Kevin Wilson’ın sinemaya da
uyarlanacak olan 2011 tarihli ‘Fang Ailesi’ adlı kitabı çağdaş sanatı ve aile
kavramını keskin bir mizahla, hayal gücüyle ve canlı bir anlatımla ele alıyor.
Romanda Caleb ve Camille Fang üniversitede tanışıp evlenen bir çifttir. İkisi
içinde sanat her şeyden önemlidir. A ve B olarak adlandırdıkları çocukları
Annie ve Buster doğdukları andan itibaren çoğu zaman istemeden anne ve
babalarının kurguladığı, bazen de kendiliğinden gelişen performansların bir
parçası olurlar. Onlar bir ailedir ve birbirlerine bağlılıklarından dolayı
sanatları başarılıdır. Ancak çocuklar belli bir yaşa gelince memnun olmadıkları
bu düzenin figüranlığından kurtulmak için evden ayrılarak kendi yollarını
çizerler. Buster üçüncü kitabına bir türlü başlayamayan bir yazar, Annie gün
geçtikçe ünlenen ve olumlu eleştiriler alan bir aktris olur. Buster bir dergi
için uçaktan paraşütle serbest atlayış, domuz pastırması festivalleri, sanal
oyun grupları, çöl aracı kullanmak gibi konularda makaleler yazar ve tüm
bunları hayat değiştiren eğlenceli etkinlikler gibi göstermesi gerekir. En son
Nebraska’da ileri teknoloji ürünü patates bazukası üreten dört eski askerle
ilgili makale hazırlamak için incelemeye ve röportaj yapmaya gider. Orada
ilginç silah test edilirken Buster’in yüzüne isabet alarak sağ tarafını
tanınmaz hale getirir. Hastaneden çıktıktan sonra parasız ve ne yapacağını
bilmez durumdayken ailesini arar. Annie ise bir sahnede üstsüz oynaması
konusunda sıkıntı yaşar. Bunu aşabilmek için uğraşır ve sonunda sette yarı
çıplak dolaşır. Fotoğraflarının çekilip internette yayılmasının ardından alkole
sığınır ve zor günler geçirir.
12 Kasım 2013 Salı
25 Ekim 2013 Cuma
Kimdir Yazar?
Yazar ve sanatçı sıfatları asıl tanımlanması gereken kişiler dışındakiler içinde kullanılıyor uzun bir süredir. Gittikçe daha da karışıyor. Bu durum post-modernizm sonrasının bir getirisi mi acaba? Eskiden edebiyatla uğraşana edip, kitap yazana müellif, yazara ise muharrir denirmiş. Bugün ise hepsine birden yazar deniyor. Bu konuyla ilgili 19 yıl önce Özdemir İnce şunları yazmış:
"Şarkıcı ve türkücülerin bu gerçek sıfatlarıyla yetinmeyip kendilerine artiste (ressam) anlamına gelen sanatçıyı yakıştırmaları gibi, meslekleriyle ilgili yazı yazanların yazar sıfatını giyindiklerini görüyoruz: gazeteci-yazar, mimar-yazar, futbolcu-yazar... Yakında evli-yazar, bekar-yazar, sarışın yazar, esmer-yazar, şendul-yazar gibi sıfatlar üretilirse kesinlikle şaşırmamalıyız... Ansiklopedide yaratıcı yazar roman, öykü, şiir, deneme ve tiyatro alanında ürün verenler için kullanılıyor... Yazdığı yer nerede olursa olsun (kitap, gazete, dergi) her yazı yazan yazar değildir; yayımlanmış her yazılı metin kendiliğinden yazınsal ya da bilimsel değildir. Bunların kendilerine özgü içerik, dil, biçim, biçem ve söylemleri vardır. Bir yazılı metne tür adını bu özellikler ve nitelikler verirler. Her önüne gelen yazdığı metne dilediği bir türün adını koyamaz. Kim böyle bir iş yaparsa yaptığı iş kalpazanlıktır, sahteciliktir..."
