27 Şubat 2012 Pazartesi

Kazvini ve Acâibü'l Mahlûkat

9. yüzyılda Yunanca ve Latince astroloji, felsefe, tarih, coğrafya, botanik, tıp ile ilgili el yazmaların tercüme edilerek resimlenmesiyle ilk örnekleri görülmeye başlanan İslam minyatür sanatı yüzyıllar boyunca bir üslup olarak gelişir. Bulunan en eski minyatür Fatımiler Dönemi’ne ait mısır parşömenlerinin küçük parçalarıdır. Ortaçağ İslam dünyasının yoğun kültürel ortamında döneme ait görsel imgeler ve motifler el yazmalarına yansır. Eserlerin başlangıcında Allah’a ve peygambere övgü yer alır. Bağdat, Herat, Buhara, Şiraz, Tebriz, İsfahan gibi İslam kentlerinde sanat okulları açılır. Her okulun kendine göre karakteristik özellikleri vardır. İran minyatürlerinde şiir, roman, kahramanlık ve hüzünlü aşk hikâyeleri, masallar konu olarak seçilir. Erkek kahramanlar ince yapılı aşık delikanlılardır. Zarif kadınlar dramatik aşkın güzelleridir. Hayal gücünün ve şiirsel bir anlatımın göze çarptığı minyatürlerde bezemeli yapılar, süslü giysiler, motifli çizgiler, desenli halılar dekoratif etkiyi artırır.

Atölyelerde arta kalan değerlerin kaybolmasını önlemek için sayfalar arkalı önlü yapıştırılıp kitap gibi ciltlenir. Murakka adlı albüm defterlerde minyatür, desen, hat, tezhip örnekleri bir arada toplanır. 13. yüzyılda en parlak dönemini yaşayan sanatsal çalışmaların koruyuculuğunu yöneticiler üstlenir. Fatımi halifelerinin minyatürlerle dolu zengin kütüphaneleri vardır. Çin’den Türkler’e, Türk sanatçılardan İran’a oradan da Batı’ya geçen minyatürün İslam sanatında en dikkate değer olanları; Yunanca’ya dayanmayan ilk orijinal çeviri (Hintçe’den) hayvan masallarını anlatan Kelile ve Dimne, Firdevsi’nin yazdığı İran kahramanlık destanı Şehname, Ebu Zeyd’in maceralarının aktarıldığı Hariri’nin Makamat, kozmoloji ve coğrafya ile ilgili Kazvini’nin 1280 tarihli Acaibü’l Mahlûkat ve Garaibü’l Mevcûdat ve Nizami Gencevi'nin beş bölümlü Hamse gibi el yazmalarında bulunur. 

18 Şubat 2012 Cumartesi

Depolama Birimi

Harika bir tasarım. Öncelikle beyaz, sonra doğayı çağrıştıran çiçek, yaprak ve  bir kitaplık: üç unsur birleşince benim için harika oluyor :) 2012 Stockholm Mobilya Fuarında sunulan 'Sokak' adlı ürün depolama birimi olarak düşünülmüş. İsveçli Stüdyo A2 tarafından tasarlanan mobilya çeşitli şekillerde biraraya getirilebilecek dört parçadan oluşuyor. Bu tasarım romantik ve beyaz geleneksel İskandinav tarzına göre olsa da A2 tasarımcılarının renkli ve modern koleksiyonları da var.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Sevinç, Hüzün ve Yazı

Neredeyse bir ay olmuş herhangi bir şey yazmayalı, eklemeyeli... Geçerli sebeplerim vardı. Tatlı yeğenlerim İstanbul'dayken başka bir şeyle meşgul olunur mu? Şimdi hem birlikte hareketli ve mutlu vakit geçirmenin verdiği sevinç hem de yeniden ayrılmanın neden olduğu hüzün karışmış durumda. Üstelik  dünyanın bir ucuna ağlayarak gitmeleri, geceleri uyuyamamaları, "çok özlediklerini" söylemeleri, "en eğlenceli teyzelerini" etkileyerek kış melankolisini artırıyor.

