Osmanlı İmparatorluğunun Batı’ya açıldığı, Avrupa ülkeleri ile siyasal ve ekonomik ilişkiler içinde olduğu 18. yüzyılda Batı resminin özellikleri de Osmanlı’da uygulanmaya başlamıştı. Lale Devri ile birlikte saraya pek çok Batı eşyası giriyordu. 18. yüzyılda Levni’nin ve Buhari’nin minyatürlerinde yeni biçim ve tekniklerin yanı sıra yeni konulara da yer veriliyordu. Portreler, tek yaprak halinde kıyafet resimleri, çiçekler ve meyveler görülüyordu. Üçüncü boyut arayışları, düzlemlerin ayrılması, manzaraların, doğa kesitlerinin gerçekçi renkleri, gölgelemeler belirgin özellikler. Figürlü minyatürlerde ışık-gölge uygulamaları, hacimli Batı örneklerine uygunluk gösteriyordu. Bu dönem manzaralarında da ışık-gölge ve perspektife dikkat edilmişti. Yüzyılın sonlarında minyatür azalmış ve 19. yüzyıl başlarında son örneklerini vermişti.
"Minyatür ve duvar resminde batı kökenli denemeler tıpkı Batı resminde olduğu gibi özellikle görsel gerçeğin bilimsel yöntemlerle yorumlanması üzerinde yoğunlaşır. 16. yüzyıldan öteye Batı resminde görsel,gerçek veya üç boyutlu konuyu iki boyutlu tuval üzerinde verme çabası hep perspektif kuralları aracılığıyla uygulanmaya çalışılmıştı. Doğuya bakıldığında betimlemelere kavramsal düzeyde yaklaşıldığı yüzyıllar boyu düşsel bir yerin biçimlendirildiği görülür. Osmanlı sanatçısı Doğu resim anlayışından Batı’nınkine geçerken bir takım aşamalar da geçirmişti. Batı resminin kendine özgü olan derinlik, uzaklık, gölgeleme, tonlama, kütle, hareket gibi nitelikleri Osmanlıda birbirinden bağımsız olarak uygulanmış ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı resminin kuralları tümüyle ele alınmış ve tuval üzerine yağlıboya tekniğinde tablolar yapılmıştı” (1).