Çorum ili sınırları içinde güneydoğuya -Ortaköy, Şapinuva, İncesu-, güneye -Alacahöyük, Boğazkale, Hattuşa-, Yazılıkaya- ve kuzeybatıya -İskilip- yaptığımız yolculuklar tarihi yerler ve doğa güzellikleri yanı sıra gökyüzü ve çevre manzarası açısından da harikaydı. Aslında Kızılırmak üzerinden geçip İskilip'e ulaştığımızda biraz hayalkırıklığı yaşadık. Belki beklentimiz daha yüksekti. Pazar günü her yer kapalıydı ve İskilip Dolması yiyecek bir yer de bulamadık. Pişirme süresi ve hazırlıkları uzun süren, özel üretilen ısıya uzun süre dayanıklı pirinçle yapılan 500 yıllık bu zahmetli yemek daha çok düğünlerde ve özel günlerde büyük kazanlarda yapılırmış. Biz genel bir çevre gezisiyle yetinmek durumunda kaldık. Bu bizim plansızlığımızla ve yeterince ön araştırma yapmayışımızla ilgili olabilir.
10 Aralık 2015 Perşembe
2 Aralık 2015 Çarşamba
Hititler’in Gölgesinde - 4 - Şapinuva - İncesu Kanyonu
Çorum'da ilk gün Çorum Müzesi, Alacahöyük, Hititler'in başkenti Hattuşa ve açık hava tapınağı Yazılıkaya gezilerimizden sonra ikinci gün Şapinuva, İncesu Kanyonu ve İskilip'e gitmeye karar verdik. Sabah 9.00 da otelden ayrılıp Şapinuva'nın bağlı bulunduğu Ortaköy'e hareket ettik. Muhteşem manzaralar eşliğinde bir ara görüş mesafesinin birkaç metreye indiği sise doğru çok güzel bir yolculuktan sonra Ortaköy'e ulaştık. Hitit ve Roma dönemlerine ait kalıntıların bulunduğu bölgeye daha sonra Orta Asya'dan üç kavim halinde gelen Türkler yerleşmiş. Ortaköy'e 3 kilometre uzaklıktaki Şapinuva Hititlerin önemli bir askeri ve dini merkeziymiş. M.Ö. 13. yüzyıldan II. Murşili'ye ait bir metinde Şapinuva'dan söz edilir: "İlkbahar olduğunda Hattuşa'dan dışarı gittim... AN.TAH.SUM (şar)* bitkisini tanrıların huzuruna koydum. Şapinuva'daki birlikleri
teftiş ettim ve orduma öncülük ettim."
27 Kasım 2015 Cuma
Hititler’in Gölgesinde - 3 - Yazılıkaya
...M.Ö. 16 - 13. yüzyıla tarihlenen ve
etrafı yüksek kayalıklarla çevrili Açık Hava Tapınağına ilerleyince
gördüklerimiz karşısında son derece heyecanlanıyoruz. Mutluluk, şaşkınlık,
hayranlık hepsini birden duyumsuyoruz. Biraz abartı varmış gibi algılansa da
gerçek şu ki ‘anlatılamaz, yaşanır’ denilen anlardayız. Özellikle Küçük Galeri
olarak adlandırılan Oda B’deki kabartmalar, içinde bulunulan ortam, dar girişe ve
kayalara vuran güneş ışığı gizemli ve olağandışı
bir deneyim yaşatıyor. Hitit kralları ya da tanrıları bizi izliyor gibi hissediyoruz
ve hiçbirimiz bu doğal kutsal ortamdan ayrılmak istemiyoruz. Akşamın en güzel
saatinde, güneş ağaçların ardından süzülen ışıklarıyla uzaklardaki tepelerde olağanüstü
görünümlerle batmak üzereyken, Hititler’in dünyasına girdik. Tekrar zihnimde
canlandırdığımda bile tuhaf bir sezgiyle orada dolaşıyorum sanki. Üstelik
Hattuşa ve Yazılıkaya’ya yeniden gitme isteği de duyuyorum.
22 Kasım 2015 Pazar
Hititler’in Gölgesinde - 2 - Hattuşa
Anadolu’da
adı bilinen ilk halk olan Hattiler’le ve onlardan büyük oranda
etkilenen ilk merkezi devlet kuran Hititler’le dolu geçen günümüze beş
heyecanlı ve başı dönmüş yerli tarih gezgini olarak devam ediyoruz.
