8 Ekim 2014 Çarşamba

Sakıp Sabancı Müzesi Bahçesi

Daha önce Miró sergisine nasıl sabırsızlıkla gittiğimden bahsettim. Serginin Sakıp Sabancı Müzesi'nde olmasına da sevindim. Bu müzede daha önce de pek çok sergiyi gezdim. Sergileme düzeni ve seçilen sanatçılar ya da konular hep iyiydi. Ayrıca 'Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resim Sergisi'ni de ikinci kez gördüm. O da müzenin değerli bir koleksiyonu. Bir de kalıcı olarak Kitap Sanatları ve Hat koleksiyonu var.


Müze'ye ulaşmadan önce caddeden kapıdan girince huzurlu bir ortama ayak basılıyor. Bilet alıp geçtikten sonra hoş bir görünüme sahip minik bir yapay şelalenin yanındaki merdivenlerden ağaçlar, sütun başlıkları, kabartmalar arasından çıkılıyor. Bu noktada müzenin ana binası görülüyor. Her seferinde bu binanın aşağıdan görüntüsünün fotoğrafını çekmeyi de ihmal etmem. Müze bahçesinde çok fazla ağaç ve çeşitli bitkiler var. Ayrıca aralarda mermer veya taş heykeller ve çeşmelerle karşılaşılıyor. Tabi yüksek bir kaide üzerinde yükselen hareket halindeki at heykelini unutmamalı. Bahçedeki terastan Boğazı seyretmek de ayrı bir keyif. Sergi sonrası insan bu saklı bahçeden ayrılmak istemiyor. İyi ki eskiden özel olan bu mülk ve çevresi kamuya yönelik faydalı bir kuruma dönüştürülmüş.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   2008-2018 Creative Commons License

2 Ekim 2014 Perşembe

Ve Miró'ya Kavuştum...


Emirgan’da Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Joan Miró'nun 'Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar' sergisi 23 Eylül'de açıldı ve 1 Şubat 2015'e kadar gezilebilecek. Açıldığının ertesi günü hemen müzeye koştum çünkü en sevdiğim ikinci ressam olan Miró'nun resimlerine hayranlığım 25 yıl öncesine kadar gidiyor :). Önceki yıllarda Pera Müzesi'nde yine bir sergisi olmuştu ama daha çok aside yedirme ve taş baskılar, birkaç heykel, bir vazo, kitap resimleri  ve üç tuval resmi vardı. Sabancı Müzesi ilk defa sergilenecek eserlerin ve kişisel eşyalarının olmasıyla farklılık yaratırken 123 eser de sunuyor. Sergiyi mutlulukla gezdim. Gözden kaçırdığım ayrıntılar için Şubat'a kadar birkaç kez daha gitmeyi planlıyorum. Açılışın ertesi günü Çarşamba'ya denk geldiğinden ücretsiz günüydü. Diğer günler giriş ücreti tam 20 TL, öğrenci 10 TL. Çok aşırı bir kalabalık yoktu ama yoğunluk ve ilgi vardı yine de.  Müzeden ayrılmadan güzel ve bakımlı bahçede oturup Boğazı seyrettim. 17.00' ye doğru ayrılırken başka şehirden gelen bir otobüs dolusu Miró sevenleri sergiyi gezmek için sabırsızlanıyordu.

23 Eylül 2014 Salı

Kahvaltı Tasarımı

Norveçli yemek tasarımcısı Ida Skivenes’in tabaklarda oluşturduğu yenebilen tasarımları gerçekten harika. Öyle hoş ve zarifler ki insan yemeye kıyamaz. Sağlıklı kahvaltı alternatifleriyle sebze ve meyvelerden oluşan bu tasarımlar hem göze hem mideye hitap ediyor. Özellikle kahvaltı etmek istemeyen çocuklara eğlenceli gelebilecek ve iştahlarını açabilecek tabaklar... Doğadan ve Van Gogh, Klimt, Munch, Rothko, Mondrian gibi sanatçıların resimlerinden de esinlenilmiş :)

http://instagram.com/idafrosk

20 Eylül 2014 Cumartesi

Kadıköy Yeldeğirmeni'nde Murallar

M.Ö. 675’lerde kurulan Kalkedon’un korunması için yapılan surlar bugünkü Yeldeğirmeni’ninden geçiyormuş. 15. ve 16. yüzyıllarda bahçeli köşklerin olduğu bölgede rüzgara açık konumundan dolayı 1780’de I. Abdülhamit tarafından yaptırılan dört yel değirmeninden hiç iz kalmasa da semt Yeldeğirmeni adıyla anılmaya devam etmiş. Yahudilerin 1885 yılından sonra yerleşmesiyle ve 1908 yılında Almanların yaptığı Haydarpaşa Garı nedeniyle semtte konutlar, okullar, kilise ve sinagog inşa edilir. İtalyan Apartmanı, Ankara Apartmanı, Ali Bey Apartmanı, Kehribardji Apartmanı gibi İstanbul’un ilk apartmanlarına sahip semtte, 200’e yakın tarihi eser niteliğinde eski bina da bulunuyor. Bir zamanlar Almanların ve Yahudilerin oturduğu Art Nouveau süslemelerin olduğu ahşap, yığma taş ve tuğla evlerin sayıları azalmış. Betonarme yapıların çoğu ise 1950-1970 yılları arasına tarihleniyor.

12 Eylül 2014 Cuma

Cunda Adası'nda Yazın Son Günleri

Aslında Sonbahar'ın ilk günleri demek daha doğru olurdu başlık için. Ne de olsa Eylül'ün ilk haftası takvime göre sonbaharın başlangıcı ama sıcaklık olarak yazı aratmıyor tabi o ayrı. Arkadaşlarla bir ay öncesinden planlayıp otelleri ayarladığımız Cunda Adası tatili birlikte geçirdiğimiz güzel anlara ve paylaşımlara bir yenisini daha ekledi. Zaten hayat sevilen kişilerle paylaşılan zamanlarla daha da anlam kazanıyor ve renkleniyor. Sabah erken saatlerde Cundavilla'ya geldiğimizde ilk izleminimiz olumluydu. Odaları gördüğümüzde de bu butik otelden memnun kalacağımızı anladık. Her ayrıntıda bir zerafet ve kalite vardı. Bahçede doğal ve lezzetli kahvaltıdan sonra deniz kıyısına indik. Aslında benim denize girme saatim geçmişti ama işte tutamadım kendimi; durgun ve temiz denize atladım. Yarım saatten fazla yüzdüm. Çıktıktan sonra güneşte kalmadım. Akşam 17.30 sonrası tekrar bir yarım saat yüzdüm. Tabi ki acısı çıkacaktı gece. Önceki tüm deniz tatillerimde olduğu gibi. Güneşlenmesem de, koruyucu kremler sürsem de hassas cildim denizde kaldığım süre boyunca yanıyordu. O yüzden sabah 7 - 8 arası ve akşam 18.00' den sonra girmem gerekiyordu...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...