8 Nisan 2009 Çarşamba

Düşler Gecesinden Yansıyanlar - 2

Bilinmeyen, görünmeyen peşindekileri doğa alıngan ve sitemli bir şekilde çağırır ‘ben buradayım hadi gör, görmeden beni ulaşamazsın öteye, önce beni hisset sonra ötesini’.

Kahin midir şair Rimbaud’nun dediği gibi rotası bilinmeyene doğru coşkulu bir denizci midir engin denizlerde kaybolma pahasına? Ulaşacak mıdır öze gelişmiş ruhunda?

Kulaklar seslere tıkalı olsa da sadece vızıltı olarak ulaşsa da sesler bazen bu vızıltılardır derin yaralar açan.

Düşüncelerin cisimlenişi ve coşkunun dans edişi düşlerle başka dünyalar açılır insan.

Bilinmeyene koşmak ya da beklemek risk değil mi? Düşecek mi göklerden paketlenmemiş özgür bilgiler?
İstenmeyen sesler kulakta, gülmeyen ağız suratta, nahoş görüntüler gözlerdeyken yıldızlar saklanmış gök gürlemek üzereyken görünmeyen düşlerden derinlerden hiçlikten fırlamış gibi birden çakıverir şimşekler. Öyküsüdür bu belirsizliğin gecesinde kötülüklerin.

Dönerken herkes gibi nerede ve ne için olduğunun farkında değilken düşün öğrendiğin her şeyi. Masalları, hikayeleri belki saklıyordur gerçeği. Kafdağına uçan kuşlar nasıl simurgu kendilerinde bulursa insanın da uçuşu kendine.

6 Nisan 2009 Pazartesi

Düşler Gecesinden Yansıyanlar - 1

Bazıları bir şey olmak, bir şey yapmak, kalıcı olmak isteği içinde olmazlar. Bu hem acı hem de mutluluk verir. Sadece insan denen garip yaratığın nereden gelip nereye gittiğini ve tüm oluşumları, yaşananları bilmek isterler. Geçmişten geleceğe akış içinde olanları eylemde bulunmadan takip etmektir yaptıkları. Düşüncelerde dolaşıp ışık hızıyla çağlar öncesinden sonsuzluğa gitmek. Bir şair gibi olmayacak, yan yana gelmeyecek nesneler, olaylar arasında bağlar kurarak, açığa çıkmamışlara hayranlık duyup her yerde, her şeyde, görünende, olanda, olmayanda estetik, uyum, denge ve sadelik ararlar.

Geceden sabaha yarı ölü gibi uykuda geçer. Gece uyurken başka uyanıkken başka düşler gördürür. Çağırır, çılgınca koşmanı ister söylenmemiş şarkıların içine, rengarenk seslerden gelen melodinin duyulduğu sık ormanlara. Ormanların içinde kendinden geçirten coşkuyla dans eden, eğlenen, ziyafet içindeki görünümleriyle açığa çıkan yaratıcılığı izlemeni ister. Baloya davetli bir genç kız gibi en güzel elbisesini giymiş, en göz alıcı takılarını takınmış, ferahlatan kokusunu sürmüştür gece. Sarsıcı, büyüleyici ve hüzün verici bir güzellik içinde çağırır her halini göstererek. Tapınakların kapılarında içeri girmeye izin vermeyen muhafız sfenksler ve kardeşleri onlardan daha korkunç hazine koruyucu kuş başlı kanatlı grifonlar, rastlantıyı gözleyen ruhlar, aşağıda kalmış mor dağlara, sütunlu yollara bakarken, kerberosun kapısında durduğu yeryüzünün derinliklerinden gelen sirenler kadar etkileyici iniltiler, kaba saba, kavgacı, yarı at yarı insan kentauroslar deli gibi kaçıyorlar kovalayandan. Bütün oluşumlarını göstermeye niyetli gece. İçindeki yaratıklara küstüğünde bile...

