9 Ocak 2011 Pazar

Eylem Yaşam Değildir

15 yıl önce ne çok heyecanlandırırdı beni Rimbaud, Nietzsche, Schopenhauer, Nerval, Baudelaire, Lautreamont vb...  Çevirilerden okuyordum ama iyi çevirilerdi. Tüm bu 19. yüzyıl adamlarını okudukça yazma isteğim artıyordu. Yeni düşünceler dolaşıyordu kafamda sürekli. Şimdi ne yazık ki o heyacanımı yitirdim. Kafamda hiçbir düşünce oluşmuyor. Giorgio de Chirico'nun meydanları gibi bir anlamsızlık, boşluk ve hiçlik duygusu hakim. Tabi bilinçdışı kabusları değil. O kadar metafizik, melankolik, ıssız ve tekinsiz değil neyse ki. Aşağıya 21 yaşında kahinliğe ulaşan Arthur Rimbaud'nun o tanımsız, düzyazı gibi şiirlerinden sevdiğim bazı dizeleri ekliyorum:

*Hor görülmekte bilgeliğim kaos kadar. Nedir ki benim hiçliğim sizi bekleyen uyuşukluğun yanında.

*Doğayı seyredip kendi iç dünyama dalıyorum.

*Canım sıkılıyor her zaman... Öldürücü bir can sıkıntısı.

*Gerçekten mezar ötesindenim ve yok özel bir görevim.

*Kanatlarım var uçamıyorum. Zincirlenmişim sonsuza.

*Tüm varlıkların zorunlu olarak talih tarafından çekilebileceklerini gördüm. EYLEM YAŞAM DEĞİLDİR, fakat kendi gücünü israf etmenin bir biçimidir, zayıflıktır... Eylem kuşkuya götürür sonuca değil. 

*İğreniyorum bütün mesleklerden. Usta ve işçi hepsi andavallı, hepsi iğrenç. Eş değerde kalem tutan elle sapan tutan el. Ellerimle çalışmayacağım hiçbir zaman sonra sonu kötüye varır uşaklığın.

*Zırdeli olmak istiyorum. Kesinlikle mücevher göstermeyin bana, yerlerde sürünürüm kıvranırım yoksa. Kana bulamak isterdim zenginliğimi tepeden tırnağa, çalışmayacağım asla!!!

*Eskiden iyi anımsıyorsam eğer bir şölendi yaşamım, bütün yüreklerin açıldığı, bütün şarapların aktığı. güzelliği dizlerime oturttum bir akşam ve acı buldum onu. Ve sövdüm ona. Önlem aldım toplumsal düzene karşı. Uzaklaştım. Ey büyücü kadınlar, ey yoksulluk, ey kin hazinem sizlere emanet edildi. Başardım aklımın arınmasını bütün insancıl umutlardan...

*Mutsuzluk Tanrımdı benim. Çamura uzandım boylu boyunca. Kurulandım suçun rüzgarında. Ve deliliğe yaman oyunlar oynadım.

*Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık! Hiç bilmedikleri konularda tartışan bilinçsiz insanları küçümsüyorum.

Rimbaud Arthur, Cehennemde Bir Mevsim, Illuminations, çev: Özdemir İnce, Can Yayınları, İstanbul, 2. basım 1993 

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

28 Aralık 2010 Salı

Temmuz ve Aralık

Daha önce yazmış olmalıyım yılın son ayını sevmem. Bir de tam yazın ortası Temmuz'u, doğduğum ayı. Temmuz sımsıcak, fazla sıcak. Aralık soğuk. Temmuz'da güneş Aralık'ta kar. Sarı ve beyaz. Tercihim beyazdan yana ama soğuktan değil. Sıcak? Hayır ondan yana da değil. Uçları sevmem. Ilık hava ve açık gri iyi gelir. Bu iki ayın ortak noktalarından biri kronik tembellik hissini daha fazla uyandırmaları. Temmuz sıcaktan dolayı bir şey yapmamaya teşvik ederken, güneş, deniz cazip görünmezken, Aralıkta karmaşa, bitiş, geçicilik, anlamsızlık, boşvermek ve hiçlik ağır basıyor. Aralık ve Temmuz ayları bende sebepsiz melankoliye* neden oluyor. Diğer aylar olmuyor mu? Böyle yoğun değil...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Yakınlaşan Sınırsızca Uzağa Gider

*Sessiz bir bekleyiş ve eylemsizlik içinde oluş kitleye etken bir karşı koyuştur.

*Düş gerçek olunca kendini yok eder.

*İnsan sadece benzerini mi kendine katmak ister? Kendine yabancılaşan öteki mi olur? Kendi dışındakini içselleştirince kendine mi yabancı hale gelir? İçselleşen öteki konumdan çıkarsa o halde içteki nedir? 

*Yakınlaşan sınırsızca uzağa gider.

