Tayfalar çoğu zaman tutar eğlenmek için
Albatrosları, bu iri deniz kuşlarını,
O acı girdaplarında kayıp giden geminin
Ardındaki tasasız yol arkadaşlarını.
Döşemeler üstüne bırakıldıklarında,
Bu acemi, utangaç mavilik kralları,
Çekilen kürek gibi hep yanı başlarında
Yorgun düşer kocaman ve beyaz kanatları.
Nasıl da sakar ve güçsüz bu kanatlı yolcu!
Eskiden ne güzeldi, gülünç ve çirkin oysa!
Biri taklit ederken topallayarak onu,
Pipoyla gagasını dürter bir başka tayfa!
Şair de benzer elbet bulutlar prensine
Fırtına ile yoldaş, ok atana alaycı;
Yuhalanarak sürgün edilmiş yeryüzüne,
Yürümesini önler onun dev kanatları.
Charles Baudelaire (Çeviren: Ahmet Necdet)
17 Eylül 2012 Pazartesi
12 Eylül 2012 Çarşamba
Üsküdar'ın Şirin Semti: Sultantepe
"Selim siz bu Sultantepe için bir şeyler
yazmalısınız. Bundan güzel yer olamaz... Sultantepe'de peyzaj bütün
ilham ve keşifti... İstanbul'dan nasıl ayrılabilirim... Elimden gelse hep
orada otururum." Aydaki Kadın - Ahmet Hamdi Tanpınar
27 Ağustos 2012 Pazartesi
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Resim Sanatına Yakınlığı
Ahmet Hamdi Tanpınar Cumhuriyet Dönemi’nin şairi, roman ve hikâye yazarı, edebiyat
tarihçisi, eleştirmen olmasının yanı sıra, sanatın pek çok dalına ilgi duyup
yazılar yazmış çok yönlü ve entelektüel bir ismidir. Edebiyat Fakültesini
bitirmiş, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in öğrencisi olmuş, Avrupa’daki müzeleri
ve galerileri gezmiş yazar kitaplarında özellikle resim, müzik ve mimari
hakkındaki düşüncelerine sıklıkla yer verir. ‘Mahur Beste’, ‘Huzur’, ‘Aydaki
Kadın’ gibi romanlarında detaylı anlatımlarla resimle ilgili konulardan,
sanatçılardan söz eder. Ressam veya resim sanatına düşkün karakterlerle
birlikte günlük hayatı, İstanbul’un manzaralarını, bir kadının elbisesini veya
saçını tarif ederken ünlü sanatçıların tablolarına gönderme yapar. Doğanın veya
kadının muhteşem görünümlerini anlattığı etkileyici ve uzun cümleleriyle okuru
metne çekerken zihinde görsel bir imge oluşturur. Romanı, şiiri, musikiyi, resmi,
felsefeyi, tarihi birbirleriyle bağlantılı biçimde kurgular, böylece biçim ve
içerik de çok katmanlı olur, çağrışımlarla zenginleşir. Okuyucu bu ilişkileri
kavrayabildiği sürece romanın içine girer.
Hayata sanatın penceresinden bakan yazarın İstanbul hayranlığının belirgin biçimde hissedildiği ‘Huzur’un
melankolik karakteri Mümtaz âşık olduğu kadını ve aşkını sanatsal bir
duyarlılıkla düşünür. Sevgilisi Nuran’la Boğazı, İstanbul’un eski ve yeni
yerleşimlerini gezdiklerinde musiki, resim, heykel, mimari, şiir, felsefe, huzur
ve aşkla bütünleşerek estetik bir haz duyar.
26 Temmuz 2012 Perşembe
Masallar ve Kağıttan Heykeller
Kitap resimleme uygulamalarına ilk olarak Çin’de ve Orta Asya’da rastlanır. Daha sonra Mısır Ölüler Kitabı, Bizans Elyazmaları, İran ve Osmanlı minyatürleri, Avrupa’nın taşbaskıları, 19. yüzyıl gravürleri yanı sıra
20. yüzyılda sanatçıların resimlediği bilinir. Kağıt kesme ve katlama sanatı da
(origami) yine Çin’de 6. yüzyılda ortaya çıkar ve 10. yüzyıla kadar önemli bir el
sanatı tarzı olur. Şablonlar, desenler ve tebrik kartı için kullanılan bu
teknik 15. yüzyılda Almanya ve İsviçre’de yaygınlık kazanır. Avrupa’da
burjuvanın bir eğlencesiyken, bugün halk sanatı olarak kabul edilir. Kağıt
kesme (Kirigami) teknikleri sanatçılara göre çeşitlilik gösterir. Gelişen
teknolojiyle metinlere ve bilgilere ulaşım gittikçe kolaylaşırken çağdaş
sanatçılar kitapları geleneksel algının dışına çıkarır. Yüzyıllardır dünyayı
inceleyip yorumlayan fikirleri kelimelerle sunan kitapların fonksiyonları,
yapıları ve biçimleri arasındaki etkileşimleri keşfederler. Kitap böylece
sanatçılar için hala önemli bir tutku nesnesi olmaya ve güncel sanat içinde yer
almaya devam eder.
15 Haziran 2012 Cuma
Sembolist Manzara
Doğa’nın
Düşleri, Van Gogh’dan Kandinsky’e adlı 1880 – 1910 arası Sembolist
manzara örneklerini içeren sergi Amsterdam Van Gogh Müzesi, İskoçya
Ulusal Galeri ve Helsinki Ateneum Müzesi işbirliğiyle ilk kez
düzenleniyor. 17 Haziran’a kadar Van Gogh Müzesi’nde gezilebiliyor. 14
Temmuz – 14 Ekim tarihlerinde İskoçya’ya, 16 Ekim’den sonra da
Helsinki’ye gidecek olan seçki; doğanın ruhunu, şiirsel ve düşündüren
yanını pek çok sanatçının bakış açısıyla geniş bir yelpazede sunuyor.
Ziyaretçiler 19. yüzyıl sonu 20 yüzyıl başı önemli avangart isimlerin
yanı sıra daha az bilinen sanatçıların resimlerini sembolist müzik
eşliğinde görme fırsatı buluyor...
19. yüzyılın sonlarında sanayileşen ve makineleşen Avrupa’ya tepki olarak doğan sembolizm felsefe, şiir ve müzik ile yakından ilgilidir. Entelektüel bir yaklaşımla, endişe ve karamsarlık duygularıyla ruhsallığa, efsanelere, öteki dünyaya ve mitolojiye yönelim olur. Sembolist sanatçılar görülebilen gerçek yerine hayallerden ve sezgilerden yola çıkar. Ölüm, rüyalar, sonsuzluk, kozmos, güneşin canlılığı, alacakaranlık, bilim ve modern çağ hakkında düşünceleri ve duyguları anlatabilmek için manzarayı kullanılırlar. Odilon Redon içe yönelişin büyüsüne kapılarak düşlerden alınan fantastik konuları, simgeci bir anlayışla verir. Canlı renklerle doğa görünümleri resmeder. Görsel imge gözün seçemediklerini, söylenemeyenleri ifadelendirir. Sembolist şair Charles Baudelaire için “Yeteneklerin kraliçesi imgelemdir. Bütün evren imgelem gücünün yer ve değer vereceği imgeler ve simgeler dağarcığından başka bir şey değildir. Gözle görülen nesneler ideal ve daha farklı bir gerçeğin tasarımıdır.” “Bir tapınaktır doğa, canlı sütunlarından / Anlaşılmaz sesler duyulur zaman zaman / Simge ormanları içinden geçer insan / Ve onu izler ormanın bakışları.”
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)