28 Ocak 2011 Cuma

Bir Ortaçağ Şehri: Český Krumlov

Prag seyahatinizde bir gününüzü ayırarak 1992 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası ve Anıtlar listesine alınan Český Krumlov’u gezebilirsiniz. 1253 yılında ilk yerleşimin olduğu bu şehirde eski dokuyu sonuna kadar hissedip, dar Arnavut kaldırımlı sokaklarda dolaşmak eşsiz bir turistik deneyim olacaktır. Prag`a 180 km. uzaklıktaki kentte Vltava nehri kavisler çizerek şehri dolaşır. 

Krumlov adı Latince ve Almanca kökenlidir ve “engebeli çayır” anlamına gelir. Český ifadesi ise 15. yüzyılda eklenir. Bu bölgeden ilk kez Avusturyalı bir şövalye ve lirik şair Ulrich'in “Der Fraundienst” adlı şiirinde bahsedilir. 

Prag’dakinden sonra ülkenin ikinci büyük kalesi olan tepedeki kompleks 1240 yılına tarihlenir. Kalenin olduğu tepeye ara sokakları dolaşarak ulaşılır. Buradan kuleye de çıkabilir şehrin panoramik görünümünü izleyebilirsiniz. 7 hektarlık bir parkla çevrili olan etkileyici büyük kompleks 40 bina, 5 mahkeme binası, kilise ve saraydan oluşuyor. Tiyatro binası için bir saatlik bir tura katılabilirsiniz. Yılda bir defa burada tiyatro oyunu sergileniyor. Kale çevresindeki bahçelerde hava uygunsa gezinti ve piknik yapmak çok hoşunuza gidecek. Girişin ücretsiz olduğu bahçede ayrıca birkaç ayının yaşadığı bölüme de bakabilirsiniz.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Asker Ressam Hüseyin Zekai Paşa

Asker ressamların ikinci kuşağından Hüseyin Zekai Paşa’nın yaşıtları Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa’dır. Ancak 20 yaş küçük olduğu halde adı Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey ve Süleyman Seyyid ile birlikte anılır. 1860 yılında Üsküdar’da doğan sanatçının küçük yaşlarından itibaren resme olan ilgisi Kuleli Askeri Lisesi’nde Osman Nuri Paşa’nın ve Şeker Ahmet Paşa’nın öğrencisiyken de devam eder. Harbiye’de öğrenciyken önceden tanıdığı Hoca Ali Rıza ile dostluğunu sürdürür. 1881 yılında Harbiye Piyade Sınıfı’ndayken yaptığı ‘Boğaziçi’nde Donanma’ tablosu II. Abdülhamit’e sunulur. II. Abdülhamit Hüseyin Zekai Paşa’yı Badire-i Seniye Mülazım Yaveran sınıfına aldırır. Harbiye’deki veya diğer askeri okullardaki yetenekli ve iyi huylu öğrenciler sarayda görevlendirilir. Hüseyin Zekai Paşa yaver olduktan sonra çok çalışarak yeteneğini geliştirir. Sessiz ve sakin bir hayat sürdüğü sarayda bir yıl Şeker Ahmet Paşa’nın yanında çalışır. 1908 yılında Birinci Redif Tugay Komutanı unvanıyla emekli olur.

Yurtdışında eğitim görmez ama sürekli öğrenme ve kendini aşma isteği içindedir. Paris’teki sanat hareketlerini takip eder. Devrinin ustalarından çok şey öğrenir. Kaynaklarda onun Avrupa müzelerini gezmiş kadar bilgili olduğu belirtilir. Resim dışında arkeoloji, mitoloji, mimari ve tasavvuf gibi konulara da ilgi duyan ileri görüşlü bir aydındır. Türk El sanatlarının örneklerinden - oymalar, yazmalar, tezhipler, yemeni oyaları, mendiller, işlemeli elbiseler…- zengin bir koleksiyona sahiptir. Yabancı sanatçı konuklarını da ağırladığı Salacak’taki konağını müze gibi eski eserlerle donatan ressamın 1913 yılında 224 sayfa ve 50 bölümlü ‘Mübeccel Hazineler’ adlı bir kitabı basılır. İçerikte mimari anıtlar, güzel sanatlar, arkeoloji ve süsleme gibi konular yer alır. 19 x 21 cm boyutlarında, 111 sayfa ve 70 desenden oluşan ‘Bedayi-i Asar-ı Osmaniyye’ adlı kitabında ise Osmanlı Cami mimarisi, Sultanlar, İslam büyükleri ve tasavvuf düşüncesi ele alınır. Her ikisi de sanat tarihi bilgileri içeren anı kitaplarıdır. 