"Şarkıcı ve türkücülerin bu gerçek sıfatlarıyla yetinmeyip kendilerine artiste (ressam) anlamına gelen sanatçıyı yakıştırmaları gibi, meslekleriyle ilgili yazı yazanların yazar sıfatını giyindiklerini görüyoruz: gazeteci-yazar, mimar-yazar, futbolcu-yazar... Yakında evli-yazar, bekar-yazar, sarışın yazar, esmer-yazar, şendul-yazar gibi sıfatlar üretilirse kesinlikle şaşırmamalıyız... Ansiklopedide yaratıcı yazar roman, öykü, şiir, deneme ve tiyatro alanında ürün verenler için kullanılıyor... Yazdığı yer nerede olursa olsun (kitap, gazete, dergi) her yazı yazan yazar değildir; yayımlanmış her yazılı metin kendiliğinden yazınsal ya da bilimsel değildir. Bunların kendilerine özgü içerik, dil, biçim, biçem ve söylemleri vardır. Bir yazılı metne tür adını bu özellikler ve nitelikler verirler. Her önüne gelen yazdığı metne dilediği bir türün adını koyamaz. Kim böyle bir iş yaparsa yaptığı iş kalpazanlıktır, sahteciliktir..."
İnce, Özdemir, Yazmasam Olmazdı, Doğan Kitap, İstanbul, 2004, s: 101-107
17 Ekim 2013 Perşembe
Yalvarırım, Uyandırma Beni!!!
"İtalya'da
Borgia'lar altında yaşanan otuz yıllık savaşın, cinayetlerin, terörün
ve dökülen kanın ardından Rönesans, Leonardo da Vinci ve Michelangelo gelir. İsviçre'nin beşyüz yıllık demokrasi ve barışı ise guguklu saatten
başka bir şey üretmez."* Bu
sıkıntılı dönem Michelangelo için kolay değildi:
"Kentin olabileceği her şeyi oldu, ya da olmak istedi: yapı ustası, ressam, yontucu, ozan. İnsan vücudunu tanıyabilmek için, koku onu odadan kaçırana dek, cesetlerle bir yere kapanıyordu. Ateşli kentin bütün düşü ve bilgisi Vinci'de uyuşuyor, ondaysa durmadan çatışıyordu. Yüce ruhu, mutsuz yurdunun enerji taşmalarıyla korkaklık bunalımlarına ayak uydurarak yükselip alçalan bir dalganın doruğu gibiydi. Kurtarmak üzere döndü doğduğu kente. Gözden düşmüş İtalya'da, köleliğin ağırlığını belki de yalnız onun yüreği duydu: "Uyumak çok tatlı benim için, taş olmak çok daha tatlı, şu mutsuzlukla utanç sürdükçe. Hiçbir şey görmemek, hiçbir şey duymamak, budur işte en büyük mutluluğum. Yalvarırım, uyandırma beni! Yavaş konuş!..." s: 147"
9 Ekim 2013 Çarşamba
3 Ekim 2013 Perşembe
Anish Kapoor'un Boşlukları
20 Eylül 2013 Cuma
13. İstanbul Bienali
Tophane'de Antrepo 3 nolu binada 20 Ekim'e kadar ücretsiz gezilebilen 13. İstanbul Bienali'nde Fulya Erdemci küratörlüğünde, Lale Müldür'ün 'Anne ben barbar mıyım?' kitabından alınan başlık altında kamusal alan, kamusallık ve sanat ilişkisi üzerinde duruluyor. Toplumda baskı altında olanlara odaklanılıp, sanatla protesto ve sanatın gerçek hayatın içinde olduğu gündeme geliyor. Aslında önceden planlandığı gibi bu etkinlik kamusal alanda yapılsaydı daha çok anlam bulacaktı ama Gezi Parkı protestoları sonrası açık alanlar yerine kapalı olanlar tercih edildi. Bienal'in diğer mekanları: Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, ARTER, Salt Beyoğlu, 5533. Bu mekanlarda 88 yerli ve yabancı sanatçının video, yerleştirme, desen, fotoğraf, ses, tuval ve teknik olanaklardan da yararlanıp çok çeşitli malzemelerle oluşturdukları çalışmalarını görebilmek mümkün...
