10 Eylül 2008 Çarşamba

Sözler

Eyleme bağımlı insan sonsuzluğu kaybeder çünkü yaptıkları için kaygılıdır. Olasılıklar dünyasında gezinen ise hiçliği duyumsar.

İnsan yaşadıkça hayat içine çekecektir. Toplum uzak durana karşı kıskançtır ve gelip kapıyı çalar.

İletişimde soru sormamak, sadece anlatılmak isteneni dinlemek ve onaylamak ilgisizliktir. "Anlattıkların umurumda değil aslında" demektir.  Anlatan kişi soru sorulmasını mı ister yoksa durmadan konuşmayı mı?

Rahatsız olanların yanında sigara içenler düşüncesiz ve saygısızdır. Kendi özgürlüğünü savunurken başkasının özgürlük alanına girer.

Ölüm mutlu olmak isteğini güçlendirir. Kimisi ölüm sonrası hayata inanmaz. "Hayat kısa. Onu en güzel şekilde ve istediği gibi yaşamalı" düşüncesine sığınır. Kimisi de bu dünyanın gelip geçiciliğinin uyandırdığı tatlı hüzünle yaşar. Yaşamını güzel ve anlamlı kılmaya çalışırken öteki dünyaya da uzak durmaz.

Nalan Yılmaz. 2008.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

8 Eylül 2008 Pazartesi

Şeker Ahmet Paşa'nın Hayatı - 1

1841 yılında Üsküdar’da doğan Şeker Ahmet Paşa’nın babası Ali Efendi’dir. Gerçek adı Ahmet Ali olan ressam, çocukken eniştesi Yahya Paşa tarafından himaye edilir. 1846 yılında beş yaşındayken Üsküdar İlkokulu’na başlar. On dört yaşındayken sınavla girdiği Tıbbiye Mektebine kısa bir süre devam eden Şeker Ahmet Paşa doktorluğun kendisine göre olmadığını anlayıp okuldan ayrılır ve 1856 yılında Harbiye Mektebi'ne geçer.

Şeker Ahmet Paşa resme olan ilgisi nedeniyle bu alanda kendini geliştirmek için çok çalışır. Bu çabaları on sekiz yaşındayken Harbiye Mektebinin resim öğretmenliği bölümüne atanmasını sağlar. Harbiye Mektebi'nden en üst dereceyle mezun olur. Sanata düşkün bir padişah olan Abdülaziz teğmen Şeker Ahmet Paşa’nın çalışmalarını gördükten sonra onu resim eğitimi alması için 1861-62 yıllarında Paris’teki Mekteb-i Osmani’ye gönderir. Mekteb-i Osmani Paris’e eğitim için gönderilen gençlerin dersleri izleyebilecekleri bir düzeye getirilmeleri ve disiplin altında tutulmaları için açılan bir okuldur. Öğretim kadrosunun çoğunluğu Fransızlardan oluşan bu okul 1860’da kurulmuş ve 1878’de Fransa-Prusya savaşı sonrasında kapanmıştır...

6 Eylül 2008 Cumartesi

Deniz Kabukları ve Rüzgar Çanı

Dün sabah kız kardeşim, Tayland'ın Phuket'ten sonra 2. büyük adası olan ve beyaz kumlu kumsallara, durgun turkuaz denize sahip Ko Chang'den deniz kabukları, deniz minareleri ve rüzgar çanı getirdi. Deniz minareleri daha önce gördüklerimden farklı. İnce, uzun ve pürüzsüzler. Deniz kabuklarından yapılmış rüzgar çanının benzerlerini ise Bodrum'da görmüştüm. Orada satılan kırmızı deniz yıldızları da göz alıcıydı. Herhangi bir sahilde güneş ardında müthiş renkler bırakarak denizin üzerinden batarken, çeşitli renklerdeki taşları, kabukları ve deniz yıldızlarını toplamak ve hafif dalgayla kıyıya vuran suyun sesini dinlemek sonsuzluk hissi uyandıran dingin ve huzurlu bir ortam oluşturuyor. Kaçırılmayacak anlardan biri bu. Bir de sabahın erken saatlerinde, tüm kumsal boyunca kimsenin girmediği durgun denizde yüzmek inanılmaz bir keyif. Geçmiş yazlardan birinde kuzey Ege sahillerinde 7.00 civarında sisli bir havada denize girmiştim. Sise doğru yüzmek o andan kopmamı sağlayan bir eylemdi. Grinin tonlarında bir bulut içinde kaybolmak. Başka boyutlara geçmek gibiydi ve unutulmaz anlardan biriydi. 


*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

5 Eylül 2008 Cuma

Melankoli Gizem Hiçlik Gölge

Bulunamıyor dürtülere cevap verecek his köşe bucak aransa da. Tembellik kaplayınca bedeni bahaneler uydurmak boşuna. Tembellik sinsice gizlenmiş dehlizlerimde.

Geçmiş yadsıyorum seni ve tüm görkemini de. Sen miydin beni getiren bu günlere? Öyleyse tüm gücümle vuruyorum tekmemi ardından. Hatırlayabildiğim bir şeyler olsa da geçmişten değil.

İmgeler nasıl doluştunuz böyle! Ne o dar mı geldi yeriniz? Nefes almaksa isteğiniz, buysa seçiminiz yer açıyorum size. Ama duruşum mesafeli.