9 Ocak 2011 Pazar

Eylem Yaşam Değildir

15 yıl önce ne çok heyecanlandırırdı beni Rimbaud, Nietzsche, Schopenhauer, Nerval, Baudelaire, Lautreamont vb...  Çevirilerden okuyordum ama iyi çevirilerdi. Tüm bu 19. yüzyıl adamlarını okudukça yazma isteğim artıyordu. Yeni düşünceler dolaşıyordu kafamda sürekli. Şimdi ne yazık ki o heyacanımı yitirdim. Kafamda hiçbir düşünce oluşmuyor. Giorgio de Chirico'nun meydanları gibi bir anlamsızlık, boşluk ve hiçlik duygusu hakim. Tabi bilinçdışı kabusları değil. O kadar metafizik, melankolik, ıssız ve tekinsiz değil neyse ki. Aşağıya 21 yaşında kahinliğe ulaşan Arthur Rimbaud'nun o tanımsız, düzyazı gibi şiirlerinden sevdiğim bazı dizeleri ekliyorum:

*Hor görülmekte bilgeliğim kaos kadar. Nedir ki benim hiçliğim sizi bekleyen uyuşukluğun yanında.

*Doğayı seyredip kendi iç dünyama dalıyorum.

*Canım sıkılıyor her zaman... Öldürücü bir can sıkıntısı.

*Gerçekten mezar ötesindenim ve yok özel bir görevim.

*Kanatlarım var uçamıyorum. Zincirlenmişim sonsuza.

*Tüm varlıkların zorunlu olarak talih tarafından çekilebileceklerini gördüm. EYLEM YAŞAM DEĞİLDİR, fakat kendi gücünü israf etmenin bir biçimidir, zayıflıktır... Eylem kuşkuya götürür sonuca değil. 

*İğreniyorum bütün mesleklerden. Usta ve işçi hepsi andavallı, hepsi iğrenç. Eş değerde kalem tutan elle sapan tutan el. Ellerimle çalışmayacağım hiçbir zaman sonra sonu kötüye varır uşaklığın.

*Zırdeli olmak istiyorum. Kesinlikle mücevher göstermeyin bana, yerlerde sürünürüm kıvranırım yoksa. Kana bulamak isterdim zenginliğimi tepeden tırnağa, çalışmayacağım asla!!!

*Eskiden iyi anımsıyorsam eğer bir şölendi yaşamım, bütün yüreklerin açıldığı, bütün şarapların aktığı. güzelliği dizlerime oturttum bir akşam ve acı buldum onu. Ve sövdüm ona. Önlem aldım toplumsal düzene karşı. Uzaklaştım. Ey büyücü kadınlar, ey yoksulluk, ey kin hazinem sizlere emanet edildi. Başardım aklımın arınmasını bütün insancıl umutlardan...

*Mutsuzluk Tanrımdı benim. Çamura uzandım boylu boyunca. Kurulandım suçun rüzgarında. Ve deliliğe yaman oyunlar oynadım.

*Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak duyumsayan oduna yazık! Hiç bilmedikleri konularda tartışan bilinçsiz insanları küçümsüyorum.

Rimbaud Arthur, Cehennemde Bir Mevsim, Illuminations, çev: Özdemir İnce, Can Yayınları, İstanbul, 2. basım 1993 

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

28 Aralık 2010 Salı

Temmuz ve Aralık

Daha önce yazmış olmalıyım yılın son ayını sevmem. Bir de tam yazın ortası Temmuz'u, doğduğum ayı. Temmuz sımsıcak, fazla sıcak. Aralık soğuk. Temmuz'da güneş Aralık'ta kar. Sarı ve beyaz. Tercihim beyazdan yana ama soğuktan değil. Sıcak? Hayır ondan yana da değil. Uçları sevmem. Ilık hava ve açık gri iyi gelir. Bu iki ayın ortak noktalarından biri kronik tembellik hissini daha fazla uyandırmaları. Temmuz sıcaktan dolayı bir şey yapmamaya teşvik ederken, güneş, deniz cazip görünmezken, Aralıkta karmaşa, bitiş, geçicilik, anlamsızlık, boşvermek ve hiçlik ağır basıyor. Aralık ve Temmuz ayları bende sebepsiz melankoliye* neden oluyor. Diğer aylar olmuyor mu? Böyle yoğun değil...



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...