12 Temmuz 2013 Cuma

Story Of Stuff

Kendimizin ve gelecekteki nesillerin sağlıklı ve mutlu yaşaması için: Mecbur kalmadıkça AVM'ye gitmeyelim ve alışveriş yapmayalım. Tüketim çılgınlığının bizi esir almasına izin vermeyelim. Reklamlara, medyanın yönlendirmesine kanmayalım. Dünyanın kaynaklarının harcanmasına, doğanın katledilmesine katkıda bulunmayalım. İşlenmiş, paketlenmiş ve raf ömrü uzun besinlerden uzak duralım. Doğal olana ulaşmaya çalışalım. Bir ürün veya eşya işlevini yerine getiremeyecek duruma gelmeden yenisini edinmeyelim. Wabi Sabi felsefesini benimseyelim :). En önemlisi farkında olalım. Geç olmadan daha çok kişinin anlamasını, görmesini sağlayalım... Biraz düşünerek siz de bu listeye çok fazla şey ekleyebilirsiniz.

5 Temmuz 2013 Cuma

Surname-i Hümayun

1582 tarihli ‘Surname-i Hümayun’da III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet töreni ve eğlenceleri anlatılır. Ana düşünceyi oluşturan, sanatçı kişiliğiyle resimler arasında uyum sağlayan Nakkaş Osman ve onun yönetimindeki atölyesi, 52 gün ve gece süren bu şenliğin zenginliğini, gösterilerini, bütün detaylarıyla, 34 x 22,5 cm boyutunda, tam sayfa 250 minyatürde resmeder. Günümüze, karşılıklı sayfalar üzerinde 215 kompozisyon gelmiştir. Eski adıyla Atmeydanı, bugünkü adıyla Sultanahmet’te, şehzadelerin en önemli töreninde, saray çevresi ve yabancı konuklar için köşkler ve çadırlar kurulur. Kadınlar için tahtadan cumbalı bölümler yapılır. Görkemli şenlikler sırasında dönme dolaplar, atlıkarıncalar, salıncaklar, kuklalar, ip cambazları, oyuncular, çalgıcılar, hokkabazlar ve arabalar getirilir. Gece gündüz açık tutulan dükkânlar süslenir, halka sürekli yemek sunulur. İki yüzden fazla esnaf loncası, mesleklerini, hünerlerini araba üzerinde sergileyerek geçer. Gösteri yapan figürler halkın içinden Sultan’a doğru ilerlerler. Boğazdaki bütün evler aydınlatılır, havai fişekler atılır, denizde gemiler yüzdürülür.

26 Haziran 2013 Çarşamba

Ayasofya Mozaikleri

Roma imparatoru I. Konstantin’in (306-337) eski bir Yunan ticaret kenti olan Byzantion’u 330 yılında Konstantinopolis adıyla başkent ilan etmesiyle 1000 yıldan fazla sürecek Bizans* İmparatorluğu’nun da temelleri atılır. Aynı yıllarda hıristiyanlık da yaygınlaşır. İstanbul’u saldırılardan korumak için yüksek kulelerle çevrili kara ve deniz surları inşa edilir. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in kenti fethetmesiyle Bizans İmparatorluğu son bulur.  Bizans Sanatı’nda Roma geleneği sürmekle birlikte Helenistik kültür ve hıristiyanlık belirleyici unsurlardır. Saraylar, kiliseler, martyrionlar, su kemerleri, sarnıçlar, anıtlar, konutlar; minyatürler, mozaikler, freskler, ikonalar; heykeller, kabartmalar, litürjik eşyalar, fildişi ve madeni eserler bu anlayışlara uygundur. Zamanla doğu sanatının etkileriyle üslupta farklılaşmalar da gözlenir.

