Güzden kışa geçiş. Sonbaharın tam kendini gösterdiği ay. Yağmur. Ağaçlardaki sayısız tonlarda yeşil, sarı, turuncu, kırmızı, toprak renklerindeki yaprakların gösterişle sahneye çıkışları ve sona doğru giderken zarif dansları. Bir şeyleri hatırlatan simgeleyen yapraklar döküldüklerinde oluşturdukları o görüntü, aralarında dolaşırken çıkardıkları hışırtı, keyfine varılacak anlar. Belki uzun süredir görülmemiş birisiyle bir kahve içmek, derin konular veya geçen zaman ve kişisel hayatlar üzerine konuşmak. Belki kabullenmişlik dünyada yaşayan her insanın zamana yenik düşmesini. Anın geçip giderken ya da öyle sanılırken bıraktığı o buruk tortunun ve tatlı hüznün hissettirdiğine yoğunlaşmak. Güncel, ülkesel ve evrensel sorunlardan, çevrelendiğimiz toplumun ve içindeki insanların bilincimizi bulandırmasından uzaklaşmak. Önemsiz şeylere takılıp kalmamak. Gülmek. Kasım mı bunları hatırlatan? Bir şarkı vardı November Rain Guns and Roses. O günlerde dinlerdim. Sanki uzak bir tarih. 'Autumn in New york' kasım ayında geçen bir aşk hikayesi miydi? 'Sweet November' kesin öyleydi. Romantik komediler :), izleyesim yok tabi. Bu aralar Flashforward favorim. Kuantum fiziğiyle ilgili kitapları ilk 15 yıl önce okumuştum. Bu dizi de kuantum fiziğine göndermeler var.
14 Kasım 2009 Cumartesi
8 Kasım 2009 Pazar
Bilim ve Sanat Koruyucuları: Mesenler - 2
Avrupa’daki Ortaçağ ile Doğu’daki farklıdır. Avrupa’da bu dönemde sanat kilisenin ve dinin
egemenliğindeyken Doğu sanatı, bilimi ve düşünce dünyası çok çeşitli, daha
özgür ve üretkendir. Mesenler genellikle hükümdar veya yönetim çevresindendir.
1300’lü yılların başında Reşidettin tarihi metinlerden oluşan kitaplar yazdırıp
resimlettirir ve dönemin hükümdarlarına gönderir. Özellikle 15. yüzyılda
Bağdat, Tebriz, Herat, Şiraz, Semerkant gibi Doğu kentlerinde sanat ve zanaat
işlerinin yapıldığı atölyeler bulunur. Şiraz’da Timur’un torunu İskender Sultan
himayesinde çalışan sanatçılar ve astronomi ile ilgilenenler daha sonra Herat’a
giderler. Herat atölyeleri 1418’lerden 1507’ye kadar süren hareketli bir sanat
ortamı oluşturur. Kendisi de şiirler yazan Timurlu Hüseyin Baykara birçok
nakkaş, şair ve düşünürü koruyan bir hükümdardır. 1433’den önce Gıyaseddin
Baysungur Herat’ta nakkaşhane denilen atölye, işlik ve kütüphane yaptırır.
Burada bir arada çalışan sanatçılar tarafından el yazma kitaplar hazırlanır,
mimari ve köşk tasarımları yapılır.
Tekrar Avrupa’ya dönersek; Michelangelo Floransa’da kaldığı yıllarda Lorenzo Medici tarafından dört yıl boyunca teşvik edilir ve Medici Sarayı’nda yaşar. Onun kurduğu San Maria Sarayı bahçesindeki heykel okuluna gider. Medici’lerin anıtsal ve yalın antik heykel birikiminden yararlanır. Sonraki yıllarda aile için anıtsal eserler, Kitaplık, Medici Şapeli ve Mezarlığı meydana getiren bu inanılmaz yetenek Mediciler’den sonraki çöküntü içindeki İtalya’nın durumundan etkilenir. 16. yüzyılda Roma’da Papa mesendir. Michelangelo, Raffaello ve Tiziano Papaların verdiği siparişler sonucu önemli işler ortaya çıkarırlar. Raffaello Vatikan’da 'Raffaello Odalarını' Medici korumasındayken resimler. Michelangelo sanatçıların patrona bağımlılığını kırarak öngörüldüğü gibi değil kendi yeteneği ve tarzı doğrultusunda hareket eder ve bağımsız bir tutum da sergiler. Yeteneğine hayranlık duyulan ama uzlaşmayan kişiliği yüzünden korkulan biridir.