14 Eylül 2013 Cumartesi
Rönesans'ta Sanat Koruyucuları
Din
karşısında aklın egemenliğinin görüldüğü Rönesans’ta dini konulu sanat
eserleri yapılmakla birlikte sanatçılar daha özgürdür. Hümanizmin,
bireyselliğin ve doğanın önem kazandığı, Antik Çağ’a ilginin arttığı,
arayışlar ve keşifler içindeki bu dönemde kiliseden başka sanat
koruyucuları arasına zengin tüccarlar da (örn. Alberti’nin saray
tasarladığı Giovanni Rucellai, Palla Strozzi) katılır. Ticaretle
zenginleşen bu aileler sanatçılara büstlerini, gerçekçi portrelerini,
mimarlara evlerini yaptırırlar. Ayrıca dini konulardaki kompozisyonların
içinde sanat patronlarının tasvirleri de yer alır. En bilinenlerden
biri İtalyan Rönesans sanatının gelişimine katkıları olan banker
Medici’lerdir. 15. yüzyılda Avrupa’nın en zengin kentlerinden olan
Floransa şehir devletinin başında bulunan ve Platon Akademisi’ni kuran
Cosimo Medici sanata ve sanatçılara kapısını açan entelektüel bir
yöneticidir. Onun girişimiyle bazı ressamların atölyelerinde din dışı
konulu yeni kitaplar resimlenir. Medici kütüphanesi değerli belgelerle
zenginleşir. Ekonomide, politikada ve sanatta söz sahibi Cosimo’nun
ölümünden sonra ailenin diğer üyeleri de birkaç kuşak mesenliği
sürdürür.
20 Ağustos 2013 Salı
20 Temmuz 2013 Cumartesi
Fikret Mualla'nın Ölümünün 46. yılı
İnsanın
yaşamındaki doğum ve ölüm arasındaki süreci sadece hüzünle ya da sadece
mutlulukla sınırlamak yetersiz bir yaklaşım olur. Hayat, acılarla ve
sevinçlerle; doğrularla ve yanlışlarla; adaletle ve adaletsizlikle bir
bütün. Zaman içinde biri ön plana çıksa da yerini diğerine bırakabilir.
Sanatçılar, şairler, filozoflar, müzisyenler için durum biraz daha
farklı. Fikret Muallâ Saygı (1903, Moda – 20 Temmuz 1967, Reillanne) için kısa
süreli mutluluk uzun süreli cefa gibi görünüyor. Onunla ilgili ilk göze
çarpanlar: bohem* ve trajik bir hayat, kültür ve sanat başkenti
Paris’teki ekonomik sıkıntıları, Picasso ile tanışması, deli ve alkolik
olarak bilinmesi, dostlarının desteğine rağmen toplumdan kopuşuna ve
gönüllü yalnızlığına eşlik eden içkisi ve fırçası… Van Gogh gibi
acılarını resimle tedavi eden, yaşantısındaki zorlukları üretkenliğe
dönüştüren, herhangi bir sanatsal hareket içinde yer almayan, kişisel
özgürlükleri savunan, benzersiz ve içten çalışmaları kendi gerçekliğiyle
var olan bağımsız bir sanatçı...
12 Temmuz 2013 Cuma
Story Of Stuff
Kendimizin ve gelecekteki nesillerin sağlıklı ve mutlu yaşaması için: Mecbur kalmadıkça AVM'ye gitmeyelim ve alışveriş yapmayalım. Tüketim çılgınlığının bizi esir almasına izin vermeyelim. Reklamlara, medyanın yönlendirmesine kanmayalım. Dünyanın kaynaklarının harcanmasına, doğanın katledilmesine katkıda bulunmayalım. İşlenmiş, paketlenmiş ve raf ömrü uzun besinlerden uzak duralım. Doğal olana ulaşmaya çalışalım. Bir ürün veya eşya işlevini yerine getiremeyecek duruma gelmeden yenisini edinmeyelim. Wabi Sabi felsefesini benimseyelim :). En önemlisi farkında olalım. Geç olmadan daha çok kişinin anlamasını, görmesini sağlayalım... Biraz düşünerek siz de bu listeye çok fazla şey ekleyebilirsiniz.
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)