18 yıl önce ilk kez post-modernizm ile birlikte duyduğum bir kavramdı kitsch. Modernizm ile üstü örtülen ama post-modernizm ile yeniden canlanan modernizme yönelik bir eleştiri. Post-modernizm eski ile yeniyi birleştirdiği için ironiktir ve kitsch ile benzer yanları da vardır. Kitsch; sanatta, bakışta, yaşamda bayağılık, ucuzluk, taklit, uyumsuzluk, rüküşlük, düzeysiz ve yüzeysel beğeni, içeriksiz bir özentilik, zevksizlik, aşırı abartı, teknik ve sanatsal yetersizlik gibi tanımlarla açıklanıyor. Olumlu karşılanan bir şey değil. 2000-2500 yıl öncesinden beri böyle bir beğeninin varlığı biliniyor. Roma döneminde Yunan heykellerinin kopyaları yapılırdı. Günümüzde tüketime, kitleye ve popüler kültüre yönelik üretilen, estetik yönü zayıf endüstri, medya, reklam ürünleri de kitsch olarak adlandırılıyor. Bir şeyler yaptığını sanan yüzeysel, sahte ve değersiz bir üretimdir. kalıcılığın değil günü kurtarmanın peşindedir. Sanatın karşısındadır ama sözde sanat eseri olarak görüldüğü de olur...
1 Haziran 2009 Pazartesi
24 Mayıs 2009 Pazar
Sıkıntı - Huzur - Umut
Sıkıntı melankoliğe eşlik eden arkadaştır :) Öyledir gerçekten. Hep canı sıkılan ama neye sıkıldığını bilemeyen insanlar vardır. Kişisel tarihinde bu sürüp giden kronikleşen bir durum olursa melankoli de peşinden ayrılmaz.
"19. yüzyılın ortasında, Flaubert, Aziz Antonius'un ruh halini sıkıntıyla ifade eder: Ah nasıl canım sıkılıyor! nasıl canım sıkılıyor! Bir şey yapmak istiyorum ve bunun ne olduğunu bilmiyorum; bir yerlere gitmek istiyorum, nereye bilmiyorum; ne istediğimi bilmiyorum, ne düşündüğümü bilmiyorum, istemeyi arzulamak bile geçmiyor içimden."* Sanki Ivan Gonçarov'un Oblomov'u söylemiş gibi bu sözleri ya da boş verin roman kahramanını siz de zaman zaman böyle hissetmez misiniz?
Ne yapmak istediğini bilmemek ya da aslında her şey yolundaymış gibi görünürken can sıkıntısı. Her şey yolunda mıdır aslında? Sıkıntının kaynağı nedir? Boşluk mudur? Varoluş mu? Varoluşla insanın kendisi arasına koyduğu mesafe mi? Hayata bakış açısı mı?...
"19. yüzyılın ortasında, Flaubert, Aziz Antonius'un ruh halini sıkıntıyla ifade eder: Ah nasıl canım sıkılıyor! nasıl canım sıkılıyor! Bir şey yapmak istiyorum ve bunun ne olduğunu bilmiyorum; bir yerlere gitmek istiyorum, nereye bilmiyorum; ne istediğimi bilmiyorum, ne düşündüğümü bilmiyorum, istemeyi arzulamak bile geçmiyor içimden."* Sanki Ivan Gonçarov'un Oblomov'u söylemiş gibi bu sözleri ya da boş verin roman kahramanını siz de zaman zaman böyle hissetmez misiniz?
Ne yapmak istediğini bilmemek ya da aslında her şey yolundaymış gibi görünürken can sıkıntısı. Her şey yolunda mıdır aslında? Sıkıntının kaynağı nedir? Boşluk mudur? Varoluş mu? Varoluşla insanın kendisi arasına koyduğu mesafe mi? Hayata bakış açısı mı?...
22 Mayıs 2009 Cuma
Didyma Apollon Tapınağı
Didim Kuşadası’na 73, Bodruma 110 km uzaklıkta. Kuzeyinde Bafa gölü ve
Menderes Nehri, batısında ve güneyinde Ege denizi doğusunda Akbük
körfeziyle sınırlı bir yarımada. Antik dönemde bir kehanet merkezi olan
ve Miletos kentine bağlı olan Ddyma’da Apollon için bir tapınak yapılır.
Işık, güneş, müzik ve kehanet tanrısı Apollon bir gün, Didim yöresinde
çobanlık yapan Brankhos'a rastlar ve ondan çok hoşlanır. Ona biliciliğin sırlarını öğretir. Çoban Brankhos da ilk Apollon adına Brankhid rahipleri için ilk tapınağı yaptırır. Bu bölgedeki yapılaşma Arkaik
döneme kadar uzanır.
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Bir İyon Kenti: Miletos
Miletos, Priene ile Didim arasında, Priene’ye 20, Söke’ye 30 km mesafede Balat köyü yakınlarındadır. Büyük Menderes’in denize ulaştığı yerde yarımada üzerine kurulan ve Priene gibi İyon uygarlığına ait olan liman kenti Miletos, büyük filozofların ve mimarların da doğduğu bir yer. Matematikçi, astronomi bilgini ve düşünür Thales, fizik ve doğa bilimcisi Anaksimandros (M.Ö 610-574) ve öğrencisi Anaksimenes, Mimar Hippodamos ve Ayasofya‘nın mimarı İsidoros de Miletos’ludur.
18 Mayıs 2009 Pazartesi
Bir İyon Kenti: Priene
Atina’nın
kurucuları İon kavimleri M. Ö. 1200’lerde Yunanistan’dan Batı Anadolu
kıyılarına göç edip İzmir çevresine yerleşirler. Burada kentler inşa
ederek denizcilikte, heykel ve mimaride gelişmiş yeni bir uygarlık
oluştururlar. Bölgedeki 12 İon kenti: Foça, Ertyhrai, Khios, Klazomenai,
Teos, Lebedos, Kolofon, Efes, Samos, Priene, Myus ve Milet'tir.
Panionion Birliği'ndeki en hareketli liman kentlerinden biri olan Priene Söke’ye 12 km mesafede Güllübahçe kasabasının yakınında, Mykale dağı yamacında güneye bakan doğal bir platformda ve çevresindedir. İyon kentler birliğinin en hareketli liman kentlerindendir. İlk kent M.Ö. 1100 yıllarında İyonlar tarafından deniz kıyısında kurulur. Heraklia, Efes, Miletos ve Myus kentleriyle aynı kaderi paylaşır. Bir zamanlar deniz kıyısındayken ve limana sahipken Menderes nehrinin taşıdığı alüvyonlar yüzünden Latmos körfezi dolar ve Priene denizden 5.5 km uzaklaşıp iç kent haline gelir. İkinci kuruluşu M.Ö. 350’deki bugün kalıntıların bulunduğu yerdedir.
Miletos'lu Hippodamos’un ızgara planı -dik açılarla kesişen bir geometrik düzen- ile yamaca oturan Priene antik şehir planlamasının önemli bir örneğidir. Hippodamos planı bugün de şehir kuruluşlarında uygulanmaya devam eder. Sağlam, rustik bir kent duvarı ile çevrili Priene bölgeye ait gri-mavi mermerden inşa edilen yapılarıyla zamanında gösterişli bir yerdir. Atina’nın yardımlarıyla kurulduğu için Atina’nın etkisi ve yönetimi altında kalır. Daha sonra Bergama Krallığı'nın ve Roma’nın egemenliklerine geçer. Bizans döneminde önemli bir psikoposluk merkezi olur ama 13. yüzyılda terkedilir...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)