Arkeoloji sevgim arkeolog
olacağımı sanarak başladığım üniversitede Sanat Tarihi eğitimi almama rağmen
hiçbir zaman bitmedi. Antik yerleri görme heyecanım ve isteğim bir Van Gogh
tablosunu görmekle aynıydı. Sanat Tarihi’nde en çok milattan önceki kültürlerle
19. ve 20. yüzyıl resim sanatı ilgimi çekti. Üniversite yıllarında eski
uygarlıklara yönelik genellikle Yunan, Roma, biraz da Mezopotamya ve Mısır
ağırlıklı dersler gördük ama Anadolu’nun ilk devleti olan Hititler üzerinde
nedense fazla durulmamıştı. Zaten lisans derslerinde çok ayrıntılı bilgiler edinmeyi
beklemek de doğru değildi. İlgilenilen konular daha sonra kitaplardan,
dergilerden, makalelerden incelenebilirdi ya da o alana yönelik sempozyumlardan
takip edilebilirdi.
M.Ö. 1750-1200/700 yılları
arasına tarihlenen zaman diliminde, Hattiler’in (MÖ 2500-2000/1700) ülkesinde güçlü
bir imparatorluk kuran Hititler, Anadolu topraklarının en önemli
uygarlıklarından biri. Hep aklımın bir köşesinde olduğu halde Hititler’in
başkenti Hattuşa’yı görmeyi bugüne kadar niye erteledim bilmiyorum. Yazın
okuduğum Buket Uzuner’in Toprak adlı romanı Hattuşa’ya, Alacahöyük’e ve
Yazılıkaya’ya artık gitmem gerektiğini bir kez daha öne çıkardı. Üstelik
Anadolu’daki antik Yunan ve Roma yerleşimlerinin pek çoğunu gören, mitolojilerini
bilen biriyken onları fazlasıyla etkileyen Hititler’inkileri neden daha az biliyor
oluşumu da sorgulattı. Kültürel gezileri birlikte yaptığımız arkadaşlarımla iki
ay önceden biletlerimizi alıp iki gün Amasya, iki gün Çorum gezisi planladık.
Aynı ekiple ilkbaharda Anadolu Selçuklu Devleti’nin (1075-1308) başkenti
Konya’ya gitmiştik. Selçuklu yapıları ve eserleri, Mevlana Müzesi çok önemliydi
ve binlerce yıl öncesine dayanan tarihiyle Çatalhöyük de öyle.