27 Mayıs 2013 Pazartesi

İstanbul ve Taşra

İstanbul ile ilgili yazımdan bir bölüm: "...Doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım; keşfedebilecek farklı sokakları olan, karmaşık,  monotonluktan uzak, büyülü, esrarengiz, tarihinden ve sanatından kopmadan geleceğe ulaşmaya çalışan ve tam anlamıyla yaşayan bu kentte ömür tüketmekten memnunum. Kısa süreli uzaklaşmalar iyi geliyor ama döneceğim yer yine İstanbul. Bir de Konstantinos Kavafis'in çok güzel ifade ettiği gibi "gidip gidebileceğim tek yer"de bu kent..."

Osmanlı'da İstanbul merkez, onun dışında her yer taşra olarak algılanıyordu.* Taşra büyük şehrin imkanlarından yoksundur, muhafazakardır, yeniliklere açık değildir veya geç adapte olur. Merkez tarafından ihmal edilmişliğin hüznünü taşır. Genç biri için geleneği, yavaşlığı, ağır ve basık bir havayı, geçmişi, tekdüzeliği, bağımlılığı, sakinliği, sonsuz bir cansıkıntısını ve yaşlı olanı temsil eder. Kasabalı genç başka imkanların olduğunu bilir. Dünyasını genişletmek, özgürleşmek, baskıdan, kasvetten ve kısır döngüden kurtulmak ister. Bir şekilde yaşadığı yerden göç etmeyi hayal eder. İstanbul imkanlar dünyasına açılan bir kapıdır. Nuri Bilge Ceylan'ın  'Kasaba' ve 'Mayıs Sıkıntısı' filmlerinde Anadolu kasabasında doğa içinde geçen hayatlar yalın bir şekilde ele alınır. 'Uzak' filminde ise kasabadan İstanbul'a kuzeninin yanına gelen kişinin köklerinden uzaklaşma isteği, umutları ve kırgınlıkları İstanbul görünümleriyle anlam kazanır...

7 Mayıs 2013 Salı

De Stijl Mobilya Tasarımı

Theo van Doesburgs, Ağaç, 1916
Sanatın bireysel bilinçten kurtulup toplumsal bilince ulaştırılmasını amaçlayan Hollandalı Theo Van Doesburg* ve Piet Modrian 1917’de De Stijl’i kurarlar. Duyguları aşarak tinselliğe ulaşılacağına inanılan Teozofi felsefesinin etkisiyle; teknik, bilimsel ve sosyal gelişmeler ışığında toplumda yeni bir düzen ve uyumu arayan bu stilde düz çizgiler, yuvarlak, kare, dikdörtgen gibi ideal geometrik formlarla ve ana renklerle soyutlama tercih edilir. Ressam ve sanat yazarı Van Doesburg 'doğayı dış görünüşlerden sıyırınca geriye esas yapının kalacağının’ üzerinde durur. Ona göre, halka dayanmayan bir sanat yaşama giremez.

Grubun teorilerini yaymak için aracı olan De Stijl dergisindeki yazısında sanatla yaşamın ayrı alanlar olmadığını anlamak gerektiğinden bahseder. Bu dergide ressamlar, mimarlar, heykeltıraşlar düşüncelerini, manifestolarını ve yeni modern sanatı anlatan yazılar kaleme alırlar. Mondrian ‘Resim Sanatında Yeni Biçimlendirmeler’ adlı yazısında günün medeni insanının yaşamının giderek doğadan uzaklaşıp soyuta dönüştüğünü, sanatın da bu duruma ayak uydurarak natüralistin yerini soyuta bırakacağını öngörür. Düşünce düzeyine aktarılan karşıtlıklar dikey ve yatayla görselleşir. Dikeyler nesneli, düşünseli ve erkeği; yataylar özneli, somutu ve dişiyi temsil eder. Grubun diğer üyeleri ressam Vilmos Huszár, Bart van der Leck, mimar Jacobus Johannes Pieter Oud, Jan Wils, Robert van't Hoff, şair Wim Kok, heykeltıraş Georges Vantongerloo’dur.  



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...