Ah görülmüyor mu coşmuş yüreğim dans ediyor uçsuz bucaksız ormanın derinlerinde. Tüm oyunların yasaklandığı ürkek bakışlı çocuk yok mudur bir arkadaşın? Perçemlerin alnında uçuşuyorken kaçar mıydın o çok bilmiş küçümser sosyallerin bakışlarından? Bil ki senin gölgendir aşacak olan o görülmeyen erişilmez dağları...

Dar, ışıksız koridorlarında geleceğin, kaybolan korkularda, ıssız çöllerde kimsesiz, insansız. Duydum bir melodi içimden gelen, çıkarmak ister ruhu saklandığı yerden. Felsefe ve din besleyin bu doymak bilmeyeni! Sanatı ve bilimi de ekleyin. Aç kurtlar gibi saldırıyor etrafa. Göndermeyin kapılardan bir dilenci gibi.

Kötülük bulaşma bana desem de gitmeyecek. Yüzsüz bir sivrisinek gibi niyetli kanımı emmeye. İçimdeki güce inanıp alacağım onu karşıma.

Hiçliğe çarpıp duran yaratıklar. Nasıl da korkuyorlar. Nasıl da kaçıyorlar. Kaybolmak hiçliğin hiçliğinde. Boşluklara dalmak. Denize dalar gibi atlayışlar yükseklerden. Islanıyor saçlarım, bedenim, ayaklarım. Gerek yok avlamanıza bir avcı gibi. Hep buradaydım karşınızda.

Acılar her zaman koşarak geldiniz sadık müşterinize. İşte giyindim üzerime. Hüznün şapkam olduğunu unutmadım hiçbir zaman. Güvendim size. Güçlendim, korku nedir bilmedim, çünkü korku parçanızdı. Biliyorum terk etmeyeceksiniz kolay kolay.

Sürekli savunmalar çalışmamaya. Üstelik arkaya güçlü isimler alarak avareliği yüceltmek. Sevdiği bir işi ve uğraşı olanlar ne mutlu size, yaşayın keyfinizce. Bir iş, uğraş değil benim gerçeğim, bağlılık değil. Öyleyse niye bu huzursuzluk?

Eylemlerle belirlemedim ki yaşamı. Boşuna güç gösterilerinde mi bulundum? Sonuçsuz harcanmışlıklara girişmedim. Görülmüyor mu? Boşuna cevap beklemek. Kör, sağır ve dilsizsiniz anlayışınızın dışındakilere.

Gerek yok kendimi kandırmak için yolculuklara çıkarmaya. Belki sonsuz can sıkıntısından kurtuluş bir süre için ama dış yolculuklar ilgilendirmiyor beni. Her an gezinebilirim evrenin her bir gizemli köşesinde. Değil mi ki beynim evrenin haritası.

Nalan Yılmaz. 1996

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

2 Eylül 2008 Salı

Schirn Kunsthalle Frankfurt’ta Optik Sanat

1986 yılından itibaren 170’den fazla serginin gerçekleştiği Schirn Kunsthalle-sanat galerisi- 17 Şubat-20 Mayıs tarihleri arasında büyük bir sanat olayına daha ev sahipliği yapıyor. Martina Weinhart küratörlüğündeki sergide İkinci Dünya Savaşı sonrasının sanat anlayışlarına karşı Avrupa’da ortaya çıkan Optik Sanat’ın (Op Art) ve üç boyutlu hareketin önem kazandığı Kinetik Sanat’ın örnekleri yer alıyor.

1950’lerde bireysel veya grup içinde bazı sanatçıların çalışmaları olsa da 1960'lı yıllarda gelişme gösteren Optik Sanat’ta renklerden, çizgilerden ve biçimlerden yararlanarak izleyende görsel tepkiler uyandırmak amaçlanır. Tual resmi olarak durağan bir devingenlikle iki veya makine gösterileriyle üç ve çok boyutlu nesneler bakışla ve ışığın etkisiyle ilişkili olarak oyunlar oluşturur...

Önceden çalışılmış tasarıma göre geliştirilen Optik Sanat eserleri seyredenin kültürel bir birikime gerek duymadan o anki görsel algılamasına yöneliktir. Bu tasarımlarda yan yana gelen çizgiler, açıklı koyulu renkler, geometrik düzenler ve tekrarlarla sağlanan ritim yanılsamaya neden olur. Titreşimler ve farklı görünüşler ortaya çıkar. İfadeyi azaltmak için yalınlık benimsenir. İzleyenle önem kazanan göz yanılmasına dayalı akıma gösterilen ilgi kısa süreli olmuştur. Yine de eserlerini galerilere ve müzelere kabul ettirmişlerdir. Günümüz görsel kültürünün meydana gelmesinde rol oynayan akımın en önemli sanatçıları: Victor Vasarely, Bridget Riley, Jesus Raphael Soto ve Carlos Cruz-Diez’dir. Jesus Raphael Soto’nun 'Titreşim' adlı çalışması seyircinin yer değiştirmesiyle hareket kazanır ve farklılaşır. Bridget Riley’in siyah-beyaz resimlerinde iki boyutlu düzlemde matematik bir düzenle sağlanan biçimlerle statik-kinetik görünüm elde edilir.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...