat sevgi ve alaka ile gelişir…”

Kaynaklar: 

1- Akyıldız, Hülya Bayrak, Tanpınar’ın Romanlarında Metinlerarası İlişkiler, Turkish Studies   International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 5/3 Summer 2010
2- Alkan, Erdoğan, Düş Gezgini, Gerard de Nerval, Broy Yayınları, İstanbul, 1994 
3- Anar, Turgay, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Resim Sanatı, Ressamların Eserleri ve Kendi Hayatından İnşa Ettiği Estetik,  Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 22,  Yaz 2012, s: 23 - 36 
4- Ertan, Engin, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romanlarında Resim ve Mimari, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 8, Yaz 2009, s: 162 – 168 
5- Özcan,Tarık, Tanpınar’ın Şiirlerinde Zaman Anlayışı, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt: 22, Sayı: 1, 2012, s: 75 - 84, 
6- Tanpınar, Ahmet Hamdi, Aydaki Kadın, Dergâh Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2009 
7- Tanpınar, Ahmet Hamdi, Beş Şehir, M.E. Basımevi, İstanbul, 1992 
8- Tanpınar, Ahmet Hamdi, Huzur, Dergâh Yayınları, 17. Baskı, İstanbul, 2009 
9- Tanpınar, Ahmet Hamdi, Yaşadığım Gibi, Dergâh Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2000  
10-Üstünova, Mustafa, Çanaklı, Levent Ali, Tanpınar’da Sonsuzluk, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 7, 2004 / 2

Nalan Yılmaz, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Resim, 22 Ağustos 2012, Lebriz Sanal Dergi 

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın İstanbul'u


*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...