Edvard Munch'un yaptığı 50'den fazla gravürü olan Çığlık'ın 1893 tarihli renkli versiyonunda körfez, küçük yelkenli gemiler ve resmi çaprazlama kesen parmaklıklı köprü, sahnenin kuzey sahilinde olduğunu gösterir. Munch 1892 yılında hastalığı sırasında yazdığı günlüğünde bu sahneden söz eder; "İki arkadaşımla güneşin batışında yürürken aniden gökyüzü kahverengiye dönüştü. Durdum, hissizleştim ve bir parmaklık üzerine dayandım. Kentin ve mavi fiyordun üzerinde ateşin dili ve kan vardı. Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler ben ise hala orada korkuyla titreyerek kalakaldım ve doğanın içinden gelen sonsuz çığlığı duydum". Munch Dostoyevski ve Kierkegaard okurdu. Kierkegaard'ın şu pasajından etkilenmiş olmalı: -Ruhum öyle ağır ki hiçbir düşünce artık onu yükseltemez ne de kanat vuruşlarım onu sonsuzluğun içine çekemez. Herhangi bir şey onu kımıldatmazsa sadece yeryüzünde kalır, fırtınadan önce alçakta uçan bir kuş gibi. Ezicilik ve kaygı iç dünyamın üzerine çöküyor-...
10 Temmuz 2010 Cumartesi
3 Temmuz 2010 Cumartesi
İkinci Asker Ressamları Kuşağından Süleyman Seyyid
İkinci
asker ressamları kuşağından olan Süleyman Seyyid 1842 yılında Üsküdar’da doğar.
Babası Kartal Maltepe eşrafından Hacı İsmail Efendi, dedesi ise ünlü bir sedef
kakma ustasıdır. Süleyman Seyyid ilk ve orta öğrenimini Maltepe ve Maçka Askeri
okullarında tamamladıktan sonra Harbiye Mektebi’ne geçer. 1862 yılında teğmen
olarak mezun olduğu bu okulda M. Joseph Schranz ve M. Gués onun resim
yeteneğini fark ederler. Karakalem, suluboya ve yağlıboya resimleri beğenilince
Abdülaziz döneminde Paris’te Türk öğrenciler için kurulan Mektebi Osmani’ye
gönderilir. Mekteb-i Osmani’de Fransızca öğrenir ve Güzel Sanatlar Okulu’nda
önce Gustave Baulanger ve Robert Flori, daha sonra da altı yıl Alexandre
Cabanel atölyelerine devam eder. Süleyman Seyyid’in dikkatli çalışmasını
geliştirmesine yardımcı olan Cabanel portrelere, günlük yaşam ve tarihi
konulara ağırlık veren, akademik ve klasik anlayışı estetik anlayışa tercih
eden bir ressamdır.
Süleyman Seyyid Paris’teki ilk yıllarında
hocasının da etkisiyle tarihsel olayları resmetmeye yönelir. Arkadaşları
doğallığı ve perspektifi önemsediği için ona ‘metrologiste’ -ölçülü- adını
takarlar. O sırada Abdülaziz tarafından gönderilen Şeker Ahmet Paşa ve onlardan
daha önce ailesinin desteğiyle gelmiş olan Osman Hamdi Bey de Jean-Leon Gerome,
Gustave Boulanger gibi oryantalist sanatçıların atölyelerinde çalışmalarda
bulunurlar. Dönemim sanat çevresinden etkilenen Süleyman Seyyid aldığı eğitim
sonucu bir eseri için aylarca uğraşan ve gerçeğe uygunluğa önem veren titiz bir
ressam olur. Paris’te sekiz yıl kalır ve resimlerini sergiler. Bu arada
‘Officer dé Academié’ madalyasını alır.
