15 Kasım 2008 Cumartesi

Edvard Munch'un Umutsuz İnsanları

Acı, aşk, insan ilişkileri, melankoli, hastalık ve ölüm... İnsanın ruhsal ve fiziksel hayatını belirleyen ana etkenlerdir. Çocukluğunda ailesindeki bireylerin hastalıklarına ve ölümlerine tanık olan Norveçli ressam Edvard Munch’un (1863-1944) ömrü boyunca unutamadığı bu durumlar onu fazlasıyla etkiledi ve sanatına yön veren unsurlar oldu. Babası doktor olan ressam din adamlarının, subayların ve öğretmenlerin olduğu bir burjuva ailesinde dünyaya geldi. Annesi ve kız kardeşinin veremden ölümünün ardından sarsılan bunalım içindeki babası odasına girip saatlerce dua ederdi. Munch o günler için yetmişinci doğum gününden sonra "hastalık, delilik ve ölüm beşiğimin başucunda nöbet bekleyen ve ömrüm boyunca yanımdan ayrılmayan kötü meleklerdir" diye yazar.  

1889 yılında Christania’da açılan ilk sergisi sonunda aldığı bir bursla gittiği ve üç yıl kaldığı Paris’te Manet, Gauguin, Seurat ve Van Gogh gibi ressamları keşfetti. Evrensel Sergi için Paris’te bulunduğu sırada babasının ölümü nedeniyle büyük bir depresyona girdi. 1892'de Berlin’de elli çalışması sergilendi. Ancak üslubuna karşı gelişen tepki nedeniyle sergi bir hafta sonra kapatıldı. Almanya’da kaldığı yıllarda aşk ve ölüm korkusu temalarının yer aldığı 'Hayat Frizi' serisini oluşturdu. İnsanların neşeli, acı ve umutsuzluk içinde gösterildiği Hayat Frizi’nin tamamı 1902 yılında Berlin’de sergilendi. 1908 yılında bunalım geçirerek altı ay hastanede yatan sanatçının Alman Müzelerindeki resimlerinin bir kısmı 1937’den sonra Naziler tarafından yoz sanat olarak nitelendirilmiştir.

10 Kasım 2008 Pazartesi

Şehzade Köşkleri’nin Duvar ve Tavan Ressamları

II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde yaptırılan Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki Şehzade Köşkleri, odalarında bulunan duvar ve tavan resimlerinden dolayı önemlidir. 19. yüzyıl sonunda mimariyle bağlantılı bu resimler, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren süren bir geleneğin son aşamasıdır. Resimler doğa görünümleri, doğa ile birlikte mimari görünümler ve natürmortlar olarak duvar ve tavanlara yapılmıştır. Şehzade köşklerinden ‘Sarı Köşk’ün merdiven boşluğunda ise farklı bir uygulama ile karşılaşılıyor. Büyük bir kompozisyon içinde küçük olarak da olsa talim yapan erlerin gösterilmesi duvar resminde önemli bir gelişme. II. Abdülhamit dönemi duvar resimlerinde az da olsa doğa içinde bu tür figürlere rastlanıyor. 

19. yüzyılda yağlıboya tablo resimlerinde de benzer konulara yer verilmiştir. Tuval resimleri duvarlardaki dekoratif etkiyi sürdürmüştür. Doğa görünümleri olduğu gibi yorum katılmadan aktarılmıştır. Hemen hepsinde perspektif kurallarına ve ışık-gölgeye dikkat edildiği görülüyor. Tuval resimleri Enderun’da okuyanlar, Darüşşafakalılar ve Aşkeri Okullarda yetişenler tarafından yapılmıştır. Askeri okullarda perspektife yönelik arazi ve doğa görünümlerinin ele alındığı resim dersleri olması sonucu manzara resimlerine yönelim olmuştur.

İstanbul görünümleri, köşk, kasır, bahçeler, ağaçlar, su, köprü, çeşme ve dağlar tuval resimlerinde olduğu gibi duvar resimlerinde de en çok yer verilen konulardır. Duvar ve tuval resmi aynı paralellikte gelişim gösteriyor. Gemili ve dalgalı denizli resimlerde İstanbul’a gelmiş olan Ayvazovski’nin tablolarının etkileri görülüyor. Ancak gemi ve deniz manzaraları Askeri Okullarda da yaygın bir konu olduğu için bu tür duvar resimlerinin Askeri ressamlar tarafından yapılmış olması mümkündür. Şeker Ahmet Paşa’nın natürmortlarıyla duvar resimlerindekiler de benzerlik gözleniyor.