*Hem birisine kendini anlatmak hem de buna katlanamamak, rahatsız olmak. Hüzünlü bir çelişki. Susma acısına dayanmaksa umutsuzluğa sürükler. İçinden çıkılması zor bir durum.

*Sorular tehlikelidir, cevaplar da öyle. Bir şeyi tanımlarsan onu sınırlarsın. Neyse odur: alabildiğine özgür, tanıma hapsedilmemiş, belirsiz, tavrının tutarlı olması ve üzerinde düşünülmesi gerekmeyen sadece sezilen...

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License
                                            

10 Aralık 2010 Cuma

Sky Planter



Bu saksılar yukarıdan asılıyor ve ters duruyor. Bitkiler ayda bir kez saksının altından sulanıyor. Patrick Morris'in droog için ürettiği farklı ve şaşırtıcı bir tasarım. Tavandan avize yerine  çiçekler sarkıyor :)

4 Aralık 2010 Cumartesi

28 Kasım 2010 Pazar

Gümüş Takılar

Bloga sanat ve sanat tarihi ile ilgili yazılar yanı sıra beğendiğim tasarımları da ekliyorum. İşte yine bulut, kuş, ağaç ve çiçek :). Bu figürlerin hoş biçimleri gümüşle ve ufak taşlarla birleştirilmiş. Hem sade, hem farklı, hem de titiz işçilik. Nesrin Dugan'ın bu güzel tasarımlarını kendi sitesinde bulmak mümkün.

23 Kasım 2010 Salı

Koziol'un Kuşları

Aslında plastik malzemeyi sevmem. Hem kitsch, hem soğuk, hem sağlıksız gelir bana ama buraya seçtiğim koziol ürünleri enerjik, canlı, renkli ve sevimli görünümleriyle hoşuma gitti. Kuş figürünü kullandıkları için de olabilir. Bu ürünlerin bazılarını bu adreste bulmak mümkün.

20 Kasım 2010 Cumartesi

Büyüyen Takı

Takıya modern bir yaklaşım. Kentte yaşayanlar için çok hoş bir detay. İzlandalı Hafsteinn Juliusson'ın bu tasarımları el yapımı ve bütün parçalar gümüş. Büyüyen bitkiyi yüzük ve kolye olarak taşımak fikrine bayıldım. Sadece beş haftada bir sulanan bu yosunlar ne yazık ki 8 - 12 aya kadar yeşil kalıyor. Ama tekrar eklenebilir sanırım. 

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

14 Kasım 2010 Pazar

Kasım ve Yapraklar


Kasım ayını seviyorum. Yakında depresif bulduğum bir aya gireceğiz ve ardından kış. Hep yağmurlu ve soğuk geçen Ekim'den sonra şimdi hafif serin ama güneşli havanın tadını çıkarma zamanı. Doğa tüm renklerini sergiliyor. Dışarıdan yaprak toplayıp odama koyuyorum. Yeşil dal parçalarını da vazoya. Aklıma 17 yaşındayken okuduğum bir Leo Buscaglia kitabı da gelmiyor değil. Öğrencilerine bahçedeki yerlere düşmüş yaprakları toplatıp salonun ortasına koyduran profesör... O zaman bu saçma gelmemişti. Şimdi daha iyi anlıyorum sadece.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

4 Kasım 2010 Perşembe

Aşkınlığın Simgesi Olarak Kuş

"...Jung'un ruhun aşkın işlevi dediği şeyle insan en yüksek ereğine, kendi kişisel benliğinin tam gerçekleşmesine ulaşabilir. İnsanın aşkınlığa doğru olan çabalarını temsil eden semboller bilindışının içeriklerinin bilince ulaşmasına yardım edecek araçları hazırlarlar, kendileri de bu içeriklerin etkin ifadesidir... Bu simgelerin en arkaik düzeyinde şaman-büyücü Hilekar ile karşılaşırız. Gücü kendi bedenini terk ederek bir kuş halinde bütün evreni dolaşabilmesinden gelir. Bu olguda kuş aşkınlık için en uygun motiftir... Sezginin kendine özgü doğasını belirtir. Bu tür güçlere ilişkin kanıtlar yontma taş devrinde bile bulunabilmektedir. Joseph Campbell'in yazdığına göre Lascaux'da Trans halinde yatan kuş maskeli şaman resmi bulunur... Şamanlar ve kuşlar aşkınlığın simgeleridir ve çoğunlukla birbirine bağlıdır... Sibirya'da şamanlar şimdi bile kuş giysileri giyerler ve birçoğu annelerinin onlara bir kuştan gebe kaldığına inanır. Böylece şamanlar insanın gözüne en fazla bir kez görünen ulu güçlerin kutsanmış çocuğudur..."

C. G. Jung, İnsan ve Sembolleri, çev: Ali Nahit Babaoğlu, Okuyan Us Yayınları, 4. Basım, İstanbul, 2009, s: 149 - 151


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...