Bu aralar yeni bir sanat yazısı hazırlamalıyım ama bir türlü girişemiyorum. Bu hafta araştırıp bitirsem iyi olacak :). Aslında makaleleri genellikle planlayarak yazmıyorum. Bir şekilde kendileri başlıyor, sanki iradem dışı gelişiyor. Önce biraz sıkıntı oluyor, biraz stres; her yeni şeye başlarken olduğu gibi. Biraz ilerleyince, konunun detaylarına indikçe keyifli bir hal alıyor. Bekliyorum bakalım hangi konu kendisini seçtirecek? :)

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

20 Ocak 2012 Cuma

Silence


Beethoven: Silence; - Ernesto Cortazar

5 - 6 yıl önce ay tutulması sırasında Ntv'de çalıyordu. O zamandan beri favorim.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Ukiyo-e ve Resme Deli Olan Yaşlı Adam: Hokusai

Japonya’da 675 yıl boyunca askeri bir yönetim olan ve babadan oğula geçen Şogunluk hüküm sürer. 1867’de feodal rejim son bulur ve bütün hâkimiyet imparatorun olur. Başkent Kyoto’dan Tokyo’ya taşınır. 1603-1868 yılları arası Edo veya Tokugawa döneminde Tokugawa ailesi Japonya’yı dünyadan soyutlayarak şogun kurallarını uygular. Japonya’nın kapılarını Batıya kapadığı bu dönemde Hokusai Fransa ve Hollanda’dan gravürler getirtip Avrupa sanatını araştırır. Gölgelendirme, perspektif, hacimlendirme, renklendirme öğrenerek ‘Ukiyo-e’ tarzına uygular ve Japon sanatına farklı bir canlılık katar.

Tokyo’da el sanatçıları ve tüccarlardan oluşan yeni bir burjuva sınıfı ortaya çıkar. Konfüçyüsçü toplumsal değerlerin ve feodalitenin egemen olduğu zaman diliminde üretilen Japon ahşap baskılara yüzen veya geçici dünya anlamındaki ‘Ukiyo-e’ denir. Bu resimlerde çoğunlukla sıradan yaşamın sorumluluklarından kurtulmuş kısa güzel anlar, erotik sahneler, fahişeler, geyşalar, aktörler, sumo güreşçileri, efsaneler, tiyatro aktörleri vb. gibi konular, servet ve gösteriş yapan elit kesimin popüler eğlenceleri, zevkleri, moda ve nesnelerin estetik nitelikleri tercih edilir. İlk zamanlar sadece siyah mürekkeple tek renk baskılar yapılırken 18. yüzyıldan sonra renkli baskı tekniği uygulanır. Dönemin önde gelen Ukiyo-e sanatçıları: zarif kadın çizimleriyle Utamaro, Hokusai, romantik ve duygusal manzaralarıyla Hiroshige ve Kabuki aktörleri resimleriyle Sharaku’dur. Utamaro kuşları ve çiçekleri kitap illüstrasyonlarında kullanır ancak Hokusai’de bu motifler (kachô-e) gravürlerin (1833-1834) belli başlı konularından biri olur. Ukiyo-e baskılarında alışılmadık ve beklenmedik anlar, karmaşık ve kıvrımlı çizgiler, gelişkin renk duygusu, doğa ve kadın güzelliğine duyulan sevgi ustalıkla, gündelik yaşam ve manzara yüksek anlatım gücüyle aktarılır... 

1 Ocak 2012 Pazar

Sihirli Ağaç




Aralık ayında havaların mevsim normallerinin biraz üzerinde olması ve güneşli günlerin fazlalığı, kış depresyonuna girmeyi geciktirdi neyse ki. Kış sıkıntısı gelmesin hiç.  Hep bahar havası olsun. Erken akşamlar bitsin. Tabi bir ara beyaza bürünsün her yer ama uzun sürmesin.

Sihirli, doğal, güvenli, yeşil, sanat ve sevgi dolu yeni bir yıl olsun.

20 Aralık 2011 Salı

Viyana'da Hundertwasser Evi

...Viyana’daki Mimar Joseph Krawina’nın planladığı ve Friedensreich Hundertwasser’in hayata geçirdiği ‘Hundertwasser Evi’ kitsch kapsamında ele alınıyor. Modern mimariye zıt, düz çizgilerin ve tekrarların olmadığı post-modern bu yapı, “Ressam özgür olmak istediği evler ve mimariler hayal eder ve bunları da gerçekleştirir.” ve "Renk dolu bir dünya cennet ile eş anlamlıdır." diyen ressam, şair ve mimar Hundertwasser’in hayalgücünü kullanarak fantastik öğelerin nasıl enerjik, coşkulu ve göze hoş gelecek şekilde bir araya getirildiğinin de kanıtıdır. Geçtiğimiz yaz bir kısmı kamuya açık bir kısmı özel teraslardaki ağaçları, bitkileri; geometrik bölümlenmiş rengarenk cepheleri; farklı malzemelerle, boyutlarla ve renklerle oluşturulmuş pencereleri sütun ve kaideleri gördüğümde bina-insan-doğa birlikteliğinin somutlaşan masalsı bir örneği olduğunu düşündüm...* 

Viyana Hundertwasser Evi
İnsana ve doğaya uygun renk ve şekillerle tasarlanmış  bu organik binalarda yaşamak ister miydim emin değilim. Çevremde daha sade şeyler görmekten yanayım ama Gaudi yapılarını andırsa da kendine özgü bir havaya sahip bu büyüleyici görünüm de oldukça yaratıcı. Kente ayrı bir ruh kattığı kesin. Kapitalist tüketimin ve sıradanın karşısında bir düşüncenin aktarıldığı kesin. Beklenilen, alışılagelmiş olandan uzak ve sürprizli...   

