18 Temmuz 2008 Cuma

Lale Devri'nin Usta Nakkaşı: Levni

Batılılaşma hareketlerinin başladığı Lale Devri’nde (1718-1730) toplumsal hayat ve kültürel hayat yanı sıra minyatür sanatı da yeniden canlanıp gelişme göstermiştir. Bu durumda sanata düşkünlüğü bilinen, kendisi de şair ve hattat olan padişah III. Ahmet’in etkisi vardır. III. Ahmet ile Edirne’den İstanbul’a geldiği belirtilen Abdülcelil Çelebi (Edirne-İstanbul, 1732) Lale Devri’nin en önemli nakkaşlarındandır. II. Mustafa döneminde (1695-1703) Edirne’de nakkaşlık yapan Abdülcelil Çelebi’ye renkli ve renkle ilgili anlamına gelen Levni adı sonradan verilmiştir. İstanbul’da bir nakkaşın yanına giren Levni minyatürün yanı sıra musiki derslerine de katılmıştır. Saray atölyelerinde çalışıp minyatürler yaparak hayatının sonuna kadar görevini sürdürmüştür. Aynı zamanda halk şairi olan Levni’nin adı Kilari Ahmet Efendi’nin 'Enderun’lu Şairler, Hattatlar ve Musiki Sanatkarları Tezkiresi’nde geçer. Buradan onun Enderun’da yetişmiş ya da Enderun’la ilgili bir kişi olduğu anlaşılır. Levni ‘Atalar Sözü Destanı’ adlı kitabında yalın bir dil kullanarak her kesime hitap etmeyi amaçlamıştır. Bu destanda atasözleriyle çalışkan, dürüst, iyi huylu, tok gözlü, bilgili ve hünerli olmayı öğütlemiştir. Halk şairleri tarafından örnek alınan bu atasözlerinin tersine Levni, aşk şiirlerinde çeşitli çağrışımlarla süslü bir dil kullanmıştır. III. Ahmet için de kasideler yazdığı bilinen sanatçı hayata veda ettiğinde Otlakçılar Camii yakınlarına gömülmüştür. Ancak sonraları açılan yollar nedeniyle mezarı kaybolmuştur...

15 Temmuz 2008 Salı

19. Yüzyıl Melankoliği: Van Gogh

2001 yılında doktora dersi için yaptığım araştırmanın küçük bir bölümü aynı yıl Hürriyet'in internet dergisi Agora'da yayınlandı. Bu makalem Agora'daki yazılarımın -70- çoğu gibi pek çok foruma ve siteye eklenmiş. Yazılarımın web'de bu kadar çok dolaşması ve okunması iyi, güzel ama yazarı belirtildiğinde ve bu blogdaki sayfalarına bağlantı verildiğinde.

Van Gogh'un melankolik olduğunu vurgularken onun hüzünlü resimlerinden yola çıkmıştım. O bir kenara çekilip düşüncelere ve olası dünyalara dalsa da aynı zamanda heyecanlı, tutkulu, coşkulu ve resim konusunda fazlasıyla çaba gösteren biriydi. Sanat eleştirmeni veya herhangi bir sanatsever, herkes kendisine göre bir şeyler görecektir onun resimlerinde. Ben hüzünlü bulduklarımı ele aldım. Yoksa bir başkası yaşama sevinci dolu çalışmaları üzerinde durup farklı bir değerlendirmeye gidebilir. Sonuçta hiçbir tanımlama onun hayatını ortaya koyarak oluşturduğu resimlerini tam olarak açıklayamaz, anlamlandıramaz.

Bazı düzeltmeler yaptığım makalemin son halini aşağıya ekliyorum... 

10 Temmuz 2008 Perşembe

Melankoli ve Yazı Hırsızları

Aşağıdaki yorumu bir sitenin agora'da yayınlanan 'melankoli' adlı yazımı kendi sayfasına aldığını fark ettikten ve yazıya yapılan 200'den fazla yorumu okuduktan sonra yazdım:  