15 Haziran 2010 Salı
Evinden Çıkman Gerekmez
"Evinden çıkman gerekmez. Masandan kalkma ve dinle. Hatta dinleme, yalnızca bekle. Hatta bekleme bile, kesinlikle sessiz ve yalnız ol. Dünya, maskesini düşüresin diye, gelip kendini sunacaktır sana, başka türlü olamaz; kendinden geçmiş bir halde eğilecektir önünde." Franz Kafka, Günah, Acı, Umut ve Doğru Yol Üzerine Düşünceler, s: 7
"Sen bir aylak, bir uyurgezersin, bir istiridyesin. Tanımlar saatlere, günlere göre değişiyor ama taşıdıkları anlam az çok belli: yaşamanın harekete geçmenin, bir şey yapmanın pek sana göre olmadığını hissediyorsun; sadece sürüp gitmek istiyorsun, sadece bekleyişi ve unutuşu istiyorsun." Georges Perec, Uyuyan Adam s: 18 "Odan dünyanın merkezi." Georges Perec, Uyuyan Adam, s: 35
"Sen bir aylak, bir uyurgezersin, bir istiridyesin. Tanımlar saatlere, günlere göre değişiyor ama taşıdıkları anlam az çok belli: yaşamanın harekete geçmenin, bir şey yapmanın pek sana göre olmadığını hissediyorsun; sadece sürüp gitmek istiyorsun, sadece bekleyişi ve unutuşu istiyorsun." Georges Perec, Uyuyan Adam s: 18 "Odan dünyanın merkezi." Georges Perec, Uyuyan Adam, s: 35
"Tam bir huzur içindesin, her an esirgeniyor, korunuyorsun. Çok mutlu bir parantez içinde hiçbir şey beklemediğin, vaatlerle dolu bir boşlukta yaşıyorsun. Görünmez, duru ve saydamsın. Yoksun artık: saatlerin ardından, günlerin ardından, mevsimler geçerken, zaman akarken, neşelenmeden, hüzünlenmeden, geleceksiz ve geçmişsiz, öylece, düpedüz, apaçık yaşayaduruyorsun..." Georges Perec, Uyuyan Adam, s: 54
Yedi sekiz yıl önce okuduğum bu kitabın sayfalarında dolaşıyorum, işaretlediğim yerlere bakıyorum. Uyuyan Adam'da Beckett karakterlerinin tadı var sanki. Aslında Uyuyan Adam flaneur de. Ne güzel söylemiş Kafka ve Perec. Ben de öyle düşünüyorum ama kısa bir süre için durgun sularda sise doğru yüzmeye gidiyorum.
10 Haziran 2010 Perşembe
Bir Kuşun Portresini Yapmak İçin
...Önce bir kafes çizmeli / Açık bir kapıyla / Çizmeli sonra / Hoş birkaç şey / Basit birkaç şey / Güzel birkaç şey / Yararlı birkaç şey/ Kuş için / Yerleştirmeli sonra tuvali ağaca karşı / Bir bahçede / Bir korulukta / Bir ormanda ya da / Saklanmalı bir ağacın arkasına / Ses çıkarmadan / Kımıltısız... / Bazan kuş yaklaşır hızla / Ama karar vermesi / Uzun yılllar alabilir / Kırılmasın cesaretiniz / Beklemek gerekir / Gerekirse yıllarca / Hiçbir ilişkisi de yok / Tablonun başarısıyla / Kuşun hızlı ya da yavaş gelmesinin / Kuş geldiğinde / Eğer gelirse / Uymalı derin sessizliğe / Beklemeli kuş girsin diye kafese / Kapamalı kapıyı usulca fırçayla / Sonra / Silmeli birer birer demir telleri / Özen göstererek dokunmamaya / Tek tüyüne bile kuşun / Peşinden resmi yapılmalı ağacın / Seçerek en güzel dalları / Kuş için / Hatta yeşil yapraklarla rüzgarın serinliğini de çizmeli / Güneşin tozunu / Yaz sıcağında otlardaki böceklerin gürültüsünü / Ve sonra beklemeli / Kuşun keyfince şarkılar söylemesini / Eğer ötmezse kuş / Kötüye işaret bu / Tablonun kötü yapıldığına / Eğer öterse iyiye işaret bu / İşareti imzayı kondurmanın / O zaman usulca koparırsınız artık / Kuşun tüylerinden birini / Ve yazarsınız adınızı tablonun bir köşesine..