4 Nisan 2009 Cumartesi

Tasarım Ürünü Sanat Eseri midir? - 2

Optik Sanat
Endüstriyel tasarımda 1950'lerde stil, 1960'larda fonksiyon, 1970'lerde estetik, 1980'lerde anlam, 1990'larda ise bireysel sunumlar ve deneysellik önem kazanır. Yakın geçmişe kadar dizaynda sadece kullanılabilirlik aranırken gittikçe ilk sıraya biçim yerleşir. Optik Sanat, Pop-art, Postmodernizm, Kitsch alternatif modeller olarak ortaya çıkar. 1950’lerde bireysel veya grup içinde bazı sanatçıların çalışmaları olsa da 1960'lıyıllarda gelişme gösteren Optik Sanat’ta renklerden, çizgilerden ve biçimlerden yararlanarak izleyende görsel tepkiler uyandırmak amaçlanır. 1960’lı yılların akımı ve kente özgü olan Pop-art’ta çok renklilik ve Dada’daki gibi herhangi bir hazıryapım eşyanın etkileyiciliği vurgulanırken ve sanat eseri gibi sunulurken, 1970'lerde moderne tepkili Postmodernizm’de minimalist formlarla süsleme bir araya getirilir. Bu hayatın her alanındaki kullanım eşyalarına yayılır. Modern anlayış kırıldıkça tarihselliğe dönüş başlar. Eski biçimlerden esinlenerek yenileri oluşturulur. İroniyle Kitsch’e ulaşan tasarımlar söz konusu olur. Tüm davranış ve eğilimler, her türlü biçim ve öğe sonuna kadar kullanılır.

3 Nisan 2009 Cuma

Tasarım Ürünü Sanat Eseri midir? - 1

Ortaçağ’da Avrupa’da önemli sanat projeleri, genellikle kiliseler ve tarikatlar tarafından yarı dinsel meslek örgütleri olan loncalara yaptırılır. Kurumların yetkilileri sipariş edilen resim, heykel, vitray, minyatürlü el yazmalarını ustalara hazırlatıp onları denetler. Bir usta kentin yönetiminde sözü geçen bu derneklere alınabilmek için kendi alanındaki becerisini göstermelidir. Bunu yaptığında dükkan açıp çırak tutabilir ve siparişleri kabul edebilir. Rönesans ile sert ve disiplinli loncalar yerini atölyelere bırakır ve sanat zanaatçı ayrımı başlar. Resim, heykel ve müzikle uğraşanlar ön plana çıkarken zanaatçılar önemsizleşir.

19. yüzyılda akademik stilciliğe karşı olan Romantizmin ‘sanat sanat içindir’ söyleminde sanatın herhangi bir amacı olması gerekmediği, sadece kendi hizmetinde olduğu fikri geçerlilik kazanır. Böylece bağımsız sanat kavramı gündeme gelir. Ancak hiçbir sanat akımı ve düşünce sistemi uzun süreli olmaz. Geride kalıp yerini yeni anlayışlara bırakır. Yüzyılın ikinci yarısında endüstrileşme sonucunda beliren yeni kültürde eski biçim anlayışıyla yeni teknolojiye uygun ürün meydana getirilmeye çalışılır. Bu tür ürünlerde uyumsuzluk, taklit, içeriksiz bir özentilik, teknik ve sanatsal yetersizlik kısacası Kitsch denilen zevksizlik göze batar. Öte yandan sanat hala belirli bir kesimin ulaşabileceği değerli bir şeydir. Bu duruma bilinçli veya bilinçsiz tepkiler olur. Daha ucuza sanat eseri alma isteği doğar.

25 Mart 2009 Çarşamba

Aldatıcı Duyumlar ve Ruhsal Durumla Şekillenen Tekinsiz Sanılar

Bilgi edinme konusunda çok açgözlü olan insanlar vardır. Bir konuda uzmanlaşmaktansa pek çok konu hakkında bilgi sahibi olmayı, hayatının sonuna kadar öğrenen tarafta olmayı seçen bu kişilere öğrenmek yaşama sevinci verir. Yeryüzünde keşfedilebilecek pek çok yer, sanatçı, kitap, eser, müzik ve insan olduğunu bilmek verir. İçeride ve dışarıda yapılabilecek yolculukların fazlalığı bu tür insanları şaşırtır. Bazıları genellikle içten çok dış yolculukları tercih edip sosyal olması gerektiğini düşünerek yalnızlığından kaçınır. İçsel zenginliğin farkına varamayan, içinde hiçbir şeyle karşılaşmayacağına inanan kişi kendini bilmekten korkar.

Bazen denize taş atinca yankisini duyamaz insan. Zaman içinde taş atmaya devam eder sesini duymak için degil sadece bir eylemde bulunmak için. Ama bu daha da yalnizlaştirir ve kendine döndürür...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...