*Nalan Yılmaz,  Sanata Yüzeysel Bir Tepki: Kitsch, 14 Aralık, 2011, Lebriz Sanal Dergi

Ayrıca Viyana ile ilgili ayrıntılı yazım için tıklayın: Viyana'da Bir Hafta Sonu

*****Bu sayfadaki yazının ve fotoğrafın tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

14 Aralık 2011 Çarşamba

Kitsch’in Kralı: Jeff Koons

...Kitsch’in Kralı olarak anılan Amerikalı sanatçı Jeff Koons endüstrinin hazır nesnelerini dönüştürüp genel zevke hitap eder. Sanat eleştirmenleri tarafından eleştirilen, anlamsızlık barındıran, şaka gibi görülen, tartışılan tasarımlarıyla, kocaman kitsch objeleriyle sıradanlığı ve bayağılığı gösterir. İzleyiciyi şaşırtarak ün kazanır. Büyük balondan sevimli hayvan heykelleri ve neşelendiren diğer çalışmaları pek çok müzede sergilenir, ‘Balon Çiçek’ ve ‘Asma Kalp’ vb. müzayedelerde yüksek fiyatlara alıcı bulur. Cesur sanatçı yaptıklarında herhangi bir ironi olmadığını belirtir. O Amerikan kültürüne ayna tutar...*

*Lebriz Sanal Dergi'deki yazımdan detay
Ayrıca bakınız: Sanata Yüzeysel Bir tepki: Kitsch

 *****Bu sayfalardaki yazının ve fotoğrafların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

11 Kasım 2011 Cuma

Dekoratif Öğeler

Bazı nesneler vardır. Yoklukları fazla bir kayıp değildir. Varlıkları ise çevresinde hoş şeyler görmek isteyenlere iyi gelebilir. Doğa gerçektir. Doğayı çağrıştıran nesneler ise taklit. Sonbahar mevsiminde ağaç olan sokaklarda, parklarda, ormanlık alanlarda dolaşıp yaprakların rengini seyretmenin uyandırdığı his ile yaprağı taklit etmiş bir nesneninki aynı olamaz tabi. Yine de bir fonksiyonellik yüklenen eşya estetikle de birleşince göze hitap ediyor.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Zürih, Rapperswil, Maienfeld ve Heidihaus

İsviçre, Maienfeld, Heididorf
80'lerde çocuk olmanın belirli başlıkları vardır. Televizyon evlere 70’li yıllardan sonra girmeye başlar ve çok özel bir yere sahip olur. Geriye bakıldığında akılda kalanların çoğu televizyon programları ile ilgilidir. Günümüzün yetişkinleri olan 80'lerin çocukları; TRT'de yayınlanan çizgi filmlerden Heidi'yi mutlaka o yıllardan hatırladıklarının içinde sayarlar. Heidi bizim için bugünkü çocukların Sünger Bob'u  gibiydi. Bütün çocuklar gözümüzü ayırmadan seyrederdik. Okul bahçesinde şarkısını bağıra çağıra söyleyişimiz -tabi ki biraz uydurarak- bizi neşelendirirdi. Heidi çocukluk anılarımda kalmışken ve 30’lu yaşlarımın ikinci yarısındayken Heidi'nin büyükbabasının kulübesinin önünde durmak öyle heyecan vericiydi ki. Heidi sanki o neşeli kahkahalarını atarak sevimli kulübeden koşarak çıkacaktı. Tabi çevredeki keçiler de bu beklentiyi artırıyordu.

İsviçre’nin doğasının güzelliği ile ünlü Zürih kenti geçtiğimiz yaz üç günümüzü geçirmek için çok ideal göründü. Zenginliğini havaalanından hissetmeye başladığımız şehir için yazılacak çok şey var ama burada fazla söz edemeyeceğim çünkü anlatmak istediğim başka bir yer var. Zürih'te mevsim yaz ise 'Classic Trolley' yazan şirin kırmızı otobüslerle yapılan şehir turu detaylı gezmek istediğiniz yerleri seçip tekrar gelmeniz için fikir verecektir. Tramvay benzeri otobüsün açık pencerelerinden güzel binaları, göle dökülen nehir üstündeki köprüleri görebilirsiniz. Tabi ki birçok gezilebilecek kilise ve müze de bu listeye eklenebilir.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...