Şiir: Jacques Prévert, çeviri: Metin Cengiz
Şiir: Jacques Prévert, çeviri: Metin Cengiz
Şiir Cem Mumcu'nun 7 Haziran 2010 tarihli Her Yerde Kendin Varsın adlı yazısından alıntıdır.
3 Haziran 2010 Perşembe
Komodin
Orijinalinde açık kahve rengindeydi. Mobilyada kahve tonlarını sevmediğimden her yere Miro figürleri yapma hastalığım olduğu zamanlar :) boyamıştım. Çekmecelerinde akrilik boyalar ve fırçalar bulunan komodinin aşağıda eski ve son bir yıllık hali.
29 Mayıs 2010 Cumartesi
Hephaistos'un Demirci Ocağı
İspanyol
ressam Diego Rodriguez de Silva Velazquez’in (1599-1660) 1630 yılında yaptığı
resim, tuval üzerine yağlıboyadır. 226 x 294 cm ölçülerindedir ve bugün Madrid
Prado Müzesi'ndedir. Palomino’ya göre, Velazquez bu resmi İtalya dönüşünde
krala vermiştir.
18 Mayıs 2010 Salı
Hav
Kardeşimin laptop'unu açtığımda karşılaştım bu karikatürle ve bayıldım. Üzerinde yorum yapmaya hiç gerek yok.
10 Mayıs 2010 Pazartesi
Oyuncak Tasarımı
Çok güzel bir blog buldum. Joel Henriques, çocukları için yaptığı oyuncakların resimlerini blog'unda paylaşıyor. Aklıma babam geldi: oyuncak alırdı ama kendi de yapardı. Çok meraklıydı ve bizimle birlikte o da oynardı. Şanslı çocuklardık. Joel Henriques'in çocukları da öyle. Hem doğal malzemeler, hem kimsede olmayan, özgün tasarımlı yoyolar, oltalar, kuklalar ve diğer oyuncaklarla oynarken çok mutlu görünüyorlar. Plastik Çin oyuncakları yerine böyle ahşap, kağıt, metal vb. malzemelerle yapılan üretimler ne hoş.
*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.
4 Mayıs 2010 Salı
Nakkaş Osman
Osmanlı klasik minyatür sanatının en olgun ve verimli dönemi olan 16. yüzyılın ikinci
yarısında, sarayın baş minyatürcüsü Nakkaş Osman’dır. Osmanlı saray
nakkaşhanesinde, yazmalar için önce bu işle görevli nakkaşlardan örnek
hazırlaması istenir, padişah onay verirse asıl nüsha yapılırdı. Arşiv belgeleri
bu eserleri hazırlayan sanatçılarla ilgili en güvenilir kaynaktır ama bu
konularla ilgili yeterli çalışma yoktur. Topkapı Sarayı’ndaki atölyesinde
çıraklarıyla birlikte el yazmaları resimleyen Nakkaş Osman’ın arşivlerde ve
tasvirli kitaplarda adı geçmekle birlikte hayatı hakkında bilgiye sahip
değiliz. Ancak yaptığı 600’den fazla minyatür, onun önemli bir nakkaş olduğunu
gösterir. Tarihçi Gelibolulu Mustafa Âli’nin Menakıb-ı Hünerveran (1) adlı
kitabında övdüğü sanatçı, döneminin diğer nakkaşlarıyla klasik kabul edilen bir
ekol oluşturur, Osmanlı tasvir sanatının karakterini belirler ve İslam
minyatürlerinden ayırt edici özellik kazandırır.
Nakkaş Osman ve okulunun, II. Selim dönemi eseri olan, 1568-69 tarihli, Kanuni’nin son Macaristan seferinin konu edinildiği, 39 x 25 cm ölçülerinde, 305 sayfalık ve 20 minyatürlü ‘Nüzhetü’l-ekber der-sefer-i Zigetvar’ adlı kitapta yer alan resimlerinde, sadelik, kompozisyonda ustalık, belgecilik, biçimde ve içerikte bütünlük göze çarpar. Tam veya çift sayfa minyatürlerde figürlerle çevre uyumludur.
29 Nisan 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)