7 Kasım 2008 Cuma

Vincent van Gogh'un İlk Dönem Resimlerinden: 'Patates Yiyenler'

Van Gogh’un hayatı ve sanatı üzerine bugüne kadar pek çok araştırma yapıldı, kitaplar yazıldı. Resimleri birçok eleştirmen veya sanat tarihçisi tarafından incelendi. Ancak Umberto Eco’nun da belirttiği gibi bir sanat eseri üzerine söylenecekler hiçbir zaman bitmez. Bakış açısının farklılığı ile dikkat edilmeyen noktalar üzerinde durularak değişik yorumlar yapabilmek mümkün. Eco’ya göre sanatçı aslında alımlayıcıya tüketilmek üzere değil ama tamamlanmak üzere bir çalışma sunar. Ortaya çıkan obje sujenin gözünde anlamlı olabiliyorsa, bu da onun daha önceki deneylerinden gelen ve sanat yapıtının sunduğu niteliklerle bütünleşebilen değerlerin sayesindedir.


4 Kasım 2008 Salı

19. yüzyıl Osmanlı Resminde Natürmort

Osmanlı Sanatı'nda çiçek, bitki ve meyve motiflerini çini ve seramiklerde, minyatürlerde, ebruda, mimari süslemelerde ve stilize olarak halı ve kilimlerde görmek mümkün. İznik çinilerinde özellikle lale, sümbül, karanfil, menekşe, bahar dalları, üzüm salkımları, rozet çiçeği, asma yaprakları, spiral kıvrık dallar, açılmış tomurcuk güller ve enginar gibi desenler kullanılır. Camileri süsleyen duvar çinilerinde girift bir şekilde birbirinin içinden geçen çiçekler, kıvrımlı dallar ve yapraklar çok çeşitli renklerle yapılır. Çiniler dışında üretilen fincan, matara, ibrik, sürahi, kase, kupa, vazo ve kandil gibi eşyalar üzerinde de bu tür motifler bulunur.

18. yüzyıldan itibaren minyatürlerde özellikle Lale Devri’nin (1718-1730) etkisiyle saraylar, evler, çeşmeler ve arabalar; çiçek, meyve figürleri ve kabartmalarıyla bezenir. Çiçekler için gazellerin yazıldığı bu kısa dönemde şiir kitapları da çeşitli bitkisel motiflerle süslenmiştir. Batılılaşma ile birlikte Batı resim özellikleri minyatürlere girmeye başlar. Saraya Avrupa’dan gelen eşyalar ve resimli kitaplar minyatürlerdeki tarihi konuların yerlerini çiçek ve kıyafet resimlerine, kır sahnelerine ve kadın-erkek portrelerine bırakmasına neden olur. Dönemin önemli nakkaşlarından Ali Üsküdari’nin katmerli gülleri, sümbülleri, laleleri, zambakları ve karanfilleri; canlı, parlak renkli ve gölgelidir. Çiçeklerin yanına nerede kullanıldıklarını da yazan nakkaşın bu çalışmaları yüzey süslemesinin ötesindedir. Abdullah Buhari’nin de gerçekçi biçimde resmettiği çiçekleri ünlüdür. Lale Devri’nin en ünlü nakkaşı Levni’nin tek tek sayfalar üzerine resimlediği kadın ve erkek figürlerinin etrafındaki bitkisel motifler minyatüre hareketlilik ve zariflik kazandırıp natüralist bir etki uyandırır. Ayrıca Surname-i Vehbi adlı III.Ahmed’in şehzadelerinin sünnet düğününün anlatıldığı kitaptaki ‘Meyvelerin Geçişi’nde sepetlerin içindeki elmalar, narlar, incirler ve erikler hacimli duruşlarıyla natürmort bir kompozisyon oluşturur gibiler. Levni’den sonra 18. yüzyıl sonlarında ve 19. yüzyıl başlarında manzara ve çiçek resimlerine ilgi artar.

1 Kasım 2008 Cumartesi

Sonbahar

Kasım da geldi. Yılın son aylarında nereye baksan bir hüzün, sıkıntı. Kış geliyor ya. Güneşli günler azalıyor. Erken akşam oluyor. Gri, bulutlu, yağmurlu ve rüzgarlı havadan dolayı insanlar da neşeli, aydınlık hali terk ediyor sanki. Tüm mevsimlerde tatlı bir melankoli bulan biri içinse Kasım'ın çok ağır gelen bir yanı yok. Sıkıntı ve huzursuzluk kısa süreliyse, hayatı gözden geçirip bir şeyleri fark ettiriyor ve olumlu gelişmelere neden oluyorsa iyidir de umutsuzluk, karamsarlık sürekli yer edinirse o zaman dikkat.