6 Kasım 2009 Cuma
Bilim ve Sanat Koruyucuları: Mesenler - 1
Bilim ve sanat koruyuculuğu anlamına gelen mesenlik çağlar boyunca varlığını sürdürür. Ülkelerin, toplumların ilerlemesinde büyük rol oynayan sanat, kültür, bilim gibi yüksek değerler dini, resmi ya da özel kurumlar, burjuva, tüccarlar ve üst düzey yöneticiler tarafından sağlanan imkânlarla gelişme gösterir. Sanat önceki yüzyıllarda zenginlikle bağlantılıdır. Her kesimin ulaşabileceği bir şey değildir. Bu da onu prestijli bir duruma getirir. Mesenler sanatı önemsedikleri için mi yoksa saygınlık edinmek için mi desteklerler? Sanat nesnelerine sahip olmanın ve onları üretenleri korumanın belli bir saygınlık ve hayranlık uyandırdığı doğrudur. İhtişamı artırırken gücü ve zenginliği de ifade edebilir. Sosyal, politik ve toplumsal nedenlere dayanabilir. Yine de daha çok sanatsever ve yeniliklere açık fikirli aydın kişilerin yapılan yardımdan karşılık beklemeleri yerine hayırseverliği olarak görmek mümkündür.
28 Ekim 2009 Çarşamba
Hiçlikte Bir An
Sessizlik seslerin arasındaki boşluklarsa onu fark edebilmek de ayrıcalık. Sessiz olan tüm seslerden, kargaşadan, patırtıdan uzak anlamını ve varlığını mütevazilikle iddiasız bir şekilde içinde taşır. Ses ve konuşmalar sessizliğin değerini artırır. Sessizlik istiridyenin içinde saklı inci gibidir. Evrende sessizlik var mı? Zaman, mekan kavramından soyutlanmış evrensel bir şey salt sessizlikte olsa kendi sesine sahiptir
Hayat kısa diye ne kadar çok deneyim yaşanırsa o kadar iyi midir? Her şey çok hızlı mı olmalıdır hayatta? Yavaşlık ve sakinlik uyuşukluk değildir. Sadece doğal bir akış vardır ve o da hızla yönünü bulmaz. Kadercilik ya da oluruna bırakma değil bu. Eğer her şey çok hızlıysa biraz yavaşlık ve sükunet eğer çok yavaşsa biraz daha devinim ve ivme gerekir. Zıtlıklar bazen birbirine yaklaşabilmeli ki denge sağlanabilsin. Kutuplar arasında gidip gelebilmeli. Sadece bir tarafta kalınca eksik olur.
Hayat kısa diye ne kadar çok deneyim yaşanırsa o kadar iyi midir? Her şey çok hızlı mı olmalıdır hayatta? Yavaşlık ve sakinlik uyuşukluk değildir. Sadece doğal bir akış vardır ve o da hızla yönünü bulmaz. Kadercilik ya da oluruna bırakma değil bu. Eğer her şey çok hızlıysa biraz yavaşlık ve sükunet eğer çok yavaşsa biraz daha devinim ve ivme gerekir. Zıtlıklar bazen birbirine yaklaşabilmeli ki denge sağlanabilsin. Kutuplar arasında gidip gelebilmeli. Sadece bir tarafta kalınca eksik olur.
Yaşam sorgulamaz sadece olduğu gibidir, öyle kalır. Herkes farklı değerlendirir...
18 Ekim 2009 Pazar
Hiçlik
"Manevi anlamda hiçliğin tarifi şudur; “Hiçlik, Tanrının yüceliği ve bilgisi karşısında, O’na hayranlık ve saygı duyarak, kendi küçüklüğünün farkındalığını yaşama halidir.” Hiçlikte bilginin getirdiği büyük bir tevazu da vardır. Hiçlik aynı zamanda büyük bir bilgeliktir. Ayrıca hiçlikte kendini, yerini ve haddini bilme hali de vardır. Yaşam bir sonsuzluktur. Bunu bir bilebilsek! Korkularımızdan, kontrollerimizden, kendimizi “ben” dediğimiz duygularımızdan bir kurtarabilsek! Önce kendimizi, sonra herkesi, sonuçta hiçliği sevebilsek! Hiçlik kadar küçülebilsek, o noktaya varabilsek! O zaman neler olacağını, nerelere varabileceğimizi bir görebilsek! Bunu, şimdiki halimizle bir kıyaslayabilsek, bir karşılaştırabilsek!...Tanrıya, birliğe varmanın yolu hiçlikten geçer. " Erol Yurderi
Yazının tamamı ise şu adreste:
http://bilgelikyolu.wordpress.com/category/ruhsal-gelisim/hiclik/
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)