"Melankoliklik günlük hayatta herkesin başına gelebilecek sıkıntılarla değil varoluşsal kaygılarla ilgilidir. kişinin kendisini, yaşamı, niye burada olduğunu sorgulaması, düşüncelere dalması ve çözümler aramasıdır. çözüm bulamayınca hissettiği çaresizlik ve umutsuzluk duygusudur. bütün insanlığın binlerce yıldır çektiği sıkıntıları, acıları duyumsayabilmesidir. acı çeken milyonlarca insan varken çok mutlu olabilmek mümkün müdür? kişisel mutluluk yetmiyor. dünyadaki haksızlıkları değiştirme şansı olmadığını anlayan kişi ya boşverecek ya melankolik olacak. yine de insanların dikkatini bir şeylere çekebilmek ve bu dünyayı daha yaşanılabilir hale getirmek için üretimde bulunmak gerekiyor, vazgeçmemek. sanatla, bilimle, politikayla, sporla ne ile olursa olsun faydalı olmaya çalışmak. herkes elinden gelenin en iyisi için çaba göstermeli sonuç istediği gibi olmasa bile. yoksa “aa bende melankoliğim napıcaz şimdi” demek çok yüzeysel bir yaklaşım. bütün bunları yukarıdaki “melankoli” yazısını araştırıp yazan biri olarak söylüyorum. insanın bir deniz kıyısına çekilip tek başına denize bakarak düşüncelere dalması da melankolidir. tatlı bir hüzündür. evet bu tatlı hüzünden de keyif alınabilir yeter ki derin bir kayboluş içinde olunmasın. dünyanın kötü, olumsuz yanları kaçınılmaz ama iyi olanları da görüp çoğaltabilmek gerekiyor."...

Sözü edilen site yazıyı Agora sayfalarından kaynak göstermeden almış. Üstelik alıntılar yaptığım cümleleri numaralandırıp notlar bölümünde yazarları belirtmiştim. O kısımları da çıkarmışlar. Kendilerine link eklemeden bu yazıyı sayfalarında kullanmalarının doğru olmadığını yazdım. Bunun üzerine sadece 'kaynak: hürriyet' diye ekleme yapılmış. Ne tarih, ne link, ne yazar adı var. Bir de kendilerine ait olmayan bu yazıyı bloglara veya forumlara aktarmak isteyen okuyuculara verdikleri cevap şu: "Tabi ama siteyi kaynak olarak gösterirseniz"!!! Söyleyecek söz bulamıyorum bu gibi kişilere...

Araştımalarımı, yazılarımı sadece üniversite hocalarının kütüphanelerinin bir köşesinde kalmasını ya da birkaç öğrenci dışında kimsenin bilmemesini doğru bulmayıp bilgiyi paylaşmak istediğimden internet ortamına aktarıyorum. Ne yazık ki kolaya kaçanların kopyala yapıştırla sahiplendiklerini gördükçe üzülüyorum. Belki de bilgiyi geniş kitlelerle paylaşmak hata. İsteyen aradığı bilgiye birkaç tuş ardından değil de çaba göstererek ulaşmalı: o yazıları oluştururken benim yaptığım gibi dışarı çıkmalı, kütüphaneleri dolaşmalı, fotokopiler çektirmeli, kitaplar satın almalı. Sonra da o bilgileri okuyup özümseyip gerekli bulduğu bölümleri yazısında kullanmalı, yeni düşüncelere ulaşırken esinlenmeli, kafa patlatarak yeni bir şeye dönüştürmeli. Hem emek, hem zaman, hem para harcamalı.

Yüksek lisans ve doktora yapan herkes nasıl araştırma yapılacağını, nasıl makale yazılacağını ve makalenin kurallarını bilir. İnternet ortamında ise kolaycılık ve tembellik ön planda. O yüzden Türkçe içeriklerin hepsi birbirinin aynı. Yeni ve doğru düzgün bilgi yok. Kişisel blogların bazıları içerik yönünden pek çok siteden daha iyi.

Melankoli başlıklı yazımın 1 Ekim 2005'de ilk yayınlandığı gerçek hali Agora'da.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