Sonbahar'ın tadı Yıldız Parkı'nda ve Beşiktaş - Dolmabahçe yolunda değişik tonlardaki yapraklar arasında yürüyerek ve yaprakların hışırtılarını dinleyerek bir başka güzel. Kentin dışında bol ağaçlı, sakin yerlerde dolaşmak zamanı şimdi. Hem kış da gelirse gelsin! İnsanların ruh hallerinin karamsarlığa dönüşmesinde onun suçu yok. Çarpan soğuğunda sokaklarda yürümek başka bir enerji bile verebilir. Bahara daha çok var. Öyleyse öncelikle sonbaharın daha sonra da dışarıda atkıyla, bereyle, sıkı giyimle kafelerle ve kent yaşamının getirdiği diğer aktivitelerle, evde ise şekersiz kahve veya çay yanında evde yapılmış en az %70 kakaolu parça çikolatalı top kek -muffin-, kitaplar, dergiler ve filmlerle kışın tadını çıkarmalı.
 
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

28 Ekim 2008 Salı

Parkorman’dan bir romantik geçti: MORRISSEY

10 Haziran Cumartesi gecesi, Efes Pilsen One Love Festival 5 kapsamında Parkorman unutulmaz bir konsere ev sahipliği yaptı. Önceki yıllarda pek çok büyük grubun ve müzisyenin konser verdiği İstanbul’a ‘Morrissey de gelse’ diye hayal ederdim. İki ay öncesinden biletler alınmış ve konser gecesi heyecanla beklenmişti. Bir hayalin gerçekleştiğini görmek çok güzeldi.

22 Mayıs 1959 Manchester doğumlu Steven Patrick Morrissey’in annesi kütüphaneci babası ise hastanede kapıcıydı. Morrissey, Oscar Wilde, James Dean ve müzikte de New York Dolls hayranıydı. 1977 yılında müzik üzerine yazdığı makalelerini dergilere gönderiyordu ama yayınlanmıyordu.* Efsaneleri ve simgeleri seviyordu: onları özenle seçtiğini, onların tehlikesiz olduğunu ve hayal kırıklığına uğratmadığını söylüyordu. Bir işe girip çalışmayan,Yapmam gereken kendi işlerimin olduğuna inanıyordum. Bir başkası için çalışmaktansa açlıktan ölmeyi tercih ederdim.diyen Morrissey gitarist Johnny Marr ile 1982’de The Smiths grubunu kurdu...

25 Ekim 2008 Cumartesi

Gelişigüzel

Nazmi Yılmaz, 1990'lar, kağıt üzerine karakalem, 21 x 29 cm
Blog... Sık güncellenmesi gereken bir şey sanırım. Oysa aylardır yazmamışım. Zaten daha önce yazdıklarım da güncel şeyler değil. Öyleyse benim sayfam biraz amacı dışında gibi. Ne yazmalıydım?

"Bugün dışarı çıktım. yürüdüm. Hayatı ve kendimi sorguladım milyonuncu kez. Mutluluk diye bir şey yok ama hayat galiba güzel."

ya da ertesi gün:

"Melankolik bir gün. Aslında melankolik olan gün değil benim. Nick Drake dinliyorum. Az önce kahvemi içtim, yanında bitter çikolatayla. Canım dışarı çıkmak istemiyor. Sadece uyumak istiyorum. Hava da ruh durumuma uyuyor. Zaten sonbahar."

Başka bir gün:

"Gece güzel. Gece hüzünlü. Dolunay büyülüyor ve aydınlatıyor. Yine uykum yok" vesaire vesaire vesaire (Yul Brynner huzur içinde uyu :))...

Hem kime ne benden.

Nalan Yılmaz, 15 Aralık 2006, Yahoo 360 pages 

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

21 Ekim 2008 Salı

Olmayan Yer

Hiç olmak ve hiçbir şey istememek. Nietzsche’ye göre "insan hiçbir şey istememektense hiçliği ister". Yeryüzünde sonsuz can sıkıntısına son verecek bir şeyin varlığına inanılmazsa, her şey sıkıntı yaratıyorsa kaçınılmaz olarak acıyla karşılaşılır. Mutsuzluk bir yazarın karakterine söylettiği gibi gerçekten yürekle aynı dili konuşamamaktan mı kaynaklanır? Olmayan bir yerde olunabilir mi? Olmayan bir yer maddeye dönüşmemiş enerjinin olduğu yer midir? Tanımlanabilir mi? Hayır. O hiçbir kavramla açıklanmadığı, anlam yüklenmediği ve sıfatlandırılmadığı sürece olmayandır. 

Tanımlanabilen, maddi, somut bir dünyayı deneyimleyen olmayan bir yerde olabilir mi? Görülebilen, dokunulabilen duyularla algılanan somut, üç boyutlu madde dünyasındaki gerçeklikler yadsınabilir mi? Bunun yanı sıra gizemli biçimlerin çekiciliği, doğaüstü hayallerden gizli görüntüler, düşler, görünüşün ardına gizlenen anlaşılmazlık, somut nesnelerden yola çıkmadan soyutlama, orjinallik de var. Çelişkiye düşünce insan kendini dışa karşı kapatıp on ayaklı yengeç gibi sağlam kabuğunun altına çekilip gizli olan kendine ait dünyasında yaşamayı seçer.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License 

17 Ekim 2008 Cuma

Avignon'lu Kızlar

Bu ünlü resim Pablo Picasso'nun ve 1907 tarihli. Picasso hüznün hakim olduğu ve sık sık mavi tonlarını kullandığı Mavi Dönemiyle, tiyatro ve sirk dünyasını yansıttığı pembe döneminden sonra Avignon'lu Kızlar'la yeni bir anlayışa geçer. 1905 yılına kadar sembolist özelliklere ve sosyal gerçekçi konulara eğilimi varken bu tarihten sonra sadece resimsel nitelikler üzerinde durur. Monet, Cezanne ve Seurat gibi sanatçıları takip eder. Matisse ve Yaşama Sevinci adlı resmi ilgisini çeker. Bu resim avangard olarak nitelenir ve sanatta yeni bir şeyleri müjdeler. 244 x 235 cm ölçülerindeki Avignon'lu Kızlar Matisse'in resmine gösterilen tepkileri de yansıtır.

Resmin ismini Picasso değil de satın alan kişi vermiş. Kübist resimler de bu genellikle böyle. Sağ taraftaki ilkel ve heykelsi figürler Afrika masklarından uyarlanmışlar. Köşeli hatlara, sert ve şiddetli bir görünüme sahipler. 20. yüzyıl başında Avrupa'da sanatçılar arasında Afrika heykelleri ve maskları heyecanla karşılanır ve koleksiyonu yapılır. Sosyal işlevleri olan ve büyü nesnesi olarak kullanılan heykellerde biçimsel kaygıdan ziyade anlam ve ifade ön planda. Picasso heykelleri gördükten sonra kendi sanatında da gelişme gösterir. Üç boyutlu formları iki boyutlu düzlemde göstermeye çalışır. Farklı bakış açılarından figüre yaklaşır. İnsan figürlerinin hem profilden hem cepheden, çeşitli nesnelerin önden, arkadan, sağdan, soldan, yukarıdan ve aşağıdan görünüşlerini bir arada verir. Bunlar kübizmin özellikleri. Picasso ve arkadaşı Braque, Cezanne'nın ve Fov anlayışta resimler yapan Matisse'in çalışmalarını geliştirip doğa görüntüleri arkasındaki formları araştırmaya yönelirler. Böylece kübist resimler ortaya çıkar.

14 Ekim 2008 Salı

Yıldız Teknik Üniversitesi Bahçesindeki Yeşil Köşk'ün Duvar ve Tavan Resimleri

Şehzade Köşkleri'nin üçüncü sırasında yer alanı renginden dolayı Yeşil Köşk olarak anılıyor. Yüksek bir bodrum üzerinde yükselen iki kattan oluşan köşkün girişi arkadadır. Zemin ve birinci katta değişik büyüklüklerde üçer oda bulunuyor. Köşk bugün Yıldız Vakfı binası olarak kullanılıyor. 

Köşkün zemin katında yapının arka kısmından giriş sağlandıktan sonra bir koridora ulaşılıyor. Koridorun sonunda sağdan aynı hole bakan üç odadan birine giriliyor. Zemin kattaki odaların ikisinde duvar ve tavan resimlerine rastlanıyor. En büyük odasında duvar üzerinde istiridye motifli, bej ve kahverengiden oluşturulmuş ampir bir elips pano içinde yer alan resmin ön planında denize doğru uzanan kara parçası ve üzerinde iki kule tasvir edilmiş.Bu yapılar beyaz, çatıları ise kırmızı boyalıdır. Işık-gölge ile derinlik kazandırılmış ve perspektif uygulanmış. Denize doğru uzanan kahverengi tonların belirgin olduğu kara parçası üzerindeki kuleler yıkılacakmış gibi duruyor. Denizle gökyüzü arasında dağ ve gökyüzünde bulut kümeleri görülüyor. Deniz üzerinde küçük bir yelkenli de unutulmamış. Kulelerin gerisinde yine bildik ağaçlar yerini almış.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...