Yarım saatlik yolculukla bu kez Hitit İmparatorluğu'nun M.Ö. 17 ile 13.
yüzyıllar arasında başkenti olan ve sanat ile mimaride gelişme gösteren Boğazköy olarak da bilinen Hattuşa’ya geliyoruz. Ne yazık ki gezmek için bir saatten biraz fazla
zamanımız var. Müzekart’larımızla geçiş yapıp hemen aracımızla 2
kilometrelik geniş alana yayılı ve zamanında 6 kilometrelik surlarla ve
kulelerle çevrili kalıntılara doğru yol alıyoruz. 8 metre
yüksekliğindeki surların 65 metrelik bölümü 2003 yılında Türk, Alman ve
Japon arkeologlar tarafından o çağın teknikleriyle aslına uygun olarak
yeniden yapılmış.
Askeri,
politik ve dinsel gücün yönetildiği 3500 yıl öncesinin merkezinde 5
kültür katı ortaya çıkarılmış. Bu katlarda Hatti, Asur, Hitit, Frig,
Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalan kalıntılar bulunmuş. Aşağı
Kent -kuzey tarafı-, Yukarı Kent, kraliyet sarayının bulunduğu Büyük
Kale'yi içine alan Hattuşa’da Aslanlı Kapı, Kral Kapısı, gizli tüneliyle
Yerkapı, Sfenksli Kapı, kent duvarı ve büyük tapınak kalıntıları, yeşil
taş, Nişantaşı, Hiyeroglifli Oda görülebilecek yerler arasında. Hattuşa’nın kalıntılarının çoğu M.Ö. 13. yüzyıldaki yeniden yapılanma döneminden.
16 Kasım 2015 Pazartesi
Hititler’in Gölgesinde - 1 - Çorum Müzesi - Alacahöyük
Arkeoloji sevgim arkeolog
olacağımı sanarak başladığım üniversitede Sanat Tarihi eğitimi almama rağmen
hiçbir zaman bitmedi. Antik yerleri görme heyecanım ve isteğim bir Van Gogh
tablosunu görmekle aynıydı. Sanat Tarihi’nde en çok milattan önceki kültürlerle
19. ve 20. yüzyıl resim sanatı ilgimi çekti. Üniversite yıllarında eski
uygarlıklara yönelik genellikle Yunan, Roma, biraz da Mezopotamya ve Mısır
ağırlıklı dersler gördük ama Anadolu’nun ilk devleti olan Hititler üzerinde
nedense fazla durulmamıştı. Zaten lisans derslerinde çok ayrıntılı bilgiler edinmeyi
beklemek de doğru değildi. İlgilenilen konular daha sonra kitaplardan,
dergilerden, makalelerden incelenebilirdi ya da o alana yönelik sempozyumlardan
takip edilebilirdi.
M.Ö. 1750-1200/700 yılları
arasına tarihlenen zaman diliminde, Hattiler’in (MÖ 2500-2000/1700) ülkesinde güçlü
bir imparatorluk kuran Hititler, Anadolu topraklarının en önemli
uygarlıklarından biri. Hep aklımın bir köşesinde olduğu halde Hititler’in
başkenti Hattuşa’yı görmeyi bugüne kadar niye erteledim bilmiyorum. Yazın
okuduğum Buket Uzuner’in Toprak adlı romanı Hattuşa’ya, Alacahöyük’e ve
Yazılıkaya’ya artık gitmem gerektiğini bir kez daha öne çıkardı. Üstelik
Anadolu’daki antik Yunan ve Roma yerleşimlerinin pek çoğunu gören, mitolojilerini
bilen biriyken onları fazlasıyla etkileyen Hititler’inkileri neden daha az biliyor
oluşumu da sorgulattı. Kültürel gezileri birlikte yaptığımız arkadaşlarımla iki
ay önceden biletlerimizi alıp iki gün Amasya, iki gün Çorum gezisi planladık.
Aynı ekiple ilkbaharda Anadolu Selçuklu Devleti’nin (1075-1308) başkenti
Konya’ya gitmiştik. Selçuklu yapıları ve eserleri, Mevlana Müzesi çok önemliydi
ve binlerce yıl öncesine dayanan tarihiyle Çatalhöyük de öyle.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)