9 Temmuz 2008 Çarşamba

Melankolik Kişi

Melankoli derin bir keder içinde hüzünlü, acı çeken, yalnız, umutsuz bir insanın içinde bulunduğu durumdur. Melankolik mizaçlı kişi yalnızlığı, toplumdan uzaklaşmayı ve insanlardan soyutlanmayı tercih eder. Diğer insanlarla yakın ilişkiler içine girmekten kaçar. Yaşamı boş ve anlamsız bulur. Mutluluktan çok içsel huzuru, sakinliği ve sessizliği arar. Melankolik insan huzurlu olabilmek, sakin bir hayat sürebilmek için yalnızlığı seçer. Ancak yalnız olduğunda da hayatla ve insanlarla olan ilişkilerini sorgulaması ve sürekli düşünmesi, kendine yönelik acımasız eleştirileri ve varoluşunun nedenini araması gibi sebeplerden dolayı bir türlü dinginliğe ulaşamaz. Sıkıntıları ve bunalımları sona ermez. İçinde bulunduğu dünyaya ve topluma uyumsuz olduğunu hisseder. Bu durum bazen onu hüzünlendirirken bazen de memnunluk hissi verir. Olayların, yaşamın ve insanların içinde olmaktansa dışarıdan çıkarsız, amaçsız bir izleyici ve gözlemci olmayı tercih eder. Bu da hafif içsel bir gülümsemeyi beraberinde getirir. Kimsenin yerinde olmak istemez. Kendi olmaktan memnundur ama kendiyle uğraşmaktan da geri durmaz. Bitmeyen sıkıntısı, boşluk içinde oluşu ve hüznü onu içinden çıkamayacağı kederlere de boğabilir. Hüznü bazen gülerek –Demokritos-, bazen ağlayarak -Heraklitos-, bazen de suskunluğuyla –Hölderlin- açığa çıkabilir. 

Duyarlı bir yapıya sahip olan melankolik kişi insanlarla iyi ilişkiler kurmak isteyebilir. Ancak doğal olmayan yapmacık ilişkiler, sahte kimlikler, maskeler, incelikten yoksun düşüncesiz davranışlarla karşılaştıkça vazgeçip içine kapanır. Doğal, içten, ruhun özünü kavrayabilmiş ve onu yansıtabilen bilgelikteki insanlarla karşılaşmayı ummak ister ama umutsuzdur çünkü insan içinde bulunduğu toplum düzeninde -özellikle para ve statü odaklı kapitalist düzende- böyle bir şeye pek yatkın değildir. Birbirlerine güvenemeyenlerden oluşan toplumlarda maskeler takılmadan rahat edilemez. Melankolik insan çelişkiler içindedir ve kararsızdır. Bir yandan yalnızlığı seçmesinden hoşnuttur bir yandan da toplum içinde olmayışının hüznünü duyar. İnsanlarla ilişkilerinde hep bir sorun vardır. Anlaşılamaması, mizacı gereği farkındalığı, uyanık ve bilinçli yapısından dolayı iletişimde güçlük çekebilir. Toplumsallaşmaktan, bir yere bir kimseye bağlı olmaktan kaçınmak melankoliklerin tutumudur. Kendilerine duydukları saygı, kendilerine yönelik olmaları belirgin özelliklerindendir. O nedenle aylaktırlar. Kendi sorunlarını çözemeyen insanların başkalarını yargılamaları ve incitici sözler söylemeleri karşısında da her seferinde şaşkındırlar. Zamanla insanların bu davranışlarına üzülmeyi bırakırlar. 

Yalnız bir münzevi olmayı tercih eden melankolik kişinin kendine yönelişleri hem en güzel hem de en sıkıntılı anlarıdır. Güzeldir çünkü kendisini kendinden başka anlayacak biri daha yoktur. Sıkıntılıdır çünkü sorgulamaları, kendini eleştirmesi, düşüncelere dalması onu içinden çıkamayacağı durumlara götürebilir. Yine de bazı insanlar gibi yalnızlıktan, dolayısıyla kendilerinden kaçmazlar tam tersi kendi alanlarındayken huzur bulabilirler. Melankoliklerde hep bir karşı koyuş ve başkaldırı görülür. Özgürlüğü ararlar. İnançlardan uzaklaşınca da acı ve boşluk içine düşerler. Yanlış giden bir şeyleri sezerler. Daha iyilerinin olabileceğini düşlerler ancak başarısızlığa uğrayınca acı çekerler. Bu gerilimli ortam sanat ve yaratıcılığın da ortamıdır belki de.

Sürekli arayış içinde olan melankolik kişi kendine yönelik durumlarda hep bir karşı koyuş ve başkaldırı gösterir. Her şeyde hiçliği görür. Hiçliği ve özgürlüğü duyumsar. Arayışı olanaksız bir dünyaya doğrudur. Bu dünyada olmayan başkalıkların özlemi içindedir. Uyumsuzluğu ve kabullenemeyişi bundandır. Nietzsche’nin dediği gibi ‘Sürülere özgü zevkler herkes için değildir’. Sürülere özgü olanlar melankolik ruhlar için de geçerli değildir. Uyumsuzluk acı verse de, acıdan kıvransa da kendisini bir yere, bir tanıma yerleştirmek istemez...

Son söz: Hafif bir melankoli her insan için gereklidir ancak kronikleşip hayatı zindana çeviren depresyona dönüşmemesi kaydıyla. Çünkü hayat içinde her şeye rağmen sevgiyi, sevinçleri, neşeyi, mutlulukları ve güzel anları da barındırır. Zaten her şey tek bir andadır. Hepimiz de birbirimizle bağlantılıyız. 2023.

Bu yazımın tamamı Melankoli 1 Ekim 2005 tarihinde Hürriyet'in Agora adlı haftalık internet dergisinde yayınlandı.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

7 Temmuz 2008 Pazartesi

Alphonse Mucha

19. yüzyıl sonlarında Art Nouveau döneminin önemli sanatçılarından biri olan Alphonse Mucha (1860-1939) bugünkü Çek Cumhuriyeti’nin Brno şehri yakınlarındaki Moravia’nın küçük bir kenti olan Ivancice’de dünyaya gelir. Çocukluğundan itibaren resme ilgisinin yanı sıra müzikte de yetenekli olan Mucha liseyi Brno kentinde bitirir. 1879-1881 yılları arasında Viyana’da sanat eğitimini sürdürürken tiyatro tasarım firmasında da çalışır. Moravia’da bir kaç başarılı dekoratif resim yaptıktan sonra 1885’den 1887 yılına kadar Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim eğitimi alır. Münih’ten sonra Paris’e taşınıp Julian ve Colarossi Akademilerinde çalışmalarda bulunurken dergilerde, kitaplarda ve gazetelerde çizimleri de yayınlanır. Kısa bir süre Paul Gauguin ile atölyesini paylaşan sanatçı 1894’de dönemin ünlü aktristi Sarah Bernhardt’ın Gismando adlı oyunu için poster hazırlar. Alışılmadık tarzdaki bu çalışma oyuncu tarafından çok beğenilir. Sanatçı taşbaskı tekniğindeki bu posterle Art Nouveau tarzındaki kendine özgü yeni sanat anlayışını da ortaya koyar. Daha sonra afişlerde kadın kullanımı Art Nouveau’nun özelliklerinden olur. Gismando adlı çiziminin başarıya ulaşmasıyla Mucha, Sarah Bernhardt için başka afişlerle birlikte vitray, dekoratif pano, mücevher ve giysi tasarımları da yapar.

19. yüzyılın ikinci yarısından sonra eklektisizme ve makineleşmeye karşı çıkan Arts and Crafts hareketinin ardından 1895-1905 yılları arasında Avrupa'da ve Amerika'da Art Nouveau yaygınlaşır. 19. yüzyıl sonunda Japonya ve Çin gibi yeni dünyalara açılım olur. Art Nouveau akımının örnekleri bütün dünyada görülür. Almanya’da Jugendstil, İtalya’da Liberstil, İngiltere’de Style Liberty, Amerika’da Modern Style adlarını alan ve mimarlık, dekorasyon, mobilya, resim ve el sanatlarında kendini gösteren bu akım doğayı taklit eden eğri çizgilerle oluşturulan süsleme tarzıyla halkın yaşamında sanatın yer almasına çalışan bir anlayıştır. Adı Paris’teki bir dükkândan gelen Art Nouveau “Sanata özgürlük ve her çağa kendi sanatı” sloganını benimser. Her şeyin sanat olabileceği fikri önemsenir. Ne yalın ne de eskiye bağlı olan daha çok geçiş üslubu olarak değerlendirilen ve geleneksel sanattan ilk kopuş olarak kabul edilen bu anlayışın mimari örneklerinde demir bitkisel biçimde hem taşıyıcı hem de dekoratif öğe olarak kullanılır. Doğudan ve botanik kitaplarından etkilerin gözlendiği dekoratif çalışmalarda bitkisel motifler, kıvrık hatlar, akıcı formlar, dalgalanmalar ve çizgisel nitelik belirgin özelliklerdir. Bitkisel bezemenin temsilcileri İngiltere'de William Morris, Belçika'da Henri Van De Velde ve Amerika'da Levis C. Tiffany'dir. Fransa'da Art Nouveau’nun önderi olan Nancy Okulu’nda mobilya tasarımları yanı sıra cam ve metal işler de